10

6.7K 282 184
                                    

Düzenlenecek.

Sessizlik.

Almış başını giden, deli bir kısrak gibiydi. Durduramıyordunuz. Ağzınızı açıp bir kelime etseniz bütün büyü bozulacakmış gibi geliyordu. Kimseden çıt çıkmıyordu çünkü. Gözlerimizle ve mimiklerimizle anlaşıyorduk.

Alt dudağımı sert dişleyerek karşı koltukta bana hâlâ gerçek miyim diye bana bir adet Özge oturuyordu. Onun hemen yanında, kucağında köpeği Çiko ile beraber Efdal oturuyordu. Yüz ifadesinden anladığım kadarıyla ne olup bittiğini anlamaya çalışıyor gibiydi. Ben ise... Ben ise hâlâ bunların olduğuna inanamıyordum. Şaka gibi geliyordu ve birazdan Çiko bir insana dönüşüp 'bu bir şaka, nasıl ama?' demesini bile bekliyordum.

"Eee, sabaha kadar böyle boş boş birbirinizin suratına mı bakacaksınız? Ha, benlik sorun yok, isterseniz sizi başbaşa bırakabilirim? Böylece bende Kıvanç'ı uyurken seyredebilirim." dedi bana umutla bakarken. Beklenti dolu bakışlarını görmezden gelerek Özge'ye döndüm. Sanırım benden bir açıklama bekliyordu. Konuşmaya başlamak için derin bir nefes aldım fakat dudaklarımı aralamama kalmadan Kıvanç'ın ağlama sesleri ortamdaki gerginliği çekip aldı. Oturduğum koltuktan kalkacağım sırada Efdal benden önce davrandı. "Hanımlar, ben Kıvanç'a bakmaya içeri gidiyorum. Güzel güzel konuşun." Bu sözleri daha çok bana bakarak söylemişti. Ona minnetle bakıp gülümsediğimde, yüzüne ufak bir tebessüm kondurdu ve Çiko ile beraber Kıvanç'ın uyuduğu odaya girdi.

"Özge, ben nereden ve nasıl başlayacağımı bilmiyorum fakat anlatmaya bir yerden başlamam gerek," dediğimde anlayışla kafasını salladı. O böyleydi işte. Ne olursa olsun, ne görmüş olursa olsun karşı tarafı dinlemeden yargılamaya başlamazdı. Onun bu huyunu çok seviyordum. Onu çok seviyordum. Direklerimi dizlerime koyarak ellerimi birleştirdim ve anlatmaya başladım.

"Özge, biz yani Ateş'le ben ayrıldık. Sana her şeyi anlatmak o kadar çok istiyorum ki gerçekten anlatsam rahatlayacakmışım gibi geliyor ama burada, bu evde olmaz. Hem ben sanırım daha hazır değilim. Sadece şu kadarını söyleyeyim; Ateş beni aldattı. Nereden biliyorsun gördün mü diye soracağını biliyorum ve hemen sen sormadan cevaplayayım. Görmedim, Ateş kendi itiraf etti. O kadar rahattı ki bunu söylerken, gerçekten bir an o mu değil mi diye şüphe bile ettim fakat oydu. Canım çok yandı Özge. O kadar çok yandı ki ne yapacağımı bilemedim. Nereye gideceğimi bilemedim ben. Böyle, biri boğazıma ellerini sarmış sıkıyordu sanki, nefes alamıyormuşum gibi hissediyordum. Gerçi, hâlâ tam olarak atlatmış değilim ama Kıvanç için dik durmaya çalışıyorum çünkü olmuyor. Bir şeylerle uğraşmak iyi geliyor," dedim ve bakışlarımı yüzüne çıkarmadan derin bir nefes alarak devam ettim.

"Dediğim gibi Özge, nereye gideceğimi bilmiyordum. Annemlere zaten gidemezdim. Bilirsin, o biraz sosyeteye düşkün bir kadındır. Bende kimsenin haberi yokken Kıvanç'ı da alıp İzmir'e geldim. Aslında, sana geldim desek daha doğru olur. Gideceğim kimse yoktu Özge. Yanımda ev tutacak kadar para var beni bir süre idare eder ama evi daha sonra tutmam gerek diye düşündüm. Kıvanç'ı da otel köşelerinde heba edemezdim. Eğer müsait değilsen ben-"

"Sen ne anlatıyorsun ya?" dedi kaşlarını çatıp alayla gülerek. Bir an donuklaştım. "Ne demek eğer müsaitsen? Salaksın gerçekten. Ben senin en yakın arkadaşın değil miyim kızım? Tabii ki bana gelecektin, başka kime gidecektin? Aptal aptal konuşup sinirlerimi bozma benim," oturduğu koltuktan hışımla kalktı ve kollarını boynuma sardı. Nefesim kesilene kadar sarıldı, ayrılmadı, bırakmadı. Titrediğimi yeni farkediyordum. Saçlarımı sevdi usul usul. Kulağıma fısıldadı, "Merak etme, her şey çok güzel olacak..." gözlerimi sımsıkı kapattım ve ellerimi beline sardım. Kaburgalarını kırmak istercesine sarıldım. "Beraber halledeceğiz her şeyi ve her şey çok güzel olacak Berfu. Hem de her şey." o kadar inanmak istiyordum ki bu söylediklerine ama sonra o umudun birden yok olacağı aklıma geliyordu ve içime bir şey oturuyordu.

oyun bozan | tamamlandı Where stories live. Discover now