Civciv gibi

7.3K 428 83
                                    

Multimedia: Dilan'ın oğlu Mert
Çok yakışıklı çukulatam.


Eğer bir işi mutlulukla ve sevgiyle, bile isteye yaparsam o iş her zaman kötü biter. Hatta sırf bu yüzdendir ki 'acele işe şeytan karışır' kelimesine de hiç inanmam. Asıl bir işi rahat, sakin yaparsam işte o zaman seytan karışır. Birde üstüne 'sen misin lan mutlu olan?' der ve beni bir güzel çarpar.

En güzelinden. Hani ağzımdan gözüm çıkar cinsinden bir çarpma. Hakkıdır. Çarpşın.

Bu çocukluğumdan beri böyle olacak ki abim sinir olmam için bile olsa haklı olarak buna göre ithamlarla çağırır beni.

Siz buna rehavet deyin, şımarmak deyin veya her neyse.

Elimdeki dosyalar da bunun en büyük kanıtıydı. Başta istemiyordum evlenmeyi. Sonra Doruk'la tam iyi anlaşıyoruz derken konağın iki odasında ard arda bomba patlamıştı. Ve haklı olarak hem üstlerimden hemde -daha önemlisi- Doruk'tan bir ton azar yemiştim.

Sen hem koruyabilmek için evlen, hemde evlendiğin adamla konuşmaya dalıp işini unut. Azarlarlar tabi. Ben olsam bende azarlarım.

Mevlud'e gelenlerin hepsinin dosyalarını incelememe rağmen hâlâ bir şey bulamamak beni daha da sinir ve hüsrana uğrattı. Tabiki şüphelendiklerim vardı ama net bir şey yoktu.

Belkide Doruk haklıydı? Benim burda olmam boşu boşunaydı. Geri dönmek ve istifa etmeyi düşündüm.

Fark ettiniz mi hiç? Düşünmek şüphesiz bana hiçte iyi gelmeyen bir eylem. Bakın, mood'um tamda düşünüyorum öyleyse malım cinsinden.

Ofladım kafamın içindeki susmayanlara. Elimi hafif kaldırıp saate baktım. Yemek saati gelmiş sayılırdı. Elimdekileri masaya bırakıp mutfaga indim. Yemeklerde herhangi bir sorun yoktu. Herkes yemeğe oturunca bende oturdum.

Kendime verdiğim sözü tutacaktım mutlaka. Bir hatayı ikinci bir kez daha asla yapmayacaktım. Çünkü aksi olursa kendimi asla affetmezdim.

Hiç olmadığı kadar sessiz biten yemekler kalktığında yorgunlukla odalarına çekildiler. Sanki hizmetliler bile bu sessiz ortamı bozmak istemez gibi o kadar sessizlerdi ki, bogulacaktım bu kalabalık olan ıssızlıkta.

Yemek kalktığında ve ev halkı odalarına çıktığında bile kalkmadım sandalyeden. Kalkacak gücü bulamadım kendimde.

Yanıma elinde iki kahveyle Berra geldiğinde ve karşımda oturduğunda da tek bir şey söylemedim. Bu halime tebessüm etti.

"Üzülme. Lütfen."

Hem kabalık olmasın hem de daha fazla üzülmesin diye gülümsedim.

"Biliyorsun. Geleli bir hafta bile olmadı. Belki de bir hizmetçi ne yapar diye de düşüneceksin ama ben arkadaşımı destekliyorum."

Tebessümüm gerçek bir hal aldı. Geldiğinden beri o kadar iyi anlaşmıştık ki. Gerçek bir dosttu.

"Güçlü ol Elif. Sen olmazsan kimse olamaz."

Ben bu gücü bulamazken kim bulacaktı? Kendime gelmeliydim. Elif bu değildi.

'Mantığını kullan Elif. Kendine gel ve doğru kararlar ver!'

İç sesime ayak uydurdum ve en iyi olan kararı verdim. Umuyorum tahminlerim doğru çıkardı. Umuyorum Ahmet babanın bu huyu değişmemişti. Ve en önemlisi umuyorum ki o kameralar hâlâ oradaydı.

Hızla sandalyeden kalktım. Heyecandan sesi umursamamıştım bile. Merdivenlerden çıkarken teşekkürler edip hiç içmedigim kahvem için kısa süreli yas tuttum. Sonrada Berra'yı orada bırakarak daha hızlı koştum.

Komutan (Koruması Mısın?- 1)Where stories live. Discover now