ilk kez öpüşmenin iyi ve kötü tarafları : mingi

11K 1.2K 3.7K
                                    

okula gitmedim. bir sonraki sabah kafam çok güzel olduğu için, daha sonrakinde bütün gece uyumadığım için ve sonrakinde de sadece canım istemediği için okula gitmedim. yani 3 gün boyunca sadece içtim, sıçtım ve daha çok içtim.

eve de gitmedim. mingi ikinci gecemizde orası yerine başka bir yerde kalmamızı teklif etti. bu sefer sarhoş olduğumdan değil de zorunda olduğumdan kabul etmiştim.

sanki farklı bir boyuta ışınlanmışım gibi hissediyordum ve bilim kurguyu severek geçirdiğim orta okul dönemim yüzünden kendi boyutuma dönmek istemiyordum. benimkinde minho ve chan aşıklardı, birlikte bir geleceğe başlamak üzerelerdi ve ben acınacak haldeydim. burda farklıydı ama. burda mingi'nin arkadaşıydım sadece. yıllardır ilk kez minho'ya aşık olmak en önemli özelliğim değildi.

burda eğlenceli olduğumu düşünüyorlardı, burda kalbimi yerinden sökmüşler ve ben de bir araba kapısını kafamı sıkıştırmak için kullanıyormuşum gibi görünmüyordum. burada mutlu gözüküyordum ve mutlu olmaya en yakın şey buydu, değil mi?

dördüncü sabah okula gittim ama. mingi'nin girmesi gereken bir sınavı vardı ve benim için hayatımı görmezden gelme şansı da motorda arkasına bindiğimde bitmişti.

belki de geçtiğimiz 72 saatte telefonuma bakmalıydım. bakmıştım aslında, changbin, hyunjin, seungmin ve felix'in tonlarca kez beni arayışlarını parlaklığını kısık tutmaya özen gösterdiğim ekranımdan izlemiştim. açmadım sadece. hiçbiriyle konuşmadım, o yeşil tuşa basmadım hatta bildirim panelimde biriken mesajları okumadım bile.

chan de aramıştı. belki de en çok o aramıştı ama zaten asıl görmezden geldiğim numaralardan biri onundu. diğeri de minho'nunkiydi, ki her ne kadar çoktan alışmış olmam gerekiyor olsada ekranımda her belirdiğinde kalbimin hızlanmasını engelleyememiştim. en çok onun aramalarını izlerken zorlandım.

"sınavdan sonra seni alayım mı?" mingi, motordan inerken gülümsedi. güzel gülüyordu o da. istemeden gülümsemiştim. "ben seni bulurum." dedim. göz de kırpmıştım yanıma gelmesini istemediğimi hissettirmemek için.

istemiyor değildim aslında. mingi'nin yanımda olması hala yaşadığımı hissettiriyordu. uzun süredir inandığımın aksine hayatta olduğumu, emo ruhumun ızdıraptan başka şeyler de hissedebileceğini hatırlatıyordu. ama mingi'yi gören arkadaşlarım benim gibi düşünmeyeceklerdi sonuçta.

hayır, kesinlikle üç gündür iletişim kurmamak için her şeyi yaptığım dostlarım yanımda gördükleri song mingi yüzünden mutlu olmayacaklardı. beni gördüklerinde bile mutlulukla ilgili düşüneceklerini sanmıyordum.

bu yüzden her zaman oturduğumuz masaya yaklaşırken geri dönüp kendimi merdivenlerden atmamaya çalıştım. beni onlar farketmeden önce nefes bile almak istemiyordum.

"hyung?" jeongin'in keskin gözleri benimkileri ilk karşılayanlardı. sesindeki siniri hissetmiştim ama gülümsemek güvenli geldiği için devam ettim.

arkadaşlarım masadalardı. aynı geçen haftaki gibilerdi, ya da ondan önceki. aralarında ben yokken de aynı şekilde gözüküyorlardı. felix, aptal kertenkelesini yanında getirmişti ve changbin'in kulaklığını paylaşırlarken onunla ilgileniyordu. changbin de aslında müzik dinliyor gibi gözüküyordu ama şu an bir süredir görmediğim katil sürüngeni öldürmeyi planladığını düşünüyordum. hyunjin, jeongin'in omzuna kafasını yaslamış önündeki laptopa bakıyordu ve seungmin de hemen bilgisayarın yanında masanın üstündeydi. chan ve minho'nun ne yaptığını anlamamıştım ama chan, minho'nun suratını avuçlarının arasına almıştı.

tabi ben bu gördüklerimi saydığım 7 çocuk sinirle ve doğal olamayacak kadar eş zamanlı bir şekilde bana dönmeden önce yorumlayamadım.

someone's someone | minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin