-Hiç-

194 34 4
                                    

Biliyorum, sürekli beni konuşturmaya çalışıyorsun ve tuhaf olan yanı şu ki sanki biliyor gibi bakıyorsun. İçimi öğrendin de benim mi haberim yok? 

Na Jaemin, özür dilerim ama bu şekilde üzgün olmak istemiyorum. Tek istediğim mutlu olalım ve ben babamın seni hiç öğrenmemiş olduğu zamanlardaki gibi seninle coşabileyim. Sana bu mektubu da veremeyeceğim.

 Biliyorum demiştim ki, bu senden saklayacağım tek mektup olacak. Ama olmadı bir tane daha saklamak durumunda kalacak gibiyim.

Çok ciddiyim bakışların altında eziliyorum ve babamın ısrarları, babamın konuşmaları her geçen gün daha da artıyor. Bana vurmaktan kaçındığını çünkü eğer vücudumun herhangi bir yerindeki iz fark edilirse benim hakkımda kötü düşüncelere sebebiyet verebileceğini söyledi.

Adının bu şiddet işine karıştırılmayacağından o kadar emin ki, benim sadece pis işlere bulaşmış olabileceğim insanların akıllarından geçer sanıyor.

Biliyor musun...?
Seni özledim.
Şu tuvaletteki omzuna yaslandığım ana geri dönüp vücudumdaki acıya rağmen o ana kendimi hapsetmek istiyorum.

Acaba sen de bu anı kabul eder miydin?
Umarım edersin.
Çünkü bir gün sana bunu söyleyeceğim.

Bana "Neyin var?" diye sorduğunda "Hiç." diyorum.
Çünkü hiçbir şeyim yok.
Kelimenin tam anlamıyla hiçbir şeye sahip değilim.
Sevdiklerimin gözümdeki yerini bir bir öldürüşünü izliyorum.
Senin de onlar arasına girmenden deli gibi korkarak.
Sana daha tam olarak sahip olamadan kaybetmek de benim için ironik olurdu.
Sanırım kafam o kadar dolu ki bu sefer ne yazdığım

"HUANG RENJUN!"

Kafasını yazdığı mektuptan duyduğu sesle hızla kaldıran Renjun kendisine doğru gelen kişinin bakışları altında bir kez daha ezildiğini hissetmişti. Önünde açık duran şeyin ona yazdığı mektup olduğunu fark ettiği an ise panik kaplamıştı tüm bedenini. Ama sevdiği çocuk ona öyle bir bakmıştı ki ağzını araladığında dudakları arasından çıkan cümleye şaşıramamıştı Renjun.

"Kaldırma o mektubu, artık saklamanı da istemiyorum. Nereye kadar kaçacaksın?"

Karamel rengi saçlarını elleriyle karıştıran Renjun'in aklından sadece onun ne öğrenmiş olabileceği geçiyordu. Bir şeyler sakladığına bu kadar emin konuşabiliyorsa kesinlikle bir şeyler biliyor demekti bunun başka bir açıklaması olamazdı. Gözlerini ağır ağır açıp kapatırken mırıltılı bir ses tonuyla, her zamanki o asi tavrının aksi bir uysallıkla konuşmaya başladığında duyacağı şeyler hem onu ürkütüyor hem de artık rahatlayabileceğim hissiyle tuhaf hissettiriyordu.

"Neyi biliyorsun Na Jaemin?"

Karşısındaki bedenden alaylı bir gülüş beklemiyordu Renjun ve bu ona ciddi anlamda garip hissettirmişti. Jaemin orada bulunan  sandalyelerden birini çekerek Renjun'in karşısına oturduğunda Renjun afallamış bir ifadeyle bakışlarını gezdirdi sevdiği çocuğun yüzünde.

Ve Jaemin ise istemsizce Renjun'in ellerine uzanıp tutmuştu. Kızgındı fazlaca ama bunun sebebi ondan bütün olanları saklamaya çalışması değildi. Onun desteğini bir nevi geri çevirmiş olmasıydı. Ellerini tuttu sıkıca, okşadı parmaklarını. Bakışlarını parmakları arasında gezdirdi Jaemin. Ve dudaklarını ıslatarak konuşmaya başladı.

"O mektubun neden defterim arasından çıktığını bilmiyorum ama her nasıl bana ulaştıysa da ulaşması için gerçekleşen tüm olaylara teşekkür edebilirim. Saklarken ne düşünüyordun bilmiyorum Renjun... sana kızamıyorum ama kızgınım."

Söylenen cümlerle giderek daha fazla afallayan Renjun o mektubu yazdığı günü düşünmüştü. Babasının aceleyle odasına girmesinin hemen ardından önünde duran defterlerin içine sıkıştırmıştı o kâğıt parçasını. Defterlerin kime ait olduğunu sorgulamadan yapmak ve sonrasında hiç karıştırmadan o defterleri sahibine geri ulaştırmak hatalı sayılabilecek tek eylemiydi. Ve Renjun şu an sadece rahatlamış hissediyordu. Bilseydi ki Jaemin öğrenince bu kadar rahatlayacak asla saklamazdı ki zaten. Onun sevgisine, ilgisine bu kadar ihtiyaç duyarken saklamazdı. Ama içinde bir burukluk da vardı... Jaemin'in tüm bu olanları öğrenmiş olmasının garip bir burukluğu. Hayır, biliyordu. Jaemin ona asla acımazdı. Jaemin ona asla acıyan gözlerle bakmazdı. Renjun sevdiği çocuğun ona sadece ilgi göstereceğini bilecek kadar tanıyordu onu.

