Senden Önce

5.4K 243 48
                                    

            Aynı gökyüzünün altında yeşeren iki zehirli aşk sarmaşığı vardı; Aynı yıldızın, aynı ayın, aynı Tanrı'nın altında.

             Yağmakta olan yağmur damlacıkları okyanusun en kuytu köşelerindeki inci taneleri gibiydi. Kaynaklarını, güzün verdiği ezginlikle tutkunlaşan bulutları, terk edip hasret oldukları yere, karla kaplı toprağa düşüyordular. Bu iki aşığın kavuşmasının oluşturduğu hasret kokusu havaya yükseliyor, rüzgârın tatlı esintisi ile etrafa yayılıyordu. İki aşığın kokusunu bütün tabiat anaya ve onun güzelliklerine kör olan insanoğullarına ulaşıyordu. Ancak yalnız sevdayı bilenler bu hasretin kokusunu duyabiliyordu, hem de iliklerine kadar. Rüzgârın tatlı esintisi ile dalgalanan koku kendisi ile birlikte genç kadının göz yaşlarını da alıp uzaklara savuruyordu.

            Toprağın hasretlisi, okyanusun en kuytularındaki incilerin muadili olan yağmur damlaları soğuktan titreyen esmer tenine peşpeşe damlıyordu. Uzun, diz kapaklarından birkaç karış aşağıya uzanan gökyüzü mavisi eteği rüzgar ile birlikte uçuşuyordu, dizlerine kadar uzanan siyah çizmesi yağmurla sevişen toprağın hasret dolu gözyaşlarına, çamura bulanmıştı. Mavi, pileli eteğinin üzerinde yakut kadar kırmızı kan lekeleri vardı. Eteğin üzerine ise bol ve eteğin bel kısmını kalçalarına kadar kapatan beyaz bir balıkçı kazağı giymişti. Kazağın ön tarafına işlenen minik papatyalar kana bulaşmıştı. Boynundaki mavi yarım ay kolyesi ise hâlâ ilk günkü gibi parpar parlıyordu. Ona kan sıçramamıştı, o kutsaldı, o aşk kokuyordu, o saf duygulardan ibaretti.

         Kurumuş kanla kaplı elini ileriye, denize doğru uzattı. Uçurumun tam tepesinde, denizin tam karşısındaydı. Arkasında bir sürü çam ağacı vardı ama hiç biri adamı gibi adamının boynu gibi kokamıyordu. Avucunu aralayıp yağmurun ellerindeki kanı yıkamasına izin verdi. Ruhu Tanrı'nın ona verdiği şansla arındı. Biliyordu, Tanrı ona kızmamıştı, kızamamıştı. Birinin canını aldığı için lanetlenmemişti, kutsanmıştı.

          Arkasında duran elleri kan ile kaplı adam dakikalardır onu izliyordu. Siyah botları çamura bulanmış, buğday sarısı saçları ıslanmış, kadının varlığından dolayı aşka tutunan mavileri canlanmış, alev alev yanıyordu.
 
               "Kanın kokusunu duyuyor musun?" Sesi, genç kadının saç diplerine kadar süzüldü. Oradan zihnine aktı, sonra kalbine. Midesine bir yumruk yemiş gibi yutkundu.

                "Ben.." dedi gözlerindeki yaşları akıtarak. "Ben yağmurla yükselen toprağın kokusunu duyuyorum," diye ekledi. Adamın kadını olmasına rağmen, kendini onun kadını gibi hissetmiyordu. Onun gibi değildi. Duygularına yenilirdi, acırdı, çabuk incinirdi.

                 Genç adamın dakikalardır birbirine kilit gibi bastırdığı dudakları boşaldı. Dudaklarının kenarları gözlerinde beliren masum bir ifade ile yukarıya doğru kıvrıldı. Paltosunun cebine soktuğu ellerini çıkardı ve ağır adımlarla kadınına doğru ilerledi. Genç kadına varınca tam yanında durdu. Onun gibi tek elini havaya kaldırıp yağmuru avucunda hissetmeye çalıştı.

             "Benim masum meleğim," deyip gözlerini yumdu. Tatlı esinti dudaklarını, yüzünü, ucu kızaran yuvarlak burnunu yaladı. "Sen hep yağmurla gelen toprak kokusunu hissedecek kadar masum kal." diye ekleyip gözlerini ağır ağır açtı.

               Genç kadın elini yanına saldı. Yavaşça adama çevrildi ve paramparça olan umudunun toplandığı konur gözlerini ona çevirdi. Adam da ona çevrildi. Bakışlarının buluştuğu an, karşılarına aldılar evreni. Dünyayı boş verip, evrene odaklandılar. Birbirilerinin gözlerinde dolaşan galaksileri, samanyollarını incelediler. İkisinin gözlerinde birbirilerine ait birer evren vardı. Yalnız onların keşf ettikleri, yalnız gözleri buluştuğu an ortaya çıkan.

               "Ben.." dedi kadın kararlı bir şekilde. "Herkes'e cehennem, sana cennet olurum!"

                 Adam gülümsedi. Kanlı ellerini kadının yanaklarına koyup onu kendine çekti. Kadın da hafif parmak uçlarına yükseldi. Kanlı ellerini adamın yanaklarına koydu. Rüzgârın etkisi ile ikisinin de boynundaki, birleşince tam ay olan, fakat ayrıyken birer yarımay olan masmavi kolye sallandı.

             "Ben herkes'e ölüm, sana yaşam olurum."

               Genç kadın gözlerini kapatıp yanağını adamın avuna sürttü. Göz yaşları göz çukuruna kadar uzanan zifri kirpiklerinden yanağına süzüldü ve adamın avucuna düştü.

              "Biz az önce birini öldürükdük, kan akıttık.."

               Adam kaşlarını çattı. Kadını biraz daha kendine çekip bedenlerini birleştirdi. Yağmur şiddetlendi aniden. Hasret kaldığı toprağa deli gibi çarpmaya, hem kendi canını, hem de toprağın canını yakmaya başladı. Gökten kurşun dökülüyormuş gibi toprağa döküldü o minicik inci taneleri.

              Genç adam fırtınalı bir okyanus gibi kararan gözlerini kadının konur gözlerine dikti. Kurumuş dudaklarına rüzgar ile etrafa savrulan soğuk yağmur damlaları sürttüp kadının yüzüne çarptı.

             "Sen ve ben, kadınım. Geçmişimize kan lekeleri sıçratan herkesin kanını akıtacağız."

              Genç kadın adamın yanaklarındaki ellerini harekete geçirdi. Baş parmakları ile adamın elmacık kemiklerinin üzerini okşadı gözleri yaşlı bir şekilde gülümseyerek.

             "Sen ve ben, adamım. Kanlı ellerimize rağmen, dünyanın en temiz iki insanı olacağız."

Ben senden önce sevmemişim meğer.
Bir duvar gibi bilip, sırtımı hep geleceğe dayayıp
Geri adımlarla ilerlemişim
Gözlerimi attığım adımlardan ayırmadan.
Ben oysa senden önce
Hiç düzgün yürümeyi bilmemişim basamaklarda.  

Tüm hakları saklıdır.

Kitap konusu hakkında bölüm gelecektir.

Senden Önce | Mavi Hilal | TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin