out of batteries.

1.4K 156 176
                                    

1 ay sonra

Wooyoung

"Hyung!"

"Hyung!!"

Koşarak mutfağa giren Yunho panikle bana baktı.

"Boyum yetişmiyor, şuradaki kupaları verir misin?" diye sordum onu endişelendirdiğim için yüzüme tatlı bir ifade koyarak.

Yunho derin bir nefes verdikten sonra yanıma gelip dolabın en üst rafından istediğim kupaları indirdi. "Bir şey oldu sandım."

"Temiz bardaklarımız kalmadı sadece, şu makinayı arada bir açsan böyle olmayacak." diye söylendim.

Yunho'yla aynı eve çıkma kararı baştan çok mantıklı ve güzel gözükse de Yunho çok üşengeçti.

Ev aşırı dağınıktı, bulaşıklar sürekli birikiyordu ve yerler o kadar pisti ki ayakkabıyla geziyorduk artık.

Seonghwa'yla yaşamanın avantajlarını daha yeni yeni anlıyordum. Evi kendinden bile daha temiz tutardı. Her şeyi o yaptığı için temizlikten gram anlamıyordum.

Hâl böyle olunca iki pasaklı olarak evimizi bok götürüyordu.

"Sen de açabilirsin biliyorsun değil mi?" diye sordu masaya geçip sandalyelerin birine oturarak.

"Nasıl açılıyor bilmiyorum." dedim omuzlarımı silkip buz dolabından süt kutusunu aldıktan sonra.

"Gösteririm bir ara ya." dedikten sonra tekrar kalkıp bana kahve kavanozunu verdi.

"Hyung, bir ara cidden temizlik yapsak iyi olur." dedim ben de, ardından fincandan iki kaşık kahveyi kupalara koyduktan sonra kaynar suyu da ekleyip karıştırdım.

"Bugün yapmasak, canım hiç istemiyor." dedi ve fincanları alıp mutfağın balkonuna çıktı.

İkimiz de uyanalı yarım saat falan oluyordu. Saat epey geç olmuştu. Uyku düzenimiz mahvolmuştu benim yüzümden.

"Benim de hiç istemiyor." dedim peşinden balkona çıkıp kendimi oradaki koltuğa bırakarak.

Yunho kahvesini yudumlarken masadaki sigara paketimden bir sigara alıp yaktım.

"Yeni bir hat almam lazım." dedim sigaramdan bir nefes çektikten sonra.

"Hâlâ arıyor mu?" diye sordu Yunho.

Evin içinde olabildiğince iki kişinin adını anmıyorduk. Çünkü yeni bir sayfa açmak gibi radikal bir karar almıştım ama tek konuştuğumuz konu bu olunca pek mümkün olmuyordu.

Bahsettiğimiz kişi San'dı.

Sürekli beni arıyor, sesli mesaj bırakıyor, normal mesaj atıyordu. Telefonumu kapatmak zorunda kalıyordum. Açtığım anda tekrar başlıyordu.

Seonghwa'yı ise en son evden eşyalarımı almaya gittiğim zaman görmüştüm.

Her ne kadar az önce Seonghwa'nın ne kadar temiz olduğuyla övünsem de ev şu anda bizim evimizden daha beter bir haldeydi. Öyle ki yıllarca oturduğum ev bile bana yabancı gelmişti.

Seonghwa salondaki koltukta uyuyakalmıştı. Etrafı buruşturulmuş peçeteler ve boş şişe doluydu.

Her ne kadar yanına kıvrılıp ona sarılarak uyumak, ağlamak istesem de yapabileceğim tek şey üzerine üşümesin diye bir battaniye bırakmak olmuştu.

Sigaramdan bir nefes aldıktan sonra kafamı geriye yaslayarak dumanın havaya karışmasını izledim.

Lise alışkanlığımı tekrardan kazandığım için mutsuzdum ama bana o zamanları hatırlatması hoştu.

seventh floor of hell/woosanhwa ♧Where stories live. Discover now