~bölüm yetmiş dokuz~

3.8K 376 178
                                    

Evrim
Beş dakika sonra

Ciğerlerim patlayana kadar koştum.

Dizlerim titreye titreye durduğumda gözlerim dolmuştu.

Daha ayrılmamıştık bile!

Gökyüzü ise arkamdan Çağıl'ın aklını çeliyordu!

Boğazımı yırtarcasına bağırdım.

Kimsenin suçu yoktu, her şey benim suçumdu.

Tekrar bağırdım.

Beyaz bir ışık görene kadar.

Başımı çevirdiğim an üzerime gelen arabayı gördüm ve kaskatı kesildim.

Dizlerim titriyor, nefesim kesiliyordu. Arabaya bakakaldığım an aramızda milimler kala kaldırıma yapışmam bir oldu.

"Sikeyim! Evrim! Sen... Sen aptal mısın?"

Çağıl beni kaldırıma ittirmiş ve beraber kaldırıma düşmüştük.

"Ne yapıyorsun sen?"dedi titrek bir sesle.

Hıçkırdım.

Dudakları titreyerek bana döndüğü an nefessiz bir şekilde hıçkırmaya çalıştım.

Titreyerek beline uzandığımda beni sımsıkı sardı.

"Şş... Görmedin mi?"

Hıçkırıklarım ardı ardına gelirken başımı göğsüne yasladım.

"Ah... Evrim... Meleğim, çok korktum."

Nefesim kesilmişti.

"Şş, şş..."dedi titrek bir sesle. "Özür dilerim bağırdığım için ama çok korktum. Şş, tamam... Bitti, bak bana."

Çenemden tutarak yüzüme baktı.

Ben ise dudaklarımı ısırmış hıçkırığımı dizginlemeye çalışıyordum.

Çok korkmuştum.

Ölüm beni sıyırmıştı.

"Geçti Vulcanus."

"Ça-Çağıl..."

Parmağıyla yüzümü okşadı, gözleri dolu dolu gülümsedi. "Kendini bilerek yola attın sandım."

"Ben... Ben görmedim. Gerçekten gö-görmedim."

Yutkundu. Yavaşça yanağımı, oradan boynumu okşadı.

Göğsüme katran akıyor gibi hissetmiştim.

Dudaklarım yine titrediğinde parmağını usulca oraya bastırdı. Gülümsedi. "Geçti meleğim. Ben buradayım. Burada, sana bakıyorum, seni kollarımda tutuyorum, bırakmıyorum ve seni seviyorum."

"Ben de... Seni çok seviyorum."

Burnunu çekti.

Gözlerine kadar o ifade ulaştı, içimi kavurup geçti.

Dudaklarımı dudaklarına bastırdım.

Elleri bir an havada kalsa da hemen elleri belimi kavrayarak beni kucağına çekti.

Nefesimi alır gibi dudaklarını emdiğimde ikimiz de titredik.

Elleri belimi, sırtımı okşarken üst dudağıma dilini sürttü.

Öyle yakıyordu ki beni... O benim ateş tanrımdı.

Dudaklarımı nefes almak için çektiğimde uzun uzun nefes aldık.

Beni iyice kucağına çekerek dudaklarımızı buluşturdu.

Yanıyordu.

Saçlarına tutundum, her an düşecek gibiydim.

"Sana... Sana aşığım,"dedim, cümle dudaklarımız arasında kayboldu.

Beni kendisine bastırdı ve gözyaşlarım onun yüzünü ıslattı.

"Ben de sana."

Çenemi öptü.

Gözlerimi kapatarak titrememi unutmaya çalıştım.

Burnunu boynuma gizledi. "Beni bırakma bir daha."

Fısıldamıştı.

"Özür dilerim."

"Ne olur bırakma Evrim. Ne olursun..."

Ağlayacak gibiydi.

Ona tekrar sarıldım. "Bırakmayacağım. Söz veriyorum. Buna katlandığın için özür dilerim. Ben... Ben-"

"Evrim,"dedi kulağıma."Kalbimin içerisinde sen varken her şeye katlanabilirim."

"Franz Kafka mı? Bu sefer?"dediğimde ikimiz de nihayet gülmüştük.

"Öyle bu sefer, melek."

Başımı omzuna koyarak ay ışığı altında kalmanın keyfini çıkardım.

Tamam ağlamak yok artık shhd

Vulcanus [bxb]Where stories live. Discover now