#16

3.4K 205 83
                                    

Bölüm şarkısı medyada tekrara alıp dinleyerek okuyabilirsiniz.

"Mezuniyete falan gidiyoruz da benim mi haberim yok?" dedin üstündeki elbiseye bakarak. Natasha geldiğinde ona mavi elbiseyi seçmesi için yalvaran kaş göz hareketleri yapsan da o kırmızılı olanın sana da çok yakışacağını düşünüp seni umursamamıştı bile. 

Wanda ve Natasha seni omuzlarından tutup aynaya döndürdüler. Karşında gördüğün halin ile neredeyse şoka girecektin. Üç yıldır siyahlardan geçmeyen, saçlarını toplamaktan vazgeçmeyen, makyaj malzemelerinin adını bile unutan sen şuan tamamen üç yıl önceye dönmüştün. Kendine baktığında ellerini saçlarına götürdün. İkisinin de ortak kararlar ile yaptığı saç ve makyaj seni gerçekten muhteşem gösteriyordu. Bunu inkar edemezdin.

"Ama bak çok güzel oldun." dedi Wanda gülerek. Aynadaki yansımasına bakıp ona gülümsedin. Haklıydı. Diyecek bir şeyin yoktu. "Aynı şekilde biz de." dedi Natasha kendi üstündeki elbiseyi düzeltirken. Natasha siyah mini ve dar bir elbise tercih ederken Wanda daha çok bordo bir rengi andıran düz bir elbise giymişti. "Evet, kesinlikle." dedin kafanı sallayarak. 

Kızlar da güldükten sonra parti için F.R.I.D.A.Y'in sesleneceği söylediler ve odadan çıktılar. Onlar çıktıktan sonra aynadaki yansımana döndün tekrar. Dudağında kırmızı ruj, gözlerindeki hafif far, serbest bıraktığın saçların... Bunlar tamamen seni üç yıl öncesine götürüyordu. Dillere kolay üç yıl. Bir türlü kendini toparlayamadığın üç yıl. 

"Bayan S/S/A, parti için aşağı inmek istediğiniz zaman inebilirsiniz. Misafirler gelmeye başladı." Kafanı istemsiz olarak yukarı kaldırdın ve onayladın. Her ne kadar bunun yapay zeka olduğunu ve yukarıda olmadığını bilsen de bunu yapmadan duramıyordun. Tekrar aynaya baktın ve derin bir nefes aldın. En kötü ne olabilirdi ki? Yürümeyi unuttuğunu düşündüğün siyah topuklular ile düşerdin. Ya da sarhoş olur ve biriyle yatardın. İkisi de en kötü durumlardı. Ama sen en iyi duruma konsantre olmaya çalıştın. Gecenin biraz bile iyi geçmesi olasılığına.

Ufak el çantanı aldın ve kapıya ilerledin. Gerçi neden aldığını bile bilmiyordun. Zaten burada yaşıyordun? Odandan çıktıktan sonra asansöre yöneldin ve inmen gereken kata bastın. Derin nefesler alıp sakin olmaya çalışırken asansör başka bir katta durdu. İçeri takım elbisesi ile giren sarışın adama baktın. Ona takım elbise yakışıyor diye düşünmeden edemedin.

"Çok güzel olmuşsunuz Bayan S/A/A." dedi gülerek. Sen de ona döndün ve kafanı salladın. "Sadece S/A lütfen ve teşekkür ederim. Siz de çok yakışıklısınız Bay Rogers." Mahçupca gülümseyen Steve ellerini cebine koydu. "Neden ailen hakkında yalan söyledin." dedi bir anda. Sam'in ona anlatmaması gereken bu şeyi anlattığından beri seninle konuşmak istiyordu zaten.

Kaşlarını çatarak ona baktın. "Ben yalan..." Durdun ve gözlerini kısarak ona baktın. "Sam söyledi değil mi?" Steve sana bakışlarını çevirdiğinde kafasını salladı. "Anlatmaması gerekiyordu biliyorum. Zaten ben de anlatmasını istemedim ama bu Sam. Bir şeyler dönmesin diye..." Onu durdurdun. "Sorun yok. Söylemesi veya söylememesi gerçeği değiştirmez. Yalan söyledim çünkü acınası, ailesiz biri olarak bilinmek istemedim." 

Steve kafasını olumsuz anlamda salladı. Buradaki neredeyse herkesin ailesi ile ilgili sorunları mutlaka vardı. "Biz... biz..." Lafını tamamlayamadan duran asansör ile kafalarınızı açılan kapıya çevirdiniz. Bu konunun daha fazla uzamasını istemediğin için onu orda  bırakarak asansörden indin. 

Sana dönen gözleri üzerinde hissetmen bir miktar hatta belki de direkt olarak rahatsız hissetmene sebep olmuştu. Karşıdan elinde içkisi ve takım elbisesi ile sana gelen Tony'e baktın. Yanından geçen garsonun tepsisine bardağını koydu ve üstünü düzeltti. Kesinlikle hayran kalmıştı. Başka biri giyse bu kabarık elbisenin üstünde ne kadar berbat duracağını düşünecek olan Stark şu an bu elbisenin senin üstünde ne kadar mükemmel olduğunu düşünüyordu. Ayrıca senin de ne kadar mükemmel olduğunu...

Yanına ulaştığında boşta olan elini tuttu ve dudaklarına götürüp nazikçe bir öpücük kondurdu. Klasik bir hareketiydi bu. Bunu kaç kadına yaptığını düşündün. Etkilenmene gerek yoktu. Ufak bir tebessüm ettiğinde o da aynı şekilde gülmüştü. "Çok...çok güzel olmuşsun." dedi etkilendiğini belli ederek. Bu ses tonu ile sen de etkilenmemiş değildin. Sana güzel olduğunu söylüyordu ve gerçekten etkilendiğini belli ederek söylüyordu. Özellikle bunu Tony Stark söylüyordu. Doğru ya! Bu Tony Stark'dı! Kim bilir kaç kadına daha böyle söylemişti?

"Teşekkürler, sen de yakışıklı olmuşsun." dedin olabildiğince düz bir ton ile. Sana gözleri kısık bir şekilde bakıp tekrar kısaca seni süzdü. Ardından kolunu uzattı ve sen de koluna girdin. Seni bir masaya yönlendirirken kim olduğunu tanımadığın insanlarla tanıştırmaya başlamıştı bile.

♤♧♤

Elindeki bardağı masaya koyduktan sonra yavaşça göze batmamaya çalışarak balkona ilerledin. Çoğu kişi gitmemişti ama yine de azalma vardı. Gecenin ilerleyen saatlerinde herhangi bir en kötü olasılıkla karşılaşmamıştın. Bu iyiydi. İyi bir şey olmuş muydu bilmiyordun bile. Tony Stark seni beğenmişti. Bu iyi sayılır mıydı? O her kadına böyleydi.

Yüzüne çarpan soğuk hava ile biraz ürperdin. Fakat o boğucu ve kalabalık ortamdan buraya kaçmıştın. Bu yüzden biraz daha bekledin. Mutlaka alışırdın. Ellerini omuzlarına götürdün ve birkaç adım daha atıp korkuluklara ulaştın. New York'un gece manzarası gerçekten eşsizdi. Işıkların parıltısını hep sevmiştin. 

Kısa süre geçmeden arkandan gelen adım sesleri ile o yöne döndün. Çikolata kahvesi ile buluşan gözlerini çok uzun sürmeden tekrar manzaraya çevirdin. Adımlar yanında bittiğinde biraz gerildin. O sevdiği ihtişamlı ve kalabalık yerden nasıl olup da buraya gelmişti. 

Ellerini omuzlarında görünce biraz da titrediğini gören Tony ceketini çıkartıp omuzlarına koydu. Tekrar ona döndüğünde ellerinle ceketi kavradın ve omuzlarında durmasını sağladın. "Neden geldin?" diye sordun. Ondan gerçekten hoşlanıyor olmazdı ya?

"Bilmem. Sadece iki güzel manzaraya bakmak istedim." dedi omuz silkerek. Gözlerini kısarak ona baktığında ne dediğini idrak ettin. Biri New York manzarası diğeri de sendin... Kaşlarını kaldırıp dudağını büzdün. "Kaçıncıyım?" diye yine soru yönelttin. Tony anlamaz bakışlar ile sana bakarken sorunu açtın. "Bunu söylediğin kaçıncı kadınım." 

Gözlerini aynı senin gibi kısarak sana baktı Tony. Dudaklarını kısaca yaladı. "Onu bilmiyorum. Bu konuda haklısın. Ama gerçekten bilmek istersen... isteyerek..." Elini alıp reaktörüne götürdü. "...burdan gelerek söylediğim ilk ve tek kadın sensin. " 

Ellerinde ufak bir karıncalanma hissederken kalbinin ritminin dışarıdan duyulmaması için dua ettin. Kısık gözlerini açarken dudaklarını birbirine bastırdın. Hala Tony'nin reaktöründe olan elini oradan çekmek istemedin bile. Tony gözlerini senden ayırmadığı için sen de gözlerini kaçıramıyordun. Elini istemeyerek yavaşça çektin. Tony de senin bundan rahatsız olduğunu düşünerek geriye doğru ufak bir adım attı. Senden hoşlansa bile senin kendisini öğretmeni olarak gördüğünü düşündü.

Ne diyeceğinizi ya da ne yapacağınızı bilemez bir halde gözlerinizi bile ayırmadan birbirinize bakarken elinde içkisi ile öylece balkona ilerleyen Sam sizi görmesi ile durdu ve bir yere gizlendi. Net bir şekilde o sizi izlerken siz onu göremiyordunuz bile. 

"S/A..." diyen Tony'i anlık bir istekle öperek susturdun. Aranızdaki bir adım bile olmayan bu kısa mesafeyi kapatıp senden çok da uzun olmayan adama uzandın. Senin bu hareketin ile ilk başta şaşıran Tony kendini toparladığında elleriyle yüzünü kavradı ve öpüşüne karşılık verdi.

Dudaklarınızı ayırdığında yüzlerinizin arasında mesafe bırakarak konuşmaya çalıştın. "Ben...biz..." Senin bu haline tebessüm eden Tony konuştu. "Bir şey değişmek zorunda değil. Bir süre kimse bir şey bilmez ve böylelikle her şey bizim için normal olur. Daha sonra açıklarız." dedi omuz silkerek. Gözlerine baktın ve kafanı olumlu anlamda salladın. Ardından dudaklarınız birleştiren Tony'e karşılık verdin.

KOLOMBİYA |TONY STARK|Where stories live. Discover now