4🍀

10.3K 830 1K
                                    

Hoşgeldin haftasonu~
Hoşgeldin ya şehri Cumartesi.

Ah, tatil kadar güzel bir şey var mı?

Belki bir ihtimal çilekli bisküvi.

Yataktan kalkıp zıplaya zıplaya lavaboya gittim ve rutin işlerimi hallettim. Pijamalarımı çıkarma gereği duymadan mutfağa geçtim güzel bir kahvaltı yapmak üzere. Normalde annem çoktan kahvaltı hazırlamış, abimle babam da sofraya oturmuş olurlardı.

Ama ne yazık ki kahvaltı hazır değildi!

Mutfak masasının sandalyelerinde oturmuşlardı üçü de. Babam telefonla konuşuyordu, abimle annem çok mutsuz görünüyorlardı. Babamın telefon görüşmesinin bitmesini bekliyorlardı. Abimin yanına oturduğumda, abim elini saçlarıma götürüp okşamaya başladı.

"Anladım, öğleye doğru yola çıkarız. Görüşürüz."

Babam telefonu kapattı. Bir yere mi gidecektik?

"Ne diyor? Nasıl olmuş?"

Annemin 'mutsuzum' diye haykıran sesi moralimi bozmaya yetmişti.

"Kalp krizi."

Gözlerimi kocaman açarak abimi dürttüm.
"Kim kalp krizi geçirdi?!"

"Babamın arkadaşı vardı ya Busan da, Kyung Han."

Bir an akrabalarımızdan biri olduğu düşüncesi beni korkutmuştu. Tamam şimdi üzülmüştüm yani ama bir akrabamın ölmüş olabileceği ihtimali daha kötüydü.

"Min Ho, biz bugün gidersek pazartesi anca dönebiliriz."

"Sorun yok baba, Shin Ji ile idare ederiz biz."

Haftasonunu abimle evde yalnız geçirmek kadar eğlenceli bir şey yoktu. İstediğim kadar evi dağıtabilir ve canımın istediğini yiyebilirdim. Ama bu sefer farklıydı sanırım. Ya da değildi belki ne bileyim.

Ailem gittikten sonra abim bizim için omlet yapmıştı. Valiz hazırlıkları falan derken annemin kahvaltı hazırlamaya vakti olmamıştı çünkü. Ben ise bu konuda beceriksizin önde gideniydim. Bildiğim tek kahvaltı türü nutellalı ekmek.

Abim odasına çıktı, ben de televizyon izliyordum. Sonunda kumanda bana aitti! İstediğimi izleme şerefine sahiptim. Babamın belgesellerinden gına gelmişti artık.

Televizyon izleyip abur cubur yemekten başka bir şey yapmadığım saatler ilerlemeye devam etmiş, ve hava kararmaya başlamıştı. Hiçbir şey yapmamak güzeldi. Açıkçası yapmam gereken ödevler vardı ama niye yapayım?
Keyifle çizgi filmimi izlerken abim salona geldi elinde telefonu ile.

"Shin, Felix'e gitmek ister misin?"

Duyduğum şeyle kaşlarımı çattım.

"Ne işimiz var onda?"

"Sıkıldım, onun ailesi de evde olmayacak. Çağırdı, evde tek kalamayacağına göre sen de geliyorsun."

Hay böyle işin...

"Ya sen gitsen? Sabah geleceksin nasıl olsa, söz erkenden yatacağım."

Gözlerini devirip kolumdan tutarak ayağı kaldırdı.
"Haftasonu, erken uyumayacağını ikimiz de biliyoruz. Hem evde tek kalamazsın saçmalama, git kıyafetlerini falan ayarla."

Çığlık atarak odama gittim. Bu Felix denen çocuk benim bütün planlarımı bozuyordu arkadaş!

~

İkisi sohbete dalmışken ben pembe çoraplarıma hüzünlü bakışlar atıyordum. Daha doğrusu biri pembe diğeri sarı olan çoraplarıma. İkisinin de eşini bulamamıştım, çok umurumda da değildi doğrusunu söylemek gerekirse. Umurumda olan tek şey YALNIZLIĞIM.

I'm Here | Lee FelixWhere stories live. Discover now