-Gece Yarısı-

219 38 10
                                    

Evet yakışıklı, tahmin edersin ki o akşam elim ayağıma dolaştı.
(RANDOM AMA KOCAMAN)
Altıma sıçıyordum.
Sana yemin ediyorum, şerefim üzerine altıma sıçıyordum.
Şey diyormuşsun, aslında sen tam bir ŞERRRREF YOKSUNUSUN!
Neyse, konumuza dönelim bebeğim.
Kızma sana bebeğim demeyi seviyorum.
Yüzün tam bir bebek yüzü ve çok güzel. *-*

O akşam ne oldu şimdi onu yazalım.
Jeno telefon numarası yazan kâğıdı elime tutuşturup Chenle ile koşar adım, topukları götlerine vura vura koşmaya başladılar.
Biliyorum gidip evde video oyunu oynayacaklar şerefsizler.

Ben telefon numarasına dakikalarca öylece sokak ortasında baktım.
Dakikalarca.
Ne desem, arasam mı, ne soracaksın, gizli numaradan mı arayacağım soruları yerine aklımdan geçen tek şey senin numaranın benim elime geçmiş olmasaydı.
Aylardır bu anı bekliyordum ve şu anda o birkaç haneden oluşan ve her bir hanede bir rakam bulunan o rakamlar topluluğu bir kâğıt üzerine yazılı hâlde tam olarak benim avucum içinde duruyordu ve gerisinin zerre önemli yoktu.
Seni aramasam bile artık istediğim zaman istediğim şekilde taciz edebilecektim.
Sevdiğin kişiyi taciz edebilmek büyük bir lüks bunun tadını anlayamazsın.

Bundan zevk alan bir psikopatın seni seviyor olma düşüncesi ise korkutucu haklısın.

Birkaç dakika sonra kendime gelince arkamı döndüm ve o kâğıdı sanki elimde bir hazine tutuyor gibi dikkatle tutarak eve doğru yürümeye başladım. Eve girer girmez önce etrafa baktım evde kimse yoktu. Bu benim işime geldi. Fark ettim ki seninle yaşadığım çoğu olayda her şey benim lehime oldu. Bana engel olacak bir şey yaşanmadı. Bu güzel, kaliteli. 😎

Tamam, devam ediyoruz. Sürekli konu dağılıyor.
Sürekli konuyu dağıtıyorum daha doğrusu.
Evet evet, her neyse.
Eve girdim. Odama çıktım. Yatağıma bağdaş kurarak oturdum ve sonra kâğıdı yatakta ayaklarımın ucuna bıraktım.
Telefonumu cebimden çıkarıp kâğıdın yanına bıraktım. Sonra yavaşça kafamı kaldırıp saate baktım. Saat 17.52.
Ben diyorum ki bu süre nasıl geçecek?
Gece yarısı gelmiyor. Jaemin'imin sesini duymam gerek.
Saatler buna mani oluyor. Ben dayanamıyorum.
Böyle yakına yakına saat 21.32 ettim.
Nasıl geçti bilmiyorum ama tam olarak yakındım o kadar saat. Aynı pozisyonda oturdum vs. vs.
Sonra artık bir tuvalet ve su içme molası vermem gerek gibi hissettim.
Telefon ve kâğıdı yerinden oynatmadan yataktan kalktım.
Önce işedim.
Sonra su içtim.
Sonra yine çişim geldi.
Yine işedim.
(Ya Jaemin, sen de çişim gibi aniden gelsene.
Olur mu? Bence olur. Sen bunu bir düşün.)

Sonra da işlemelerim bitince gidip tekrar oturdum.
Saate baktım.
21.54
Güzel saat 22.00 olmak üzere falan diye kendimi teselli ediyorum.
Böyle diye diye de o 6 dakika geçti.
Ben artık tırnaklarımı yemeye başladım ilerleyen dakikalarda.
Kalbişimin atışı çok çok uzaklardan duyuluyordu.
Çünkü saat yaklaştıkça ben kafayı da tırnaklarım ile eş zamanlı olarak yiyordum.
Saat ben tırnaklarımı bitirene kadar 23.24 oldu.
Diyorum yeter artık. Ne bitmez tükenmez dakikalarmış bunlar.
Ağlamaya başladım...
Cidden ağlamaya başladım.
Yatakta ağlamaya başladım ve ağzımdan çıkan cümleler ise yalnızca şeydi.
"Jaemin senin amına koyayım, neden gece yarısı dedin ki yeter artık ben dayanamıyorum."
"Jaemin eğer Tanrı'ya inanıyorsan o seni sevsin. O sana iyi baksın ama önce bana bu yaptığın yüzünden seni cezalandırsın."
"Jaemin seni artık sevmiyorum, geri zekâlı. Dayanamıyorum, annemi istiyorum."
"Jaemin ağladıkça çişim geliyor ben çiş yapmaktan yoruldum. Hepsi senin yüzünden aptal..."
Vb. bir sürü cümle ile salya sümük ve hıçkırıklar ile saati 23.58 ettim. Sonra iki dakikamı kendimi sakinleştirmek için kullandım ve telefonu titreyen ellerime alıp kâğıtta yazan numarayı sanki ağır çekim bir film çekiyor gibi tuşladım.

memories//renminWhere stories live. Discover now