thirtysix

422 29 12
                                    

Fiyasko tatilimizden sonra kendimi sonunda eve atabilmiştim. Eve gelir gelmez de Lunox ile ilgilenmiştim. Rachel sağolsun arada Lunox'u kontrol etmişti. Valizi içeri atar atmaz üzerimdeki kıyafetlerden kurtulup kendimi banyoya attım. Uzun bir yolculuk ardından rahatlamaya ihtiyacım vardı.

Banyo yaptıktan sonra valizimden Jacquen'e ait kıyafetleri çıkarıp bir çantaya doldurdum ve üzerime kıyafetlerimi geçirdim. Gerçekten yorulmuştum. Normalde tatillerin insanları rahatlatması gerekmez miydi?

Geç saatlerde yola çıktığımız için hava epeyce karanlıktı bu yüzden lunox'u yanıma alarak direkt yatağıma geçtim. Aslında Jacquen ve ben ayrı gelmek istemiştik ama peşimize takılmışlardı. Neyse ki eve Zayn'in arabasında dönmemiştik. Şuan görmek istediğim en son yüz onun yüzüydü.

Yatağımda uyumaya hazırlanırken kapının çalmasıyla oflayıp yattığım yataktan kalktım ve yorgun adımlarla kapıya ilerleyip kapıyı açtım.

Açar açmaz da afallamıştım. Görmediği hiç beklemediğim biri şuanda karşımda dururken şaşkınlığımı uzun uğraşlar sonucu üstümden atmayı başardım. "B-baba?"

Neredeyse dört yıldır görmediğim babam şuanda karşımda duruyordu ve ben ne yapacağımı bilmiyordum. Koskoca Fred Jonas ayağıma gelmişti. Sahi neden gelmişti ki?

Babam gülümseyip bana bakarken kapının önünden çekilip geçmesi için iyice kapıyı açtım ve geçtikten sonra kapıyı kapattım.

Gözlerini evimde gezdirdi ve daha sonra hoşnutsuz tavrıyla bana baktı. "Bunca zamandır burada mı yaşıyordun?"

O her zaman lüks hayat düşkünü olmuştu bu yüzden evimi beğenmemesi gayet normaldi ama Venassa denen cadının gönderdiği parayla ancak burayı tutabilmiştim, babam benimle işler yüzünden pek ilgilenmezdi muhtemelen Venassa'nın gönderdiği paranın ne kadar olduğunu bile bilmiyordu. "Karının gönderdikleriyle bu kadar oluyor sevgili babacım."

Aklımdakileri ona söylediğimde nedense bir anda ona da öfkeli olduğumu hissetmiştim. "Artık para konusunu dert etme."

Kaşlarım çatıldı. "Ne demek bu?"

Salondaki koltuğa oturup rahatsızca kıpırdandı. Hadi ama o kadar da kötü bir evim yoktu! "Bir süredir çalışıyordum şirketi buraya taşıyorum."

Beni pek ilgilendirmediği için umursamazca karşı koltuğa oturdum. Öylece ona bakarken içimde bir özlem duygusu belirdi. "Buraya gelmemin bir sebebi var elbette."

"Ne gibi bir sebep?"

"Artık işleri öğrenmenin zamanı geldi Alaska."

Kaşlarım hayretle kalkarken ciddi olup olmadığını anlamak için yüzüne bakıyordum ve gayet ciddi duruyordu. "Venassa bu duruma bir şey demedi mi?"

Sorumla kaşları çatıldı. Biricik karısı hakkında konuşmam her zaman babamın sinirimi bozardı ama umursamıyordum. O kadını hiç sevmiyordum eh tabi o da gayet sikik bir üvey anne olmayı çok iyi başarıyordu. İlk olarak beni istememiş ve üniversiteyi başka bir yerde okumamı uygun görüp beni sürgün etmişti daha sonra da babamı bana karşı doldurup hayatımı cehenneme çevirmişti.

Annemi hiç tanımadığım için başlarda Venassa'nın annem olduğunu düşünmüştüm hatta defalarca kez bana kötü davrandığı için evden kaçmıştım çünkü onu kendi annem sanıyordum ve bana kötü davranması canımı yakıyordu. Üstelik o zamanlar onun oğlunu da kendi kardeşim sanmıştım. Ona iyi olup bana olmaması her zamanda üzerimde büyük bir travma etkisi bırakırdı. Gerçeği babam bana 15 yaşına geldiğimde açıklamıştı. O an nasıl yıkıldığımı hala dün gibi hatırlıyordum.

"Yakında okulun bitecek ve sen burda kuracağım krallıkta yanımda olacaksın. Tek varisim olarak."

Babamın dedikleriyle geçmişimi gözden geçirmeyi bırakıp silkelendim. "Venessa bunu asla kabul etmez , johaan ne olacak ?" 

