Çağıl: Çok özür dilerim
Çağıl: Kahretsin ya of çok endişelenmişsin özür dilerim meleğim gerçekten
Çağıl: Babanla kavga ettik ve burnum kanadı sinirlendiğim için
Çağıl: Doktora gittim oradan Gökyüzü'nün yanına derken oradan oraya yine kanadı
Çağıl: Kenan zorla uyuttu beni
Evrim: babam sana vurdu mu
Çağıl: Hayır
Evrim: yakan söyleme
Çağıl: Arayabilir miyim?
Evrim: bana yalan söyleme
Çağıl: Yumruk vurdu bir kere o kadar ama burnuma değil gerçekten sert değildi zaten
Evrim: ondan nefret ediyorum
Çağıl: Şşh olur öyle
Evrim: ya ne olur öyle yumruk vurmuş yumruk
Çağıl: Evrim
Evrim: sus
Çağıl: Yazıyorum zaten?
Evrim: he aynen bir akıllı sensin
Çağıl: Özür dilerim
Evrim: ben de özür dilerim öyle demek istemedim 00:35
Çağıl: Biliyorum çok yoruldun
Evrim: çağıl
Evrim: biz ayrılacak mıyız
Çağıl: Hayır tabii ki
Evrim: gerçekten mi
Çağıl: O kadar kolay değil
Evrim: ben seni seviyorum bırakmaj istmeyrjm
Çağıl: Uhh tavşancık ağlama artık 🐇
Evrim: ne yapccağız
Çağıl arıyor...
"Ça-Çağıl..."
"Şşh..."
"Beni bırakma ne olur..."
"Bırakır mıyım sanıyorsun?"
"Öyle diyen herkes bırakıyor,"dedim elimi ağzıma götürüp kapayarak.
"Ben herkes değilim, biz farklıyız,"derken sesi titremişti.
"Annem geldi, babamla konuşuyor. Beni odama yolladı. Saatlerdir ses yok."
"Biliyor mu?"dedi çatlak bir sesle. Ağlamamak için kendini zor tutuyor gibiydi. "Hepsi benim yüzümden."
"Değil, söylemem gerekiyordu, söyledim... Babama kızdı."
"Kabullendi demek..."
"Fark etmiş ancak emin olamamış."
"Ah Evrim, sesin çok kötü geliyor."
"Bayağı ağladım, galiba ses tellerim koptu,"dedim gülerek.
O da kısık sesle güldü. "Annenle gidecek misin?"
"Bilmiyorum,"dedim afallayarak.
Sustu.
"Belki..."
İç çekti. "Evrim... Şey..."
Mırıldanarak devam etmesini bekledim.
"Gitme,"dedi titrek bir sesle. "Ben... Seni etkilemek istemiyorum ama lütfen... uzun süre kaybolma buradan. Ben... Ben sensiz uzun süre burada durabileceğimi sanmıyorum."
Ve ağlamaya başladı.
"Ağlama ama... ağlamasana."
Hıçkırdığı an duymayayım diye telefonu uzaklaştırdığını, gelen hışır hışır seslerden fark ettim.
"Sevgilim,"diye seslendim. Göğsüm yanıyordu. Şaşkın, üzgün, yorulmuş, kısaca duygularım karman çorman olmuş hissediyordum.
"Evrim..."
"Ağlama..."
İçini çekmeye devam etti.
"Ben sana fena kapıldım, Vulcanus,"dedi hıçkırıkları arasından.
"Ben de, seni seviyorum, çok seviyorum,"diye mırıldandım."Gitme nolursun..."
Ağlamamak için dudaklarımı kemirmeye devam ettim.
"Baban kabullenir, konuşuruz tekrar... Sen gitme..."
"Çağıl önce bir su iç. Sonra beni dinle-"
"Gidecek misin?"
Her konuşmasında daha çok ağlıyordu ve ne diyeceğimi bilemiyordum. Onun beni sakinleştirdiği gibi onu sakinleştiremiyordum. Bu da hıçkıra hıçkıra ağlama isteğimi körüklüyordi.
"Aptal!"diye bağırdım Firdevs Hanım'ın Bihter'e bağırışı gibi. "Gitmeyeceğim! Sakin ol..."
"Ev-Eve kilitlendiğin zamanki hıçkırıkların kulaklarımdan gitmiyor. Ağlamana dayanamıyorum Evrim, hiç böyle değişik bir acı tatmadım."
"Çağıl,"diye fısıldadım. "Bu yüzden ağlamayı kesmen gerek. Ben de aynı şeyleri hissediyorum."
Bir süre sustu.
"Su içtim,"dedi sonra. Sesi daha iyi geliyordu.
"İşte benim piercinglim,"dedim kıkırdayarak.
O da güldü.
O an karar verdim. Annem babama ne derse desin, konuşma nasıl biterse bitsin bu çocuğu bırakmayacaktım.
Ani bir cesaretle "Ölürüm de senden gitmem!"dedim gülerek.
"Beraber ölürüz o zaman sevgilim, çünkü yokluğun yaşıyor gibi hissettirmez bana."
Hadi bir dahaki bölüm final olsun ve Evrim'in babası Çağıl'ı vursun falan,
Şaka şaka kimsenin babası kimseyi öldürmeyecek, çok klişe ):
Görüşmek üzere 🐣
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vulcanus [bxb]
Short StoryLunaparkta sürekli çıkışı kaybeden bir çocukla ve onu her seferinde çıkışa götürmeyi görev bilmiş diğer bir çocuğun hikayesi. -Text-