Jaemin ise şefkatle dolu olan bakışlarını gezdirdi Renjun'in yüzünde. O ise bilmiyordu, monoton bir şekilde ilerleyen sıkıntıdan patladığı hayatına bir bomba misali düşen bu çocuğa karşı neden bu denli iyiydi ve ona karşı ne hissediyordu cevaplamakta zorlanıyordu. Ama biliyordu ki... Renjun artık onun için bir arkadaştan fazlaydı. Duygularını yaşamak ve kendini ana bırakmak istiyordu yalnızca. O anda ise içinden gelen tek şey öğle arası sebebiyle boş olan sınıfta oturduğu sandalyeden kalkıp Renjun'in yanına oturmak onu kolları arasına alıp saçlarını, hep okşamak istediği o tutamları naif bir şekilde sadece okşamaktı. Aralarındaki bağ gerilim dolu bir başlangıç ile kurulmuş olsa da adı konulmamış bu tuhaf ilişki başlangıçları aksine oldukça naifti.

İstediğini de yaptı Jaemin. Yerinden yavaş adımlarla kalkarken istemeyerek de olsa ellerini çekti karamel saçlının ellerinden, ellerinin uyumunu sevdiğini fark ettiği o anda ise bu düşüncesine içinden güldü. O giderek bağlanıyordu bu çocuğa ve içinde bunun yanlış olduğuna dair en ufak bir tereddüt yoktu. Yanına otururken de tereddüt etmedi, Renjun'in yüzündeki ifadelerin güzel olduğunu düşünürken de, onu kolları arasına hiçbir şey demeden çekerken de ve saçlarını hafifçe okşamaya başladığında da tereddüt etmedi.

Renjun ise içindeki mutsuzluğun aksine şu an huzurlu hissediyordu. İsteyebileceği tek şeyi de şu an elde etmiş gibiydi. Kolları arasında olduğu bedene yüzlerce kez teşekkür etmek istiyordu. Renjun bu çocuğu sevmiş olduğu için asla pişman olmayacaktı bunu biliyordu. O bu kadar güzelken bırakın pişman olmayı, yanından onu bir saniye olsun ayırmak istemiyordu. Kokusunu çekti içine, doya doya. Derin nefesler almasının sebebi buydu belki de, bilmiyordu. Öpmek istedi yüzünün her bir noktasından ama Jaemin ne tepki verir henüz kestiremiyordu. O yüzden sadece bu anı yaşamak istedi, bıraktı kendini sevdiği çocuğun kollarına.

Jaemin ise sevdiğine emin olduğu o tutamlar arasında parmaklarını gezdirirken kendini huzurlu hissediyordu. Kulağına yaklaşıp mırıldanarak konuşmaya başladığında ağzından kaçan o minik gülüşe engel olamamıştı.

"Renjun, kalbin neden bu kadar hızlı atıyor?"

Renjun duyduğu cümle ile günler sonra güldüğünde kalbinin neden bu kadar hızlı attığı bariz belliydi. Evindeydi Renjun. Evi dediği yer değildi ki onun evi. Burasıydı işte. Bu kokuydu, bu kollardı, bu gözlerdi. Renjun sırılsıklam seviyordu. Renjun ilk görüşte şıp denilen şeye inanmazdı ama şimdi bakınca Jaemin, ilk görüşte şıp olmuştu onun için.

Jaemin göğsünde büyük bir huzurla uzanan bedeni hafifçe tutup doğrulttuğunda gözleri içine baktı. Renjun çok yoğun bakıyordu. Jaemin bu bakışlar karşısında anlık olarak afallarken konu hakkında birkaç cümle söylemesi gerekiyor gibi hissetmişti.

"Şayet bundan sonra benden bir şey saklar, benden kaçarsan bu sefer olacaklardan ben sorumlu olmayacağım. Burada tam karşında yemin ediyorum ki haşin semen olarak yapacağın her hatayı burnundan getiririm."

Renjun söylenenlere göz devirirken gülmeden edememişti. Bu çocuk moralini nasıl yerine getireceğini biliyordu. O yüzden ondan bir şey saklamayı dahi düşünmeyecekti bundan sonra. Kollarını tekrar ona sararken bundan sonra onu neyin beklediğini bilmiyordu ama... Jaemin -haşin semesi- yanında olduğu sürece her şeyi kolayca atlatabileceğine emindi.

Tuhaf bir bölümdü, duygu patlamamı bölüme yansıtmış gibi hissediyorum. Her neyseee, eğlenceli bölümler geliyor. O yüzden lütfen beklemeye devam edin.

Oy vermeyi unutmayın. İyi günler dilerim.🌙

  

memories//renminTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon