Cold Sweden

2.9K 163 94
                                    

İyi Okumalar 

Soğuktan titreyen parmaklarını daha da ısıtmak isteyerek montunun kolunun içine sokuyorsun. Geldiğin ülkeden gitmek için şu ana o kadar çok çalışmıştın ki hayalindeki İngiltere'den vazgeçip ilk aldığın Vizeyle havalara uçmuş , hazırlığını yapmış ve uçak biletini alıp yeni hayatına doğru yola çıkmıştın ve şimdii. Her ne kadar mutlu olsanda soğuktan donmak üzeresindir.

Asla gideceğin ülkenin İsveç olduğunu planlamıyordun. Daha çok sıcak yerleri tercih ederdin ama yine de umursamamaya çalışıyorsun. Bu yüzden bu soğuk havaya katlanmak ve adapte olmak için araştırmalar yapacaktın. Zaten  yaşadığın yer o kadar da fazla nüfuslu bir yer değildi . Teknolojiden uzak eşyaları nasıl kullanacağını biliyordun. Annenin her sonbahar kurduğu sobanın nasıl yakılacağını sana göstermişti. Ama sadece göstermişti. Asla dokunmanı istemezdi. Bu yüzden o olmadığı zamanlarda hep pratik yapmaya çalışmışsındır. Hataların çok olsa da o kadar da kötü de sayılmazdın .

Annen çok paranoyak bir insandı. Kendi ülkesinin dışında bir ülkede hayatta kalacağını imkan bile vermiyordu bu yüzden hep ailen habersiz gizlice işlerini yürütmeyi becermiştin.

Annen bu yüzden senle iletişimini kesse de ablan  yolu ile seninle bağlantılı olduğunu biliyordum. Sonuçta kitapların annenin yanında kalmıştı  ve sen onlardan vazgeçemeyecek kadar kitaplara düşkündün. Özellikle döktüğün paralara ve okumadığın daha çok kitap olduğuna bakılacak olursak seni daha  da çok tedirgin ediyordu. Ailenin hazırladığın kolileri sana yollamasını dua ediyorsun.

O sıra da soğuğun içinde uçaktan inmiş ve iletişimde olduğun bir takım yerli halktan arkadaşını beklemektesin. Evet , yurt dışını ve İngilizceyi öğrenmeye o kadar çok takmıştın ki neredeyse çoğu ülkeden arkadaşların vardı ve şimdi onlardan biri seni almaya gelecek ve kiraladığın eve gitmende yardımcı olacaktı. çünkü  sen İsviçre'nin hangi bölgesinde olduğuna dair en ufak fikrin yoktu. Arkadaşın , İsveç nüfusunun zengin ve emekli kesiminin en fazla olduğu bölgeye geleceğini söylemişti. Genelde bu bölgeye sanat , tarih vb bakımdan önemli hazine olarak görülse de  bir veya iki ayda bir sık görülen kar fırtınaları büyük dert olmuştu.  Yine de insanlar burayı seviyordu. Hatta bu bölgeye gelebilmek için özel havalimanı bile yapmışlardı. Her ne kadar akıl karı olmasa bile.

Mor kocaman bavuluna daha yakınına çekiyorsun ve arkadaşından hediye olan atkının içine daha da giriyorsun. Soğuk ile aran nefret ile sevgi ilişkisi vardı. Bazen seni çok rahatsız bazen de rahatlatıcı buluyordun. Elbette rahatını kar erimesi bozmadığı sürece.

Havalimanının bekleme kısmında ayakta durur vaziyette hareket ederken otomatik kapıdan gelen geçenleri  izliyorsun. O sırada aklından  insanların gerçeklerden uzaklaştırmak istemeyeceği ama senin hayatının tadını değiştiren fantastik düşünceler geçiyor.

Gerçek dışı her şeye bayılırdın. Özellikle dünyaya ün salmış Marvel filmleri onlara ulaşmanda büyük fayda sağlamıştı. Buraya ayak basar basmaz da İskandinav mitolojisi kafanda dönmeye başlamıştı bile.

Gerçek olmadıklarını elbette biliyordun yine de  gerçekmiş gibi yapmayı seviyordun ve şu anda aynı topraklarda bulunmak seni heyecanlandırıyordu. Thor izlediğinden beri her İskandinav miteloji kitabını almaya ve okumaya çalışmıştın. Mitoloji üzerine o kadar çok şey bildiğini iddia etmiyorsun yine de aynı konuyu tekrarlamaktansa üzerinde durup düşünüyor ve kimsenin düşünmediği konular üzerinde yarattığın gibi düşünüyorsun. Örneğin kötülere kötü olmasında seçim şansı bırakıldı mı?

Sen bunları düşünürken otomatik kapıdan içeri giren sanal arkadaşını yanına güler yüzle gelene kadar fark etmiyorsun. Senin omzuna dokunduğunda hayaller aleminden çıkmış gibi bir an titriyorsun ve başını kaldırıyorsun . Karşında geniş kalıplı , uzun boylu , sarışın viking simalı bir genç erkek var. İsmini hatırlamıyorsun . Yine de üzerinde durmayacak cümleler kurarak selam veriyorsun.

Arabaya  tek tük eşyalarını taşımanda sana yardımcı oluyor. İkiniz arabaya binip evine gidecek yola giderken ismini ona hecelemesine yardımcı olurken aynı zamanda sana tuhaf gelen ismini de öğretiyorsun . Onun senin ismini tuhaf bulduğu gibi.

İsmi Matthias Ruy . Sana bu bölgede doğduğunu ve aile işinden bahsediyor. Çocukluğundan dedesiyle birlikte ormanda geçirdiği vakitleri anlatırken sen buranın halkının ne kadar uzun ve yapılı olduğunu düşünüyorsun. Ayrıca insanlar sana fazla sarışın ve renkli geliyor.

Sana buranın her zaman bu kadar soğuk olmadığını anlatıyor . Yazları sıfırın üzerine çıkabildiğini ilk baharın da bazı ağaçaların çiçek açabildiğini söylüyor. Ayrıca geleneksel yemeklerinin ne kadar da güzel olduğunu övünüyor .

Siz kiraladığınız eve varıdığınızda arabadan çıkarken arabada  senin için birkaçını getirdiğini söylüyor . Sende utanarak teşekkür edip gerekli olmadığını söylüyorsun ama aslında bu tam bir yalan. Açlıktan ölmek üzeresin ve içinden yola çıkarken ağzına tek lokma sürmemek huyuna lanet ediyorsun.

Bavulunu arabanın bagajından çıkartırken sana dediği gibi yöresel yemeklerle dolu sepeti ve çantayı çıkartıyor ve sen daha da çok utanıyorsun.

Kiraladığın ev , ülkenin ekonomisinden dolayı bulduğun ev ucuz evdi. Aslında kendine bir yer bulduğuna bile şükrediyorsun . 

Evin , tahtadan ve günümüz imkanlarla yenilenmiş bir köy evi gibi duruyor. Aklına viking evlerini ve balıkçı barakalarını anımsatsa da aslında eski olduğu kadar çok da sağlam olduğunu sana kanıtlıyor. Manzarası ise seni büyülüyor . Yakında pek fazla komşunun olmaması kötü şans olarak görülse de sen umursamıyorsun. Buranın askeri maaşına göre fakir görünse de zengin yaşayabileceğin bir yer bulmuştun çünkü.

Evinin tahtadan merdivenlerine ve açık alanına bakıyorsun . Ardından kapıyı açarak içeriye giriyorsunuz.

Verdiğin kiranın karşılığı doğal olarak içinde pek fazla eşya olmamasını bekliyordun yine de ocak  aynı zamanda fırın olabilecek sobanın olması seni mutlu ediyor . Yanında yatak olarak kullanabileceğin eşyalar getirmiştin. 

Evin içerisinde yeniden restore edildiğinin belirtisi olan kokuyu içine çekiyorsun ve bavulunu kenara çekerek etrafı inceliyorsun.

Küçük görünen bu ev sana bir anda kocaman görünüyor. Ruy , sana ev hakkında tüm bildiklerini anlatıyor. Evin banyosuna giriyorsun. İçerisinde kocaman bir küvet , tuvalet ve sıcak sı için daha küçük bir soba var  aynı zaman da elini yıkayabilmen için musluk yaptıklarını da görüyorsun. Diğer tarafta depotu gördüğünde aslında Ruy buranın bir depo olmadığını sana söylüyor . Bu basık ve karla dolu açıklık bir zamanlar - buz dolabı olmadığı zamanlarda - yemeklerinin bozulmaması için konulan bir yer olduğunu söylüyor. Yazın ve ilk baharda bu karlar erimediği için çok kullanışlı olduğunu da ekliyor.

Öbür tarafta küçük de olsa odunlarını koyabileceğini aynı zamanda erzaklarını yerleştirebileceğin iki tane depo - dolap görüyorsun. ocak-fırın sobanın yanındaki mutfak olarak düşünümüş bölgeyi incelediğinde yüzüne hafif bir gülümseme yayılıyor. O sırada Ruy odunlukta  bir hafta ısınabileceğin ykıtın olduğunu söylüyor ve getirdiği , sana hediye ettiği geleneksel yiyecekleri mini buzdolabına yerleştiriyor. Sana birtakım hayatta kalman için tüyolar verdikten sonra   karı banyo yapmak için ne kadar sürede ısıtabileceğini söylüyor ve sobanı göstermek bahanesi ile yakıyor. Ardından yarın ki işin için iyi dilekler dileyerek arabasını atlayıp gidiyor . Sende yorculuğun verdiği yorgunlukla karı eritip banyoyu hazırlayıp kendini temizliyorsun . Eskiden internet şimdi ise en yakın arkadaş olma yoluna giden arkadaşının getirdiği yiyecekleri ısıtarak karnını doyuruyorsun. Hava kararırken sobadaki ateşi daha da artırıyorsun ve getirdiğin mini yatağı hazırlarken kendini uykuya hazırlıyorsun.

 O gece dışarıdaki güzel fısıltıyı andıran şarkı söyleyen rüzgar eşliğinde uyumak üzereyken gökyüzünü gösteren camda  kara bulutlar yeşil , sarı , mor her tonu bulunan ışıklarla kaplanıyor ve hemen geçiyor sen ise yorgunluğun veriği mücadeleyi kaybedip  sıcaklığın etkisiyle hemen uyuyorsun.

Frost Flower ( Loki X Okuyucu)Where stories live. Discover now