Drunk

1.7K 222 652
                                    

Otobüsten iner inmez ikisi de alışveriş yapmak için pazara gelmişlerdi. Kolayca yiyebilecekleri patatesi, mevsim meyvelerini, salata ve domates almışlardı. İki gün boyunca yetebilecek malzemeler ellerinde duruyordu. Tek sorunları patates satan pazarcı adam müşterilerin patatesleri seçmesini istememiş, arkalardan kendisi doldurmuşu. Yine de patatesler dışardan güzel görünüyordu.

"Şu kefal balığını görüyor musun?" Louis parmağıyla balık tezgâhını gösterince Harry de oraya döndü.

"Evet. Ne olmuş ona?"

"Fırında pişince çok güzel oluyor. Ondan alacağım."

"Vaay, yemek yapmayı biliyor musun?"

Louis bir adım geri çekilip ona baktı. "Sen bilmiyor musun?"

"Yoo, bilmiyorum."

"E ben de bilmiyorum ki..."

İkisi de omuzlarını düşürüp ellerindekilere baktılar. Tekrar göz göze gelince Harry onu böyle üzgün görmek istemediğini fark etti. "Dur ya, buluruz bir çaresini. Makarna yaparız mesela."

Louis, "Yapabilir miyiz?" diye sordu kuşkuyla.

"Yaparız ya, ne var onda?" dedi aniden özgüven kazanmış gibi. "Sen al balığı, onu da yaparız."

"Ben tek bir şey yesem de olur, yemekle çok aram yok. Sen de böyleysen kolay olan makarnayı yapabiliriz sadece."

Harry istemeden kahkaha attı. "İnanır mısın, ben yediğimde kurt gibi yiyorum. Güzel bir sofra kuracağımızdan eminim, iki kişiyiz sonuçta. Ne kadar kötü olabilir ki?"

"Haklısın. İyi bari..."

Louis itiraz etmeden balıkları kesmelerini istedi ve parasını ödeyip aldı. Dairelerine gelince henüz ikindi vaktiydi. Ellerini yıkayıp mutfak bölümüne geçtiler. Harry makarnalardan bir pakedi tenceredeki soğuk suya atınca Louis surat astı. "Biz bunu kaynayan suya atmayacak mıydık ya?"

"Bilmem ama su kaynayacak zaten."

"Mantıklı."

Louis fazla sorgulamadan patatesleri soymaya döndü. Neyse ki soymak için soyma bıçağı vardı. Ama kestikçe içlerinin çürük olduğunu fark etti. Pazarcı adama söve söve temizlemeye ve iyi yerlerini kurtarmaya çalıştı.

Patatesleri fırın tepsisine yayıp üzerlerine yıkadığı ve balıkçıda kestirdiği kefalleri dizdi, üzerlerine kekik döküp fırına verdi. Teyzesinden gördüğü kadarıyla yapmaya çalışıyordu, Louis sandviç gibi basit aperatifler dışında hiç yemek yapmamıştı ki...

"Mm, bak. Pişti bence." Harry kaşığa bir adet makarna alıp ona üfledi ve Louis'ye uzattı. Louis makarnayı alınca heyecanla başını salladı.

"Yumuşacık olmuş!" diye bağırdı. Harry de keyifle makarnayı süzgeçten geçirdi. Tencereye yağ döküp üzerine makarnaları attı. Karıştırdıkça makarnalar eziliyor, vıcık vıcık bir hale geliyordu. İkisi de iri gözlerle makarnaya bakarken makarna çoktan birbirine yapışmış, lapaya dönmüştü bile.

"Ya, of! Soğuk suya koymamalıydık işte!" Louis söylenince Harry ona döndü. "Olsun ya, balığımız var. Hem makarna o kadar da kötü değil, mideye inmiyor mu zaten?"

Louis ona ters bir bakış attı. "Aşırı iyimserlikten başın belaya girebilir."

"Sadece pozitif yaklaşıyorum."

"Her zaman mı?"

"Üf be! Tamam."

Masayı birlikte kurduktan sonra fırına baktılar. Kapağını açınca mis gibi kekik kokuyordu. Balığın kokmaması garipti ama Louis yine de hevesle eldiveni takıp tepsiyi çıkardı ve ocağın üzerine koydu. "Bak, çok güzele benziyor!"

In India | Larry ✔Where stories live. Discover now