In Taxi

1.6K 224 500
                                    

Louis, karnına doğru çektiği bacaklarına kollarını sarmış, çenesini dizlerine yaslamış halde dakikalardır Harry'ye bakıyordu. Harry de bugün çektiği fotoğrafları inceliyordu.

Harry fotoğrafları incelemeyi ve fotoğrafları diz üstü bilgisayarına kaydetmeyi bitirince, dinlendirici gözlüğünü çıkarıp gözlerini ovdu. Louis'ye baktı ve onun kendisini izlediğini fark etti.

"Hadi, söyle." dedi Harry.

"Neyi?"

"Dakikalardır orada durmuş beni izliyorsun. Tek laf etmedin, şikayet de etmiyorsun. Bir şey diyeceğin çok belli."

Louis şaşkınca başını kaldırdı. "Toplamda iki saat bile bir arada kalmamışızdır. Hemen beni tanıdığını, söylendiğimi falan mı söylüyorsun?"

"Evet, sahiden hiç söylenmiyorsun... Hadi, anlat."

"Beni evime kadar sen bırakır mısın? Ben... KORKTUĞUMDAN DEĞİL! Öyle arkadaş falan arıyorum, ondan."

Harry, aslında onun bir şeylerden korktuğunu anladı ama üstelemek istemedi. "Bu gece burada kalabilirsin istersen. Hâlâ yağıyor hava. Ben koltukta uyurum, sen yatakta."

"YA OLMAZ!" Ayaklanmaya başlayınca, şaşkınca Harry de ayaklandı. "Götürmek istemiyorum ya da seni yatağıma atacağım falan desen daha açık ederdin aklındakini."

"Yok artık!" diye gürleyince, Louis bir iki adım geriledi. Louis'yi korkuttuğunu anlayınca boğazını temizledi, bu kadar hassas görünmese de ciddi anlamda hassas bir yapısı vardı. "Özür dilerim, bağırmak istemedim. Fakat öyle biri olmamama rağmen bunu demene şaşırdım sadece. Aklımda kötü bir fikir yoktu."

"Tamam ya, demedim bir şey. Gidiyorum zaten."

"Dur." Harry panikle elini kaldırdı. "Götüreceğim seni."

"Gerek yok."

Yanından gitmek istediğinde Harry önüne geçip onu omuzlarından tuttu. "Tamam. Benden yapabileceğim bir şey rica ettin, seni evine götüreceğim."

Louis bir şey demeden yalnızca başını salladığında, Harry hızla ceketini giyip Louis'ye de bir kaban verdi, birlikte otel odasından çıktılar. Yağmur şiddetli bir şekilde yağmaya devam ederken saat gece yarısını çoktan geçmekteydi.

Otelden çıkar çıkmaz Harry taksiyi durdurmak istediğinde, "Bekle," dedi Louis. Harry de ona döndü. "Ben taksi parasını ödeyemem, eğer sen götüreceksen yürüyerek gidelim en iyisi. Evim uzak ama-"

"Saçmalama," dedi. "Bu yağmurda yürüyemeyiz. Hem ben bırakacağım seni, merak etme, taksi parasını ödetmem sana." Louis uslu uslu başını salladığında hızla taksiye atladılar. Harry şoföre eğilip, "İlerleyebilirsiniz," dedi fakat adam anlamadan ona bakınca devreye Louis girdi ve evinin adresini verdi.

Araba ilerlemeye başladığında Louis'ye döndü. Bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun boyadığı camı Louis yorgun gözlerle seyrediyordu. Arabaların ışıkları ve damlaların yansıyan gölgesiyle keskin yüz hatlarının ne kadar güzel göründüğünü düşündü.

"Şoför dilimizi bilmiyor." Louis önce taksiciye baktı, sonra da anlamadan ona döndü. "Yani seninle rahatça konuşabilirim," diye açıkladı.

"Ne hakkında konuşmak istiyorsun?"

"Şeftali." Louis kaşlarını çatınca istemeden güldü. "Dünkü olaydan bahsediyorum. Senin yaptığın olayı anlamaya çalışıyorum, bence bunca şeyi yaşadıktan sonra şeftalileri düzgünce almak varken neden hırsız gibi aldığını bilmek hakkım."

In India | Larry ✔Where stories live. Discover now