3.0 | Final

1.1K 116 29
                                    


2 yıl sonra...

"Bana neden dövme modellerine baktığını söyler misin?"

Babam masanın başında dikilip kaşlarını kaldırdı. Omzumu silktim. "Sen, beni bebek gibi görsen de çoktan reşit olduğumu biliyorsun. Ayrıca ilk dövmemi asla sen yapamazsın, baba."

Gülerek karşıma oturduğunda, "Tabii ki bebeğimin canını yakmam ama demek istediğim o değildi," dedi. "Bir şeyler denemek istiyorsan neden çizmiyorsun?"

Dudağımı büktüm. "Kendi çizimimi damgalattırmak biraz narşist bir fikir değil mi?"

Babam derin bir nefes vererek kafasını iki yana salladı. "İlla direkt sormam gerekiyor, peki. Niye son zamanlarda çizim yapmıyorsun? O çocukla mı ilgili?"

Sayfayı çevirirken bir an duraksadım. "Hayır, üniversitede her şey göründüğü gibi güllük gülistanlık değilmiş. Vaktim olmuyor," diyerek geriye yaslandım.

O çocuk...

Yani Taehyung, Amerika'ya gitmişti.

Maçtan yaklaşık iki hafta sonra, dönemin bitmesini bile beklemeden sıkı bir programa başlamışlardı. İkinci yıla geçtiğinde ve ben de üniversiteye başladığımda, biraz olsun yükü hafifler zannediyordum ama yanılmıştım.

Başlarda her gün mesajlaşıp haftada iki-üç kere de görüntülü konuşuyorken, şimdi mesaj haftada iki belki üç, görüntülü ise ayda bire düşmüştü. Okulları Los Angeles'ın en itibar gören ve yeteneklilerin toplaştığı bir eğitim yeriydi ve sanat alanında da oldukça ilgi görüyorlardı. Hatta Taehyung, benden habersiz yanında götürdüğü birkaç çizimimi oradaki eğitimcilere göstermiş ve bana burs ayarlamaya çalışmıştı ama ben yapamadım... babamı geride, yalnız başına bırakamazdım ki teklifi söylediğim anda gözlerinden geçen korku beni anında vazgeçirmeye yetmişti.

Taehyung... başta bana sinirlense de, mezuniyet için geldiğinde konuşup halletmiştik. Evet, sürekli hallediyor arkasından tekrar tartışıyorduk. Telefonunu neden açmadın? Ne demek hastasın? Yıllardır turp gibiyken, şimdi mi hasta oldun? Meşguldüm, antrenmandaydım, maçtaydım, arkadaşlarla kutlamadaydım... gibi şeyler...

İki gün önce de aramış ve sömestr tatiline gelemeyeceğini, kim olduğu belirsiz arkadaşlarla -neyseki bu sene Jungkook da aralarındaydı- bilmemne dağına gidip kayak yapacaklardı. Yaklaşık dört aydır, yüzünü görmüyordum, sıcaklığını hissedemiyordum ve programları yoğun olduğu için üç ay daha ayrı kalacaktık ama sorun bu değildi...

Yarın benim doğum günümdü.

Sorun bu! diyemiyordum, çünkü gitmesini ben istemiş, yerine başvuru formunu bile ben doldurmuştum.

Dükkandan ayrılıp eve geçtiğimde tam bir depresyon havasındaydım. Kızların çağrılarını görmezden gelip telefonu kapattım. Sıcak bir duş alıp bir kutu dondurmayı dolaptan çıkardığımda zil çaldı. Kim acaba diye meraklanmama gerek yoktu çünkü Jihyun tüm mahalleyi ayağa kaldıracak şekilde bağırıyordu.

"Şuna bak ya! Ben tâ Daegu'lardan kalkıp geleyim, hanımefendi bir telefonuna bakmasın."

Kapıyı açıp geri çekildiğimde dudaklarımı büzdüm. Nayeon da arkasından girdiğinde kolumdan tutarak salona çekti. Kapıyı son anda zor kapattım.

"Taehyung seni görmek istiyor."

Ne? "Nasıl?"

Nayeon kaşlarını çatarak anlamsız bir bakış attı ve telefonundan birini aradı. "Telefonunu kökten kapattığın için sana ulaşamıyormuş, gerizekalı arkadaşım. Görüntülü konuşmak istiyormuş otelden ayrılmadan önce. Dağa mı ne çıkacaklarmış birkaç gün- Merhaba ve hoşçakal, Taehyung. Senden nefret ediyorum. Bir daha beni aranıza sokmazsan sevinirim."

look at me | TaehyungWhere stories live. Discover now