16. Bölüm -Kim-

5.4K 490 171
                                    

'Afganistan'da şehit olan Güney Kore askerleri' Sehun'un Google'da arattığı şey buydu. Sehun yanlış bir şey yapıyormuş gibi gerilmişti. Alt dudağını ısırarak çıkan sonuçlarda gözlerini gezdirdi. Kai onu otel odasına bırakıp hastaneye döndükten sonra sadece birkaç saat geçmişti. Çoğu haber sekiz yıl önceye aitti. Sehun dikkatini çeken bir sayfaya dikkatini verdi. 'Afganistan'da pusuya düşürülen beş askerden dördü şehit oldu' Sayfa başlığı buydu. Sehun sayfaya giriş yapabilmek için tıkladı. Giriş yaptığında karşısında Kai'nin de dahil olduğu beş kişinin fotoğrafı gördü. Sehun gözlerini irileştirdi. Fotoğraf sıradan beş arkadaşa ait gibiydi. Beşide asker üniformasının içinde, kollarını birbirlerinin omuzlarına atmış yüzlerindeki kocaman gülümsemeyle sırıtıyorlardı.

'Teröristlerin Afganistan'ın Noşak Dağı'nda operasyondan dönen askeri time düzenlediği saldırıda ikisi astsubay dört askerimiz şehit oldu. Hain pusuda bir askerimiz ise yaralandı.Saldırı tüm Kore'de infial uyandırırken,bölgede geniş çaplı operasyon başlatıldı. Noşak Dağı bölgesinde terör örgütü mensuplarıyla çıkan çatışmada Astsubay Min Joon ile Jung Woo, Erler Lu Han, Ji Min şehit olurken Teğmen Kim Kai yaralandı.' Sehun haberi okurken içine ağır bir yük oturmuştu. Kalbi sıkıştı. Kai'nin anlattıkları bir film şeridi gibi önünden geçmişti. Kai'nin yaşadıkları hiç kolay değildi. Sehun bu sabahki kavgalarında çok üzerine gittiğini düşündü. Pişman hissediyordu.

Sehun hayatının büyük bir bölümünü bir askerle geçirmişti. Babası üzerinde her zaman otorite kurmayı başarmıştı ama hiçbir zaman bu babasına olan sevgisini azaltmamıştı. Aksine babasına hayrandı. Çok güçlüydü. Hatta tanıdığı en güçlü insandı. Hayatı boyunca babası gibi bir adam olmaya çalıştı ama bir sorun vardı Sehun babası kadar güçlü değildi. Bu yüzden güçsüzlüğünü herkesten sakladı. Etrafına çelikten surlar ördü. Uzun zamandırda planladığı şeyi başarıyla sürdüşmüştü. Ta ki Kim Kai gelene kadar...

Sehun sayfayı aşağı kaydırıp askerlerin fotoğraflarına baktı. İsimleri ve altlarında onlara ait vesikalık fotoğraflar vardı. Sehun, Lu Han'ı gördüğünde durdu. Bembeyaz teni ve sapsarı saçları vardı.Daha çok Sehun'un lise yıllarına benziyordu. Sehun alt dudağını ağzının içine aldı. Fotoğrafı beş dakikadır inceliyordu. Ölmüş bir adamı kıskanıyor olduğuna inanamıyordu. Belki de gerçekten Kai'ye abayı fena halde yakmıştı...

**

Kai otel odasından içeri girdiğinde sabahın erken saatleriydi. Dün gece hiç uyumamıştı. Sabaha doğru Mia'yı yoğun bakıma aldıklarında sonunda bir nefes alabilmişti. Mia zor olanı atlatmıştı şimdi sıra sadece uyanmasındaydı.

Odanın merkezine doğru yürüdüğünde Sehun'u gördü. Ayak bileklerine kadar gelen sabahlığıyla mutfak tezgahında kendine kahve yapıyordu. Kai Sehun'u korkutmamak için öksürdü ama başaramamış Sehun korkudan olduğu yerde hafifçe zıplayarak arkasını dönmüştü.

"Kusura bakma korkutmak istemedim." Kai durgun bir ifadeyle söyledi.

"Kai!" Sehun heyecanla bağırdı. İşini yarım bırakıp Kai'nin yanına gitti.

"Mia. O nasıl?" Sehun umutla sordu.

"Yoğun bakıma aldılar. Hayati tehlikeyi atlattı." Kai Sehun'u bilgilendirdi.

"Tanrıya şükürler olsun." Sehun sevinçle söyledi. Bütün sıkıntısı gitmiş gibi derin bir nefes üfledi. Kai'nin yorgun görüntüsünü farkettiğinde duraksadı. Tamamen çökmüş görünüyordu. Bir insan bir gecede nasıl böyle çökebilirdi.

"Sen uyudun mu?" Sehun sorduğunda Kai başını iki yana salladı.

"Biraz uyumalısın." Sehun önerdi.

The Minister (M)-(SeKai)Where stories live. Discover now