Kan

4.1K 411 86
                                    

Kulaklarıma dolan uluma seslerine içimdeki kurtun hırıltıları eşlik ediyordu. Yerimi almak istiyordu. Sinirlendiğimde hep böyle olurdu zaten. Çekil şimdi benim sıram der gibi kanımı kaynatırdı bu his. Dişlerim ve ellerim parçalamak için kaşınırdı.

Ayaklarım sert adımlarla mağaraya giden yolda ilerlerken, dönüşmemek için yine bütün irademi kullanıyordum. Dönüşürsem konuşmazdım, dinlemezdim. Çünkü dönüşürsem saldırırdım, parçalardım.

Elimdeki havluyu daha çok sıkıp pençelerimin çıkmasını engellemeye çalışırken aklımda sadece ölüm vardı. Her seferinde benden birilerini alan ve beni sürekli seyirci kılan.

Ölüm sadece doğumla çıkmadı karşımıza. Bazen bir hastalık, bazen bir kaza, bazen de olmadık anlarda, aniden, sebepsizce. Sürekli bir ruh gibi çevremizi sarmış ve istediğini almış yine de doymamıştı. Hiçbirine engel olamadım. Baş alfa olarak yaptığım tek şey onları tok, sıcak ve güvende tutmaktı. Bahsettiğim güven de dışarıdan gelecek herhangi bir saldırıydı. Benim savunmam hastalık ve ölümün karşısında duramıyordu. Dediğim gibi ben sadece seyirciydim.

Bundan yıllar önce bizi ziyarete gelen bir sürünün bilgesi, üzerimizde bir lanet olduğunu ve etkilerinin birkaç sene içinde ortaya çıkacağını söyledi. O zamanlar baş alfa olan Kim Karin buna gülüp geçmişti. Çünkü dönemin en güçlü sürülerinden biri olmamızın dışında, topraklarımız da fazlasıyla genişti. Ben o sırada Luhan'dan birkaç yaş büyük olmalıydım. Çocuklarla aramızda bilgenin söylediklerini konuşup geceleri korkmamız haricinde, o sözler büyüklerimizi rüyalarına girecek kadar bile etkilememişti. Oysa ben kabuslarla uyandığımı çok net hatırlıyordum.

Birkaç sene sonra şifacılarımızdan birkaçı ilaç hazırlarken bir anda zehirlenip öldü. Büyüklerimiz kaza dedi. O sırada on iki yaşımdan belki biraz daha büyüktüm. Çocuklar ölü ya da eksik doğmaya başlamıştı. Eksik doğanlar da kısa süre yaşıyor ve ölüyordu. Yani yaşama şansı konusunda, diğerlerinden çok da farklı oldukları söylenemezdi.

Dört sene daha sessiz sedasız geçti. Şifacılarımızın kalan dört tanesinden biri delirip intihar etti. Büyüklerimiz bunun hakkında hiç konuşmadılar. Bir diğeri eceliyle öldü. Ona bir tören düzenlediler.

O sene doğan çocukların hepsi ölü doğdu. Yaşamayı başaran kardeşim Luhan hariç. Luhan doğduğunda annemi kaybetmiştik. Çok kanaması olduğunu ve dayanamadığını söylediler. Yani ölüm yine ensemizdeydi.

18. yaşıma girdiğimde dönüşümümü tamamladım. Artık sürüyle geyik avına çıkıyordum, sorumluluklarım vardı ve sürüde olup bitenlerle daha çok ilgilenir olmuştum. Yine bir av zamanı kalabalık bir grup olduğumuzdan ikiye ayrılmıştık. Karanlık çöktüğünde göğsümüzü gere gere sınırımıza dönüp avlarımızı teslim ettik. Diğer grup dönmedi.

Şafak söktüğünde aramaya çıkan bir grup alfa, onları kurtboğan otuyla dolu bir çukurun etrafında ölü bulduklarını söyledi. İçlerinden birinin çukura düştüğünü diğerlerinin de onu kurtarmaya çalışırken öldüğünü düşündüler.

Büyük bir tören yapıldı. O gece avladıklarımızı tanrılara sundular. Bunu ilk defa yapıyordu baş alfa. O an nedense lanetten korktuğunu düşündüm ama babam onun hiçbir şeyden korkmadığını söyleyip beni susturdu. O gece hepimiz aç uyuduk.

Bir sene daha geçti. Babamı ve diğer bir çok büyüğümüzü kaybettik. Salgın gibiydi. Önce nefesleri kesilmeye başlıyordu. Sonra şiddetli öksürük ve halsizlik geliyordu. Çoğu yataklarında kan kusarak öldü. Önceki yıllarda da olduğu gibi, doğum yapanların bebekleri ölmeye devam etti. Bu sırada anneyi kaybetmezsek sevinecek hale gelmiştik.

White Wolf ~ SekaiDonde viven las historias. Descúbrelo ahora