KURAL 12: Savaşlar Bireysel Değildir!

300 38 50
                                    


Ara vermiyor ve hikayeye devam ediyoruz.

Aydınlığı istiyorsan illa gece yerine gündüzü sevmek zorunda değilsindir. Belki sevdiğin asıl aydınlık gecenin en zifiri karanlığında karşına çıkan ufacık bir ışık huzmesidir. Işık huzmesi sana o anki karanlıkta öyle çekici gelir ki gün aymışken gelen aydınlık zamanlarda bile bu kadar mutlu  hissedemezsin. İşte ben o karanlığın içinde ufak da olsa bir ışık arayan çocuktum. O ışığı nerede bulacağımı bilmiyordum. Yine de aramaktan asla vazgeçmeyecektim. Biliyordum ki beni içine çekmiş bu karanlıktan bir tek o ışık kurtarabilirdi.

Ay'ı izlerken aklımdan geçenlerle, kalbimden geçenler arasında sıkışıp kalmıştım. Gündüz gördüğüm güneş bile beni bu kadar rahatlatamazken gecenin ışığı ay bunu kolaylıkla yapıyordu. Bence onu bu kadar özel yapan şey gece ortaya çıkması olabilirdi. Karanlıkta umut vaat eden şeyler her zaman daha çekici gelirdi insana.

Arkamdan gelen sesle o tarafa bakmadan konuştum.

''Sen olduğunu biliyorum Melih.'' dedim rahat bir şekilde. Beni görmek için sabırsızlandığını biliyordum. Geç bile kalmıştı.

''Neden döndün?'' dedi. Sesi neden bu kadar zayıf çıkmıştı. Merakla arkamı döndüm. Gördüğüm manzarayla az da olsa şaşırmıştım. Melih elinde sıkı sıkıya tuttuğu vazoyla bana öldürecekmiş gibi bakıyordu. Yaptıklarım için beni suçladığını ve bu yüzden de benden nefret ettiğini biliyordum. Beni asıl şaşırtan şey benden beni öldürecek kadar nefret etmesiydi.

''Ne demek neden döndün. Burası artık benim de evim Melih.'' dedim gözlerimi devirerek. Her ne kadar elindeki vazoyu kafamda patlatmasından korksam da geri adım atmamıştım. Onun karşısında zayıf görünemezdim.

''Bu ev sadece benim. Sense benim sahip olduklarıma sahip olmak isteyen zavallının tekisin. Bu yüzden ölmen gerek senin.'' deyip biraz daha yaklaştı. Sırtım balkonun demirlerine değmişti. Kaçacak yerim kalmamıştı. Biraz daha gerilersem balkondan düşmem olasıydı.

''Delirme Melih. Sen katil değilsin.'' dedim. Bana yaptığı onca şeye rağmen onun birilerini öldüremeyeceğini biliyordum. Yine de gözündeki kararlı ifade beni korkutmayı başarmıştı.

''Beni delirten sensin Derin!  Bak bunu başardın işte. Kimsenin bırak yapmayı, düşünmeye bile cesaret etmeyeceği ne varsa yaptın. O gün senin ölmeni ben istememiştim ama bugün istiyorum. Katil olmak falan umrumda değil.'' dedi hâlâ yaklaşırken. Ölüme bu kadar yaklaştığım üçüncü seferdi. Bu sefer beni korkutan ölebilme ihtimalim değil, beni öldürenin Melih olması ihtimaliydi. Ona öyle şeyler yapmıştım ki pişmandım. Hiç yaşanmamış şeyler yüzünden onu suçlamıştım. Bütün hırsımı ondan çıkarmıştım.

''Beni hayatından çıkarınca her şey normale mi dönecek zannediyorsun?'' dedim yutkunarak. Korktuğumu belli etmek istemiyordum ama bunu başaramıyordum.

''Aynen öyle.'' deyip elindekini hiddetle havaya kaldırdı. Korkup çekilmek yerine hırsla elini tuttum. Teni tenimi yakıyordu. Bende aynı karalılıkla gözlerinin içine baktım. Gözlerinin feri sönmüştü. Babasından ve çok sevdiği sevgilisinden yediği darbeyi kaldıramamıştı.

''Diyelim ki şu şey kafamla buluştu ve ben ex oldum. Cengiz amca  seni savunur mu sanıyorsun? Bana en ufak bir zarar bile versen oğlu falan dinlemez seni mahveder.''

Eli titremeye başlamıştı. Öyle savunmasız duruyordu ki işte o an anlamıştım bana tüm bunları yaşatan adamla karşımda çocuk gibi kalmış adamın aynı kişiler olamayacağını. Zamanın değişmesi karşımdaki adamı da değiştirdi.

''Sakin ol.'' dedim ona daha da yaklaşırken. Elini indirdim. Bu hareketimle elindeki vazo yerle buluşmuştu. Kulağına yaklaştım.

''Sen değersiz değilsin. Hala bir Eroğlusun.'' dedim sarılarak. Şu an ne yaptığımı bende bilmiyordum. Melih'i kara defterden çıkarmıştım. Yoluma bembeyaz bir sayfa açarak devam etmek istiyordum.

Masum: İntikam [BxB]Where stories live. Discover now