günah keçisi hyunjin

13K 1.6K 4.2K
                                    

bazen kendimi en yakın uçurumdan sallandırmak istiyordum. uçurumun dibinde ne olacağına karar verememiştim sadece. deniz güzel bir seçenek ama yeterince acıtmaz gibime geliyordu.

yeterince acımalıydı çünkü biraz daha hyunjin'in göğsünde ağlamaya devam edemezdim. eve geldiğimizden beri, hatta ben arabada mesajları okuduğumdan beri hıçkırmayı kesmemiştim ve sonuçta, buna hakkım yoktu.

benim minho için ağlamaya hakkım yoktu. benim ona onu sevdiğimi söylemeye de hakkım yoktu. kendimi ne zannetmiştim ki? bunun saçma sapan bir peri masalı gibi sonuçlanacağını ve benim sonsuza kadar minho'yla mutlu yaşayacağımı mı düşünmüştüm?

hayır, bunları düşünmemiştim. kendimi işe yaramaz bir bok parçası gibi hissettiğim bir akşam kimliksiz bir hesap açıp minho'ya onu sevdiğimi söylerken ben bunun sonsuza kadar bir sır olarak kalacağını düşünmüştüm. kimliksiz hesabım ben ölene kadar kimliksiz kalacaktı. plan buydu en azından.

plan yapma konusunda pek iyi değildim. planları hep chan hyung yapardı. akıllıca hareketleri hep chan hyung düşünürdü ve başımıza gelen bütün iyi şeylerin kaynağı chan hyung olurdu. minho hep chan hyung'u severdi.

hıçkırıklarımın boğazımı parçalamaya başladığını hissediyordum. hyunjin'in saçlarımı okşayan eli yardımcı olmuyordu. şu an jeongin'in yatağında suratında hayal bile etmek istemediğim bir ifadeyle bizi izleyen changbin hiç yardımcı olmuyordu zaten.

"jisung."

changbin'den de sonsuza kadar saklama gibi bir planım vardı. çünkü sonuçta herkes gelmeden önce, minho'dan önce biz üçümüz vardık. ben ve sevgili hyunglarım. asla elimi bırakmayan chan hyungım ve başıma ne gelirse gelsin suratımı güldürmek için tam anlamıyla kıçını yırtan changbin hyungım vardı. ben changbin'in gözlerine bakıp chan hyung'ın sevgilisine aşık oldum diyemezdim ki. bunları öğrenirse uğrayacağı hayal kırıklığını hissedebiliyordum daha şimdiden.

bu yüzden cevap vermedim. hyunjin'in tişörtüne biraz daha asılıp beni kurtarmasını beklemeye başladım ama o bunu yapmadı. yatakta dikleşti ve beni de kaldırdı bunun yerine.

changbin bir kere daha bana seslendi ben de burnumu çektim. küçük bir çocuk gibi ağlarsam düzeleceğini söyleyen garip bir jisung vardı içimde. chan'i yumruklamak isteyen jisung'la nasıl aynı anda var olabildiğini anlamamıştım.

"jisung cevap verecek misin?"

changbin'in sabrını sınadığımı biliyordum. kafamı kaldırıp hyunjin'e baktım. tek kaşı havada beklentiyle bana bakıyordu ve eğer bu kadar iyi gizlememiş olsaydı ben sana söylemiştim demek istediğini anlardım.

"korktum ya. ses korkuttu, yok bir şey."

sesimin inandırıcılığı yüzünden kendimden korkmuştum. hyunjin gözlerini devirdi ama bir şey söylememişti. bunu bir zafer olarak algıladım ve yataktan kalktım. changbin kapının önünde kollarını bağlamıştı. zafer için erken konuşmuş olabilirdim tabii.

"anlat."

gereksiz büyük bir jestle kollarımı iki yana açıp gözlerimi devirdim. işe yaramasını ve beni rahat bırakmalarını umuyordum. "neyi anlatayım? felix dans ederken şişeleri devirdi işte."

daha ikna edici bir ses tonuyla devam etmek gibi bir niyetim vardı ama bacağıma yediğim tekme yüzünden yapamadım. "anlat jisung."

elim acıyan bacağımı kavrarken sinirle changbin'e baktım. zaten dünya üzerinde yalnız seo changbin ağlayan bir insana şiddet uygulayarak destek olmanın işe yarayacağını düşünürdü. "hyung acıdı amına koyayım ya!"

someone's someone | minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin