KURAL 8: Düşünmeden Hareket Etme!

351 44 42
                                    

İnsanın en büyük pişmanlığı asla değiştiremeyeceği şeyler için olandır. Çoğu zaman 'böyle yapsam her şey değişirdi' deriz ama aslında kendimizde bunu nasıl yaparsak yapalım yine aynı çıkmaza gireceğimizin farkındayızdır.

Gözlerim geçer seferkine kıyasla bu defa kendiliğinden açılmıştı. Başımdaysa ince bir sızı yer etmişti. Nerede olduğumu görmek için etrafı bakışlarımla taradım. Odamdaydım. Ne olduğunu hatırlamaya çalışıyordum. En son Çetinle birbirimize girmiştik ve başımı çarpmıştım. O yüzden başımda keskin bir ağrı vardı. Elimi acıyan yere götürdüm. Elimin değdiği şeyi görmek için odamdaki aynaya doğru yürüdüm. Başım geçen sefere kıyasla fazla dönmüyordu. Aksine daha enerjik hissediyordum. Başımdaki kanayan yere pansuman yapılmış, kapatılmıştı. Kendimden geçmeden önce Melihin odaya girdiğini görmüştüm. Pansumanı kim yapmıştı. O, ikisinden biri olamazdı. Zaten ikisi de benden nefret ediyordu. Mehmet gelmişti büyük ihtimalle. Peki Melihin ne işi vardı? Belki de hayal görmüşümdür.

''Uyandın demek.'' Gelen sesle başımı incelemeyi bırakıp kapıya döndüm. Gördüğüm şeyler hayal değilmiş. Melih gerçekten de burada, benim evimde ve benim odamda. Ya da kim bilir belki de hala hayal görüyorumdur. Başımı çarpmıştım. Büyük ihtimalle zihnim bana oyun oynuyordu.

''Gerçek değilsin sen dimi?'' dedim. Uyandığım ana kıyasla başımdaki sızı giderek azalıyordu. Zihnim bana oyun mu oynuyordu yoksa Melih gerçekten benim için endişelenmiş miydi? Suratındaki ifade endişeyi temsil ediyordu. Bu endişenin kime duyulduğunu ilk bakışta tahmin etmek zordu. Büyük ihtimalle arkadaşının başı derde girecek diye endişelenmiştir. Elbette bana karşı duygusuz değildi. Bana duyduğu duygular daha çok nefret, tiksinti ve öfke karışımı şeylerdi. Endişe duymazdı.

''Aynen. Senin de işin gücün yok beni hayal edeceksin. Zihnin de pek masum değilmiş.''

''Anladım. Sen gerçek olansın.'' diyip gözlerimi devirdim. ''Ne işin var burada?''

Dalga geçer gibi gülümsedi.

''Sen çağırdın ya beni unuttun mu?'' dedi. Kaşlarımı çattım. Ben onu çağırmamıştım ki. Neyden bahsediyor bu?

''Ben öyle bir şey yapmadım.'' dedim. Başımı çarptım diye olanları unutmamıştım. Beni kandıramazdı.

''Ah, doğru ya! Beni arayıp, bana Mehmet demenden anlamıştım zaten.'' diyip odamdaki koltuğa yerleşti. Adamdaki rahatlığa bak ya! Sanırsın Kral tahtında oturuyor.

Şimdi taşlar yavaş yavaş yerine oturmaya başlıyordu. Mehmet ve Melih, ikisinin ismi rehberimde alt alta olduğundan isimler karışmış olmalıydı. O anki stresle bu ince ayrıntıyı kaçırmıştım.

''İsteyerek olmadı.'' dedim.

''Tabi canım. Ben de isteyerek gelmedim zaten.'' Hala dalga geçiyor ya.

''Kafana silah mı dayadılar? Gelmeseydin.'' dedim onu meydan okuyarak.

''Mevzu bahis Çetin olmasa kılımı kıpırdatmazdım.'' dedi ciddileşerek. Aklıma gelen şeyle suratımı ekşittim.

''Nerede o?'' dedim. Hala buradaysa pencereden falan atlardım herhalde. Ya da o, yarım bıraktığı işi tamamlardı zaten.

''Korkmana gerek yok. Onu göndermeyi başardım. Şanslısın ki daha kötü şeyler olmadan yetişebildim.''

''Daha kötü ne olabilir?'' diyip bedenimi gösterdim. Neyse ki ben de ona zarar vermiştim. Yoksa içimde kalırdı.

''Onu tanımıyorsun ve inan bana tanımak da istemezsin. Eeee, herkes bir ben değil!''

Masum: İntikam [BxB]Where stories live. Discover now