felix'in parmakları ve düşüp bayılanlar

10.1K 1K 1.8K
                                    

seungmin'le konuşmaya karar verdim. sağ duyusu en yüksek ve en ufak şeyden tantana yaratmayacak arkadaşım oydu. nefes almakta güçlük çektiğimi öğrenirse bir çoğunun aksine yardımcı olabileceğini düşünmüştüm.

"ya akciğer kanserisin ya da çok ciddi bir psikolojik sıkıntın var." dedi bana. küçük apartman dairemin salonunda oturuyorduk ve seungmin cips yiyordu. onu arayıp sana bir şey anlatmalıyım dediğimde sinirlenmişti ve küçük bir rüşvet vermem gerekmişti. "yani gidip genel cerrahiye görün, bir şey çıkmazsa da sana bir psikiyatrist buluruz."

kafamı salladım. aslında cipslerden yemek isteyebilirdim ama seungmin'in benimle paylaşacağını sanmıyordum.

"panik atak geçiriyor olabilir miyim?" diye sordum ama seungmin omuz silkti. "panik atak geçiriyor olsaydın anlardın jisung. gecenin bir yarısı nefesinin kesilmesi başka bir şey bence." dedi. pek endişeli gözükmüyordu ve ona anlatma kararımın ne kadar doğru olduğunu o an farkettim. o elindeki boru şeklindeki cips kutusunun sonunu kafasına dikerken seungmin gibi bir arkadaşım olduğuna şükrettim. yanında bozulmuş gibi hissetmediğim tek kişiydi.

"biramı getir kendi teorimi söyleyeyim." dedi ben bir süre sessiz kaldığımda. bu yüzden gözlerimi devirip derdimi anlatmak için çağırdığım arkadaşıma bira getirdim. biraz önceki şükran duygum da hızlıca sinir bozukluğuyla yer değiştirmişti.

şişeyi açıp yeniden salona döndüm ve seungmin'e uzattım. bir de kapalı getirdiğim için tavır yapmasını istemiyordum. "kendine çok yükleniyorsun. ben de ciğerlerinin yerinde olsaydım pes ederdim."

"yardımcı olmuyorsun seungmin. psikanaliz istemedim, yanlışlıkla ölürsem birinin haberi olsun istedim." konuşmadan önce birasını geri almıştım. işini doğru yapmıyordu ve rüşvetini haketmediğine emindim. "biramı geri ver. beni gecenin bir yarısı yanına çağırıyorsun biraz ukalalığa katlanabiliyor olman lazım."

"hyunjin'e söylemeyeceğine söz verirsen biranı veririm." dedim. seungmin'in tek kaşı alayla havaya kalkmıştı. öyle gözükmüyordu aslında, hatta büyük ihtimalle ilişkilerinin yapışkan tarafı hyunjin'miş gibi duruyordu ama ikisini de yeterince iyi tanıyordum. birbirlerinden bir şey saklamazlardı. zaten geçen dönem benim yüzümden ettikleri kavganın da sebebi buydu ya.

seungmin gözlerini devirdi beni bir süre göz hapsinde tuttuktan sonra ama yeterince odaklanamadım çünkü o sırada bir süre önce az kalsın benim yüzümden ayrıldıklarını hatırladım. en yakın arkadaşlarımın hayatlarını mahvetmek üzere olduğum anlardan en az geri dönüp baktığımdı bu sanırım. bunun vicdan azabını da bir ara çekmem gerekecekti.

"tamam. sen istemeden kimseye bir şey söylemem, biramı ver." pes etmişti en azından. ve beni tatmin etmeye yetti sesindeki daha az belirgin sinir. bu yüzden birasını geri verdim. şişeyi ağzına götürmeden önce de homurdanışını izledim. "her şey senin suçunmuş gibi davranmayı bırakırsan nefes alırsın belki."

bir şey söylemedim. beni kırmaya çalışmıyordu sonuçta ve haksız olduğundan da emin olamıyordum. hem ne söyleyecektim ki? onu buraya ben çağırmıştım, istediği yorumu yapabilirdi.

biraz öylece oturduk. seungmin bir süre sonra telefonundan aptal bir şarkı açmıştı ve eğer dinlemeye enerjim olsa klasik bir rock şarkısı olduğunu anlardım belki. hatta mırıldanırdım onunla beraber, en son ne zaman seungmin'le şarkı söylediğimi hatırlamıyordum bile. komşularımın pek hoşuna gitmezdi tabi bu.

sonra seungmin ayağa kalkıp beni de kaldırdı ve ondan çok nadir gördüğüm bir şefkatle beni yatağıma yürüttü. sevgisini felix veya hyunjin gibi dokunarak göstermezdi ya da changbin gibi kızarak. chan hyungun bakarak bile hissettirebildiği şekilde de değildi ya da minho'nun bir kere ağzımızdan çıkanı bir daha unutmaması gibi de. jeongin'inkine benziyordu onunki.

someone's someone | minsungWhere stories live. Discover now