Alayla söylediğim şeyden sonra sinirle  oturduğu yerde öne eğildi. "Tek varisim olduğunu o da biliyor ve bir şeye karışma lüksüne sahip değil, johaan'ın damarlarında benim kanım yok ."

Derin nefesimi dışarı verdim. Babam için sadece varis olarak anılmak hiç hoşuma gitmiyordu. Daha çok beni sevmesini ve sarılmasını istiyordum. Ama gene de Venassa'nın oğlunu hala benimsememiş olması sadistce hoşuma gidiyordu. "Hazır değilim ben." Diye geveledim.

Onun işleriyle uğraşacak enerjiyi kendimde bulamıyordum. "Merak etme şirket daha tam hazır olmadı, hala vaktin var."

Oturduğu koltuktan kalkınca bende onunla birlikte ayaklandım. Hiç beklemediğim bir şey yapıp yanıma geldi ve bana sarılıp saçlarımın arasına bir öpücük kondurdu. İçimdeki garip duygular gün yüzüne çıkmaya başladığında donup kalmıştım. "Şirketten önce seni şu harabeden kurtaralım."

Samimi gülüşünü duyduğumda ise üzerimdeki şok iki katına çıkmıştı.

***

Sabah ilk iş kendimi Soho'ya atmış ve sert bir kahve içmeye koyulmuştum ayrıca Jacquen'i bekliyordum.

Dün gece babamın geldiğini düşündükçe suratımda aptal bir sırıtış oluşuyordu ama o sırıtış venessa'yı düşündükçe solup gidiyordu. Eğer babam burdaysa o ve oğlu da kesin buradaydı. "Birileri düşünceli ha?"

Jacquen'in sesini duymamla kendime gelip gülümsedim. "Yok ya dört senedir bir kere bile aramayan babam dün ortaya çıktı ve krallığının varisi olduğumu falan söyledi, yani çok iyiyim."

Suratını buruşturup anlamayan gözlerle beni süzdü ve karşıma oturup hala aynı ifadeyle bana baktı. "Ne? Zengin mi oluyorsun?"

Göz devirdim. " Ben zaten zengindim Jacquen sadece sürgün hayatı yaşıyordum."

"Desene artık tüm kahve ve yemeklerimi sen ısmarlıyorsun." Şebek şebek güldüğünde dayanamayıp bende güldüm. "İstediğin yemek olsun."

Jacquen ile kahve içip bir süre sohbet ettikten sonra ortamın havası birden değişti. "Zayn bak Alaska da burada!"

Maze ve onun sinir bozucu sesi.

Elimi anlıma koyup derin bir nefes aldım. Gerçekten Zayn'in suratına bakma isteği bile yoktu içimde. "Selam!"

"Ah hadi ama Maze! Sevgililerimiz daha dün birbirini yedi en azından onlar için birbirimizden nefret falan etsek ya!"

Sonunda patladığımda afallayıp kalmıştı. Aptal gerizekalı.

Zayn'in suratına istemeyerek de olsa sinirli bir bakış attım bana olan garip bakışlarını fark eder etmez de  Jacquen'e döndüm. Bana şok olmuş gibi bakıyordu. Eh tabi o da beklemiyordu bunu. "Gidelim mi buranın havası birden bozuldu." Diye sorunca beni onayladı ve hesabı ödeyip kafeden çıkmak için harekete geçtik.

Elim eline değdiğinde bir anda ikimiz de birbirimize dönmüştük. Daha sonra o tereddüt bile etmeden elimi kavrayıp kafeden çıkmamızı sağladı.

Yüzüme vuran hava sayesinde biraz daha iyi hissetmiştim. En azından nefes alabiliyordum !

Jacquen Zayn olmamasına rağmen hala elimi tutuyordu ama bir şey demedim. Rahatsız olmamıştım.

"Baskana Alaska."

Kafamı çevirip ona baktığımda bir yandan yürüyorduk. O yürümeyi kestiğinde bende durdum. Gözleri uzun süre gözlerimde gezindi. Dudakları aralandı ama bir şey demiyordu. Bir kaç saniye öylece bekledik daha sonra nefesini hızlı bir şekilde dışarı verip gülümsedi.

"Benimle çıkar mısın?"

Bu bölümde biraz Alaska'nın geçmişinden  ve ailesinden bahsetmek istedim çünkü 36 bölüm olmasına rağmen aile konusu hiç geçmiyordu bir de azda olsa şu yalnız kimsesiz kız modundan çıksın istedim.

Jacquen reis Alaska'yı çoşturuyorr.

Sizce Alaksa Jacquen'e karşı bir şeyler hissediyor mu?

SASSY / ZaylenaWhere stories live. Discover now