flashback

1.4K 156 87
                                    

05.11.2018

San

"Kaç yaşındasın?" diye sordum yaşın bir önemi olmasa da. Ben de bu işler için küçük sayılırdım. Yine de prosedür prosedürdü.

"17." dedi ve kimliğini uzattı dalgalı siyah kahkülleri gözüne giren çocuk.

Masadan kimliğe uzanıp kendime çektim.

Park Seonghwa.

Doğum tarihine de baktıktan sonra yalan söylemediğini zaten bildiğim çocuğa kimliğini geri uzattım.

"Bunun için daha çok erken sayılmaz mı sence de?" deyip cebimden paketi çıkartıp masaya gelişi güzel bıraktım ve oturduğum deri sandalyeden ellerimi pantolonumun cebime sokarak kalktım.

"Sen de pek büyük gibi durmuyorsun." dedi depodaki duvarlarda gözünü gezdirirken. Göz teması kurmayışı dikkatimi ilk çeken şey olmuştu.

"Ben satıcıyım, sen ise alıcı. Kullanacak olan sensin." dedim onun karşısına oturarak.

Uyuşturucu yüzünden yaşadığım kayıp daha yeniydi. Bu yüzden ona vermek içimden gelmiyordu. Daha küçüktü.

Ona vermezsem başkasından alacaktı ve bu salaklığı muhtemelen ona bela açacaktı.

Biri kötü bir alışkanlığı kafasına taktığı zaman onu kolay kolay vazgeçiremezdiniz. Aklı sürekli onda olurdu ve ona ulaşmak için gözünü karartıp her şeyi yapardı.

Onu vazgeçirmeye çalışmak anlamsızdı bu yüzden.

"Bu kadar vicdan azabı çekeceksen neden bu işi yapıyorsun?" diye sordu gözlerini duvardan çekip aramızdaki kilime indirirken.

"Bana kafa tutman pek akıl kârı değil bence." deyip güldüm. Küçücüktü, paketi alıp ardına bile bakmadan kaçıp gitmesi gerekiyordu. Yine de oturmuş benimle çene çalıyordu. Belki yaşımızın yakınlığı ona cesaret veriyordu. Emin değildim.

"Bana zarar verecek biri gibi durmuyorsun." dedi sonunda gözleri benimkileri bulduğunda.

Çok güzel gözleri vardı.

Loş deponun ışığında bile parlıyordu.

Afallayıp cevap veremediğimi fark ettiğimde kendi kendime güldüm.

"İnsanları okumakta iyiyimdir." dedi benim yerime.

Zeki olduğunu sanıyordu ama buraya üzerinde lise formasıyla gelecek kadar aptaldı. İstediğimde ikiletmeden kimliğini verecek, karşımda sorumsuzca oturacak kadar aptaldı.

Bana denk geldiği için ise şanslıydı. Benim yerimde başkası olsa başına gelecek şeyleri saymaya kalksam yazarın üç bölümünü alırdı.

"İlk defa mı kullanacaksın?" diye sordum arkama yaslanıp sağ ayağımı sol dizime koyarken.

"Her alıcına bu kadar çok soru sorar mısın?" dedi sorumu es geçip.

Gülümsemem daha da büyümüştü. Neyine güveniyordu? Onu masaya yapıştırıp kemiklerinden birini kırmam beş saniyemi bile almazdı.

"Senin kadar aptalına ilk kez denk geldim." dedim sinir olmuş bir şekilde.

Minho'yu kaybettikten sonra koruma iç güdülerim olur olmadık her yerde kendini gösteriyordu.

Bu çocuğu korumak istiyordum.

"O kadar da aptal değilim." dedi gömleğinin kravatını gevşeltip çıkarttıktan sonra. "Kendimi nasıl koruyacağımı biliyorum."

seventh floor of hell/woosanhwa ♧Where stories live. Discover now