Sorry, sir!

1.6K 205 609
                                    

Yirmi yedi yaşındaydı.

Birkaç kez ilişki içerisinde olmuştu. Nazik değil; kaba, hunharca gösterilen bir sevgiye şahitlik etmişti. Elbette elini tuttuğu kimse kötü insanlar değildi fakat sevgiden anlamayan, düşüncesizlik gösteren biriyle ne kadar ilişki içinde bulunulabilirse öylesine bir ilişki yaşamıştı. Yeri gelince küfürler uçuşmuştu ve Louis kalp kırıklığı yaşayıp, böyle kaba bir sevgi içinde bulunmak istemediğini anlayarak kendine yaklaşmak isteyenleri uzaklaştırmıştı.

Fakat Harry öyle değildi. Ondan aldığı hiçbir iltifat, hiçbir hareket kalbine zarar vermiyor, aksine, onu heyecanlandırıyordu.

Yirmi yedi yaşındaydı. Harry'nin tavırlarına karşı nasıl olur da kalbi bu kadar hızlı atardı? İşte tam bu anda anlıyordu yaşın ilerledikçe hislerin bir değişim göstermediğini. Çünkü sevgi, hoşlantı veya aşk on sekizinde hissetmene neden olacak kadar heyecan vericiydi.

Her ne kadar inkâr etse de, her ne kadar kendisine hâkim olmaya çalışsa da ona çoktan kapılmıştı. Dün gece ondan aşk ve sevgi dolu bir itiraf duyduğu için hem şaşkın hem de mutluydu. Aslında aralarındaki çekim belliydi ama Louis, Harry'nin bunu yapacağını hiç düşünmemişti. İkisi de platonik takılır, sonra bir yaz aşkı olarak kalır diye düşünmüştü. Fakat Harry sevgisini itiraf ederek bunu ileri bir boyuta taşımıştı.

Louis düşünceyle, kasanın yanında duran kablolu telefonla oynadı. Çalan telefonları cevaplayıp gelen müşterilerin ücretini alıyordu. Yemek zamanına kadar aklı hep dün geceki olaydaydı. Ağzına tatlıyı tıktıktan sonra Harry hayal kırıklığıyla omuzlarını düşürmüş, sessiz geçen yolculukta Louis'yi evine bırakmıştı.

Buna rağmen Harry -sanki Louis'nin kendisini unutacağından korkar gibi- gece boyunca Louis'ye mesaj atmış ve Louis de yer yatağında, yeğenleri sessizce uyurken kocaman sırıtarak üçe kadar onunla yazışmıştı. Daha önce flört etmek nasıl bir şey diye bilmiyor değildi. Ama Harry'le konuşmak tamamen bambaşka bir duyguydu ve flört etmenin dibine kadar bunu yaşamış, ilk aşkı yaşayan bir genç gibi hissetmişti. Ve hâlâ daha öyle hissediyordu.

Onunla saçma sapan konulardan veya Harry'nin artık olmayan bıyıkları hakkında konuşmak bile sabah uyandığında birinden "Günaydın😊" mesajı almaktan daha samimi gelmişti.

"LouLou!" Zayn'in dükkâna girmesiyle sıkıntılı suratı biraz daha aydınlandı.

"Zaynie, hoş geldin. Gelsene." Birlikte restoranın en sonundaki boş masaya oturdular. Zayn markette çalışıyordu, aynı sokakta çalıştıkları için paydos zamanında Louis'nin çalıştığı küçük restorana geliyor ve birlikte yemek yiyorlardı.

"Patron sıkıp duruyor beni ya." Zayn, önüne gelen yiyecekleri hızlıca yemeye çalışırken söyleniyordu. "Ara vermeme bile doğru düzgün müsaade etmiyor. Ne kadar çalışmak, o kadar para diyor."

"İyi demiş." dedi dalgınca yemeğini karıştırırken. Zayn ona afallayarak bakıyordu. "Ne yani, paraya zam vermesin ama iş saatlerine mi zam yapsın? Dostum, delirmedim ben. O kazandığı fazla paralar bize değil, kendine gidiyor. Herif resmen kendi marketini soyuyor ya, pis hırsız!"

Zayn bir süre daha beklediğinde arkadaşının durgun hâli takıldı gözüne. "Neyin var Louis? Şimdiye kadar elli kez gömmüştük benim patronu. Tek başıma yapınca eğlenceli olmuyor."

Louis sanki bu ânı bekliyormuş gibi bir haftada olan her şeyi anlatmaya başladı. Zayn'in gözleri duyduklarıyla açılırken bir yandan kahkahalarla gülüyordu. "Oha! Asıl mesele sendeymiş. Bana bundan daha önce bahsetmeliydin!"

"Neredeyse her günüm onunla geçti. Dün seninle buluşamadım sırf o vardı diye, düşün..."

"Hmm, evet, normalde yanımda biterdin izin günlerinde." Gözlerini kıstı. "Bu herife güvenmedim ama. Birkaç gün tanımışsın, organ mafyası olmadığı ne malûm?"

In India | Larry ✔Where stories live. Discover now