14. Bölüm -Takıntı-

5.3K 466 246
                                    

"Öyle güzelsin ki..."

Duyduğu sözcükler karşısında Sehun gözlerini usulca kapatmıştı ama yanlış olan bir şeyler vardı. Vicdanı, duygularına ağır basıyordu. Sehun'un olayları kavraması ve Kai'nin kendini geri çekmesi sadece birkaç saniye sürmüştü. İkili birbirinden uzaklaştığında Kai hızla kendini ayağa atmıştı. Ellerinden birini ensesine koymuş gergin bir şekilde etrafa bakıyordu.

"Bak ben ne yaptığımı bilmiyorum.Tamam mı?" Dedi Kai.

"Farkındayım." Dedi Sehun. Oda Kai gibi ayağa kalkmıştı. Evet Sehun, Kai kadar güçlü olmayabilirdi. Silahları onun kadar iyi kullanamıyor olabilirdi ama Sehun aptal değildi. Kai'nin yapmaya çalıştığı şeyi biliyordu. Bunca zaman her şeyi vicdanını rahatlatmak için yapmıştı çünkü sevdiği adamı koruyamamış onun ölmesine sebep olmuştu. Sehun'un Kai'ye karşı bir şeyler hissettiği bir gerçekti ama Sehun sırf benziyor diye ölü bir adamın yerini tutamazdı. Sırf benziyor diye başka bir adamın açtığı yaraları kapatamaz, başkası için akıttığı göz yaşlarını silemezdi. Vicdanını dinleyip doğru olan şeyi yapmaya karar verdi. Şimdi Bakan olma zamanıydı...

"Farkındayım." Dedi tekrardan Kai'nin önünde durduğunda ellerini cebine koymuştu. "Çünkü ne yaptığını bilen biri, asla Güney kore içişleri bakanına böyle davranmazdı."

"Sehun..."Kai'nin sesi teklemiş, gözleri şaşkınlıkla genişlemişti.

"Senin için üzüldüğüme inanamıyorum." Dedi Sehun. Başını iki yana salladı. Kai'ye bakan gözleri soğuktu.Yumuşak dudakları kederli bir gülümsemeyle yayılmıştı. "Tanrım. En çokta senden hoşlanmaya başlamış olmama inanamıyorum." Sehun dudaklarını ağzının içine aldığında titredi ve yumuşak bir nefes verdi.

Sehun yutkundu.Aynı zamanda düşüncelerini bastırmaya çalışırken aynı zamanda suçluluk duygusunu etkisiz hale getirmeye çalışıyordu. Sitemini sular altında bırakıyordu. Çünkü az önce söylediği cümleyi kurmaması gerekiyordu.Kai'nin öğrenmemesi gerekiyordu. Ama söz ağızdan bir kere çıkmıştı ve geri dönüş yoktu.

"Sen benden hoşlanıyosun." Kai söylerken sesini alçak tutmuştu. Sanki orada başka biri varmış gibi tek parmağıyla kendini bile göstermişti. Sehun'un gözleri, özelliklede bu yakınlık ona bunca zamandır içinde büyüyen garip duyguları hatırlatmıştı. Sehun kendini birkaç adım geriye uzaklaştırdı.

Şimdi içinde büyüyen filizleri baltalamaktan başka bir çaresi yoktu. Kızgındı, sitem doluydu. Etrafa bağırıp çağırmak istiyordu ama hiçbir şeye yaramayacağını biliyordu.

Kai,Sehun'un koluna dokunmak için uzandı ama Sehun ellerini geride durması için aralarına koydu.

"Hayır. Hayır. Bana yaklaşma." Sehun'un Kai ile aralarındaki eli titrerken söyledi.

"Sehun.."

"Senin sorunun ne biliyor musun?" Sehun kaşlarını çattı. "Takıntılı piçin tekisin. Senin aşk diye boynunda taşıdığın o künye sadece hastalıklı kafanda kurduğun bir kuruntudan ibaret. Sen aşık olduğunu sanıyorsan yanılıyorsun." Sehun direkt Kai'nin yüzüne doğru konuştuğunda Kai'ye ağır gelmişti. Birkaç adım Sehun'dan uzaklaştı.Ama Sehun'un susmaya niyeti yoktu.

"Tanrım. Lena'ya yaptığına bak. Bir de utanmadan hala onun yüzüğünü takıyorsun!" Sehun bağırdığında Kai kafasını yere eğmişti.

"Şu haline bak! Luhan'ın künyesini, Lena'nın yüzüğünü ısrarla taşımaya devam ediyorsun! Çünkü Luhan'ı koruyamadığın, Lena'yı da aldattığın için vicdanın seni rahat bırakmıyor değil mi? Söylese Kai. Üzerinde benim bilmediğim, başka takıntılı aşkından kalan bir nesne daha var mı?" Sehun sinirle ellerini saçlarının arasına soktu. Öfkeden boynundaki damarlar belirginleşmiş, yüzü kızarmıştı.

The Minister (M)-(SeKai)Where stories live. Discover now