i can't fill the emptiness

1.8K 172 128
                                    

Wooyoung

Yorganı biraz daha üzerime çekerek sıkıca sarındım ve yattığım yatağın en ucuna kaydım. Yatağın boş olduğunu hissetmeye ihtiyacım vardı. 

Haftalardır ağlamaktan öğrendiğim bir şey varsa o da birinin boşluğunun başkasıyla doldurmamam gerektiğiydi.

O gece bunu çok daha iyi anlamıştım.

Seonghwa beni sakinleştirmeye çalışmış, bir saniye olsun yanımdan ayrılmamıştı. Ama ihtiyacım olan kişi o değildi. En azından o an için.

Yanımda kalmaya tahammül edebilen tek kişi oydu ve ben onu da kendimden uzaklaştırmayı başarmıştım.

Onu da kendimden itmiş, tamamen yalnız kalmıştım.

Seonghwa'yı hak etmiyordum. Onu da kendi melankolime boğmaya hakkım yoktu. O eğlenmeyi severdi, dışarı çıkmayı, arkadaşlarıyla vakit geçirmeyi, yeni yerler keşfetmeyi..

Bu yüzden onu kendimden uzaklaştırmıştım. Kendini bana karşı sorumlu hissediyordu ama artık kendi hayatıyla ilgilenmesini istiyordum. 

Ne ben küçük bir çocuktum, ne de o artık benim hyungumdu.

Bunu son bir aydır yaptıklarımızdan çok rahat anlayabiliyordum, bunun üzerine düşündükçe işin içinden çıkamıyordum.

Seonghwa'nın bana değer verdiğini biliyordum. Her zaman üzerime titrerdi, bana bir şey olmasın diye her şeyle kendi ilgilenirdi. Bana kendi ailemden daha fazla aile olmuştu.

Onu kaybetmek bana ne kadar acı verirdi hayal etmek bile istemiyorum.

Uyanalı üç saatten fazla olmuştu ama yataktan da kalkasım yoktu, ömrümün kalanını burada geçirmeyi tercih ederdim.

Yorganın içinde kaldıkça düşüncelerimin içinde daha da boğulmuş, kendimi olduğumdan çok daha kötü bir duruma sokmuştum.

Telefonumun çalmasıyla bütün dikkatim hemen yanımdaki komidine kaymış, titreyen telefonu elime alıp ekrandaki kayıtlı olmayan numaraya bakmıştım bir süre.

Umursamayarak yanıtladım.

"Efendim?"

"Wooyoung, ben Yeosang. Seninle konuşmam gerekiyor." dedi telefonun ucundaki gergin ses. Neredeyse dudaklarını ısırıyor bile diyebilirdim.

"Tanışıyor muyuz?" dedim adımı ve numaramı bildiğini es geçerek. Sesi yaşlı çıkmıyordu, benim yaşlarımda olmalıydı.

"Hepsini anlatacağım yeter ki adresini konum at, lütfen." dediğinde tanımadığım birine neden güvenmem gerektiğini sorguluyordum. Biraz fazla sessiz kalmış olmalıyım ki adının Yeosang olduğunu öğrendiğim çocuk derin bir nefes vermiş ve tekrar konuşmuştu.

"En azından konum atacağım yere gelsen?" dedikten sonra ekledi. "Çok önemli." 

Merakım gittikçe artmış çoktan yorganı üzerimden atmıştım bile. Hayatımın bu boka sarmış halinden daha ne kadar kötü bir şey çıkabilir ki diye düşünüyordum.

"Mesajını bekliyorum." dedikten sonra telefonu kapatmış dolaptan üzerime temiz bir şeyler aramaya başlamıştım. Duş almaya vaktimin olmadığını biliyordum çünkü bildirim sesi anında kulağımı doldurmuştu.

Gri eşofman altımı giydikten hemen sonra oversize siyah hoodiemi giyip odadan çıkmıştım. 

Portmantoda asılı duran beyaz şapkamı hızlıca kafama geçirdiğimde salonda oyun oynayan Seonghwa'nın sesini duymuştum.

seventh floor of hell/woosanhwa ♧Where stories live. Discover now