one

3.3K 236 1.3K
                                    

|21 Nisan, 13:46|

Boydan boya camla kaplı olan, Güneş ışıklarının neredeyse her yere yayıldığı ferah kafeye girer girmez güneş gözlüklerini çıkardı ve pek de istekli olmayarak sevgilisini aramaya başladı.

Bakışları sonunda uzun boylu adamı bulduğunda oflayarak onun yanına yürüdü. Cam kenarında duran masaya vardığında Miles ayağa kalktı ve büyük kolunu Louis'nin ince beline sarıp onu kendisine çekti. Louis de onun bu hamleyi yapacağını bildiğinden; son saniyede kafasını hafifçe yana çevirmiş, Miles'ın ince dudaklarının yanağına temas etmesini sağlamıştı.

Kızıl kaşlar çatıldığında Louis rahatsızca kıpırdanarak onun kolları arasından çıktı ve karşısındaki sandalyeye oturdu. Miles bir elini onun sandalyesine atmış olsa da Louis ona fırsat vermeden sandalyeyi kendisi öne doğru çekmişti.

Kaba davrandığını biliyordu. Gerçekten böyle olmak istemiyordu ama onu buna Miles mecbur etmişti. Louis ne kadar dil döktüyse de onu ayrılmaya ikna edemiyordu. İlişkinin yürümediği kabak gibi ortadaydı, fakat Miles bunu görmek istemiyordu. Louis de onun kalbini kırmamak için çok fazla ağzını açamıyordu, yalnızca uzak davranarak onu bir nevi kendinden uzaklaştırmaya çalışıyordu.

Yaklaşık bir yıldır çıkıyorlardı ve Louis son iki aydır her şeyden sıkılmaya başlamıştı. Miles'ın gereksiz kıskançlık tripleri, öfke krizleri ve özellikle Louis'ye yapışıkmış gibi davranması Louis'yi delirtiyordu. Bir yıllık ilişki boyunca defalarca kez aldatılması da tuzu biberiydi ama Louis buna bile bir şey söylemiyordu.

Miles bu aldatma deneyimlerini 'küçük bir kaçamak' olarak tanımlıyor, çoğunda sarhoş olduğunu iddia ediyordu. Louis'nin ilk aldatılışı dört ay öncesindeydi. Kendi doğum gününde. Ama o zaman bile bu durumu kafaya çok takmamıştı, çünkü Miles'a karşı herhangi bir hoşlantı duymuyordu. Yalnızca o üzülmesin diye ilişkiye devam ediyordu, fakat elini bile tutmasına izin vermiyordu. Miles onun bu hallerini basit bir trip olarak algılıyor olsa da Louis için her şey çok daha fazlasıydı.

İlk aylarda her şey çok güzeldi, ardından Louis Miles'ın ne kadar problemli biri olduğunu görünce yaptığı her şeyden iğrenmeye başladı. Yanağını öpmesinden bile hoşlanmıyordu.

Her zamanki gibi ondan nasıl ayrılacağını düşünürken yanlarına gelen garson düşüncelerinin bölünmesine sebep oldu. Sahte bir gülümsemeyle adamın ona uzattığı menüyü eline alıp açtı ve direkt olarak salatalar sayfasına atladı. Öğle yemeğinde oldukları için Louis çok yağlı şeyler yemiyordu. Karnı çok doyduğunda çalışma isteği kaçıyor, tek istediği şey yatmak oluyordu. Bu yüzden her öğle yemeğinde ya salata yiyordu, ya da çorba içiyordu.

"Louis?"

Miles'ın sesini duyduğunda başını menüden kaldırmayıp "Hm?" dedi. Onun yüzüne bile bakası gelmiyordu artık.

"Yine mi salata yiyeceksin?"

Cevap olarak umursamazca başını salladığında elinde tuttuğu menü birden çekildi, kaşlarını şaşkınlıkla havaya kaldırırken başını da Miles'a çevirmişti. Fakat genç adam oldukça sinirli görünüyordu, Louis'nin şaşkınlığının farkında değil gibiydi. Kendi fevri davranışlarının da öyle.

Menüyü elinde o kadar sıkı tutuyordu ki kartonun ucu beyaz avcunun içinde burkulmuştu. Kaşları çatılmıştı, dişlerini birbirine çok fazla sert bastırıyor olmalıydı; zira çene kemiği oldukça bariz bir şekilde görülebiliyordu. Burnundan solumak deyimi eğer bir bedene bürünebilseydi, muhtemelen bu hâle gelirdi.

Louis onun yeni bir öfke krizi geçireceğinden korktuğu için sandalyesinde hafifçe öne kaydı. "Miles-"

"Artık sağlıklı beslenmeni söylememiş miydim sana?!"

the great escape | l.s.Where stories live. Discover now