Ölüm

4.2K 411 114
                                    

***
"Baş alfa Jongin, sen cesur bir adamsın."
***

Berbat bir ruh hali içinde olsak bile ağlamanın kıyısına bile gelemeyecek kadar yorgun olduğumuz anlar olur ya hani... işte kendi halimizde kalsak, kimse yaklaşmasa bize... belki önce düşünür üzülürüz, kendi kendimizi yer bitirir ve uyuruz. Sonra hiç bir şey olmamış gibi uyanır, devam ederiz.

Ama bir yandan da dokunsan ağlayacak gibiyizdir hani. Sanki etrafımıza gözyaşlarımızı tutan bir duvar örmüşüz ama en ufak rüzgarda yerle bir olacak kadar da eksik malzeme kullanmışız.

Hayatım boyunca ağlamak için bir çok sebebim oldu ama ben genelde duvar örenlerdenimdir. Baş alfa olduğumdan beri ise, bu iş hem daha kolay hem de daha zor hale geldi.

Kolaydı, çünkü kimse gelip de dokunmaya cesaret edemiyordu. Zordu, çünkü ağlamak için artık çok daha fazla sebebim vardı.

İşte tam da öyle bir anda, etrafımdaki duvarların her bir tuğlası teker teker titremiş, dizimdeki beyaz parmaklar yüzünden durup dururken ağlayacak hale gelmiştim. Bana cesur olduğumu söylemiş ve sanki kalbimi avucuna almış da okşamış gibi hissettirmişti.

Bu en basit haliyle küçükken saçlarınızı seven anneniz ya da size destek olmak için omzunuzu patpatlayan arkadaşlarınız hatta belki tüm işlerinize rağmen sabah yatağınızdan çıkmamak için direnirken güneşin yüzünüzü sıcak sıcak öpmesi gibiydi. Ama aynı zamanda çok daha fazlası.

Bu kadar güzel şeyleri anımsatırken içimde bir yerlerde bir fırtınayı alevlendirmesi ve dizlerine yatıp değil sabaha kadar, günlerce hatta aylarca hıçkıra hıçkıra ağlamama sebep olacak cinsten bir yaraydı benim için.

En son kimin bana böyle dokunduğunu hatırlayamıyordum. Ama önemli olan hafızam değildi. Önemli olan içimdeki yorgun adamın ihtiyaç duyduğu şefkatti. Onu hep susturmuştum. Omuzlarımın düşmesine hiç izin vermemiş, her zaman en güçlü şekilde sürümü idare etmiştim.

Şimdi bu gece kaybettiğim bebek için bile ağlamamayı başarmışken, böyle küçük bir hareketle yerle bir olmam ağırıma gitmişti. Bunun parmakların sahibiyle bir alakası var mı, yoksa aynısını bir başkası da yapsa böyle hisseder miydim bilmiyorum. Bildiğim tek şey kendimi toparlamak için sıktığım çenemin gece boyunca ağrımaya devam edeceğiydi.

O an ki hislerimi bastırmak için saldırıya geçmem gerekiyordu. Bu size vahşice gelebilir belki, ama bir kurtadam olduğumu ve içimde gerçekten de vahşi bir hayvan barındırdığımı unutmayın lütfen. Tam da o an, gerçekten saldırmaktan başka çarem yoktu. Fiziksel bir saldırı olmak zorunda değildi bu. Kelimeler her zaman daha ağır yaralar bırakır çünkü.

"Korktun mu, ölümden?" Aniden ona doğru dönüp sorduğumda gözleri gözlerimdeydi, dizimdeki elini kucağına çekti. Sanki parmakları hala oradaymış gibi uyuşmuştu tenim.

Bir süre beni izleyip, anlamaya çalıştı. Lafı nereye getireceğimi biliyor olmalıydı. Yine de cevap vermeyip bekledi, emin olacaktı.

"Korktuğunu biliyorum. Suyun altında o kara dumanlarla boğuşurken elini nasıl su yüzeyine çıkardığını kendi gözlerimle gördüm. Yardım bekledin. Kendi başına çıkamayacaktın çünkü."

Kaşlarını çatıp bakmaya devam etti. Sanki başka bir dilde konuşuyormuşum gibi dinliyordu beni. Ama bu sadece bir maskeydi. Gözlerinin içinde sakladıklarını görebiliyordum artık. Biraz daha üzerine gidersem aramızdaki perdeyi çekip çıkarabileceğimi de o an fark ettim.

"Senin sadece bir anlığına karşılaştığın şeyle biz her gün burun burunayız. Şimdiye kadar kimden yardım istesem beni geri çevirdi. Sanki öylesine bir şey için yardım istiyormuşum gibi davrandılar. Sende öyle." Sözlerimle gevşeyen yüzünü uzağa çevirip, gözlerini mağaranın içinde gezdirdi.

White Wolf ~ SekaiWhere stories live. Discover now