7. Bölüm

164 15 11
                                    

Öğleye doğru Sehun'un sesiyle uyandım.

"Minseooooook!! Aç kaldııık!!"

"Sehun?"

"Uyan artık lütfen!"

"Ne oluyor?"

"İkimiz de uyumuşuz ve sen uyuduğun için de kahvaltısız kaldık."

"Tanrım.."

Kafamı yastığın altına sokup gözlerimi kapattım.

"Ama ben beceremiyorum ki~ Kalk lütfen~"

"Pekala, hemen kalkıyorum."

"Midem ağlıyor.."

Tatlılığını görmezden gelmeye çalışarak banyoya gittim. Kendime gelene kadar yüzüme soğuk su çarptım. Sonra hızlı adımlarla mutfağa gittim.

O masaya oturmuş, kalan kurabiyeleri didiklerken ben de masayı hazırladım.

"Aslında ben de hazırlamayı deneyebilirim."

"Ama son denemende tabak kırmıştın."

"Evet.."

"Asma suratını. Ben şikayetçi değilim. Hem sen sadece süslen. Mutfak işlerini ben hallederim."

"Tanrıya şükretmelisin ki karnım çok aç. Yoksa süslü olma konusunda seninle kavga edebilirdim."

Kahvaltıdan sonra ikimiz de hazırlanıp evden çıktık. Yol boyu konuştuğumuz konu hala aynıydı. Yemekleri ben yaptığım için rahatsız hissediyordu.

Ders dinlemeyi ikimiz de çok seviyorduk. Fakat ilk kez o kadar sıkılmıştım ki, kalkıp kaçmak istiyordum. Dönüp Sehun'a baktığımda yine bir şeyler çizdiğini fark ettim. Benim baktığımı fark edince çizdiği şeyin yanından bir ok çıkarıp 'bu sensin' yazdı.

Yetenekliydi evet, ama çizdiği şey çirkin görünüyordu. Tam yanına, not yazarak itiraz edecekken eğilip fısıldadı.

"Senin kadar yakışıklı çizmeyi beceremiyorum."

Karşılık olarak gülümsediğimde hocanın radarına takıldık. Neyse ki küçük bir öksürükle dikkatimizi çekmek dışında bir şey yapmamıştı.

Okuldan sonra kahve dükkanına gittik. Junki abi bizi görünce hazırlanıp çıktı. Tabi gitmeden önce imalı bakışları ve sözleriyle baskı yapmayı da ihmal etmedi.

Normalde sık sık gelen müşterilerim vardı. Jinhee veya Junki abi olsa bile bana sipariş veren kızlar vardı. Numaralarını yazıp bırakan veya numaramı isteyenler de yok değildi.

Sehun'un daha ilk günü olmasına rağmen tüm ilgi onun üzerindeydi. Herkes ona bakıyor, konuşmaya çalışıyor ve benim yerime ona sipariş vermek için uğraşıyordu. Sanırım onu kahve dükkanına getirmekle hata etmiştim.

İşten çıktıktan sonra parka gitmemiz konusunda ısrarcıydı. Daha önce benim yaptığım gibi o da yorgunluğunu atmak istiyordu. Yaşadığı hayat göz kamaştırıcı olduğu halde, benim basit ilgi alanlarıma özeniyor olması bile fazla tatlıydı.

Banka oturduğumuzda birkaç kez bana döndü. Konuşmaya çalıştığını görebiliyordum. Fakat ona neyin engel olduğunu anlayamıyordum.

"Konuş lütfen."

"Şey.. Nerden anladın?"

"Çekinmene gerek yok Sehun. Biz artık yakınız."

"Ailen.. Onlardan neden hiç bahsetmiyorsun?"

Üzüldüğümü anlayınca elimi tutup gözlerime baktı.

"Seni incittim mi?"

"Onları kaybettim. Liseye başladığım gün.."

"O günden beri yalnız mısın?"

"Evet."

"Zor bir hayatın olmuş olmalı.. Hiç akraban yok mu?"

"Varsa bile tanımıyorum."

"Onları özlüyor musun?"

"Çok fazla... Yalnızlık umurumda değil ama kimsesiz hissetmek üzüyor"

"Artık bir ailen var. Ben varım."

Yanağıma dokunup gözlerime baktı. Sonra sımsıkı sarıldı. Ondan bu kadar samimi bir teselli beklemiyordum aslında. Çünkü geri çekildiğinde dolu gözleriyle benden daha fazla incinmiş gibi görünüyordu.

Tekrar yanağıma dokundu ve yavaşça dudaklarımızı birleştirdi. Bu sadece ondan beklemediğim için şaşırdığım bir şey değildi. Hayatım boyunca yaşadığım en büyük şaşkınlığımdı. Sehun beni öpüyordu. Yoksa tüm bunlar ona olan hislerim yüzünden gördüğüm bir rüya mıydı?

Housemate 2 ✓Where stories live. Discover now