2020 Yılbaşı Özel Bölümü

620 74 17
                                    

Merhaba;

Benden bu hikayeye alternatif ve mutlu bir son yazmamı isteyenler olmuştu. Onu yapamamadım. Ama size Şafak'ın ağzından bir bölümle geldim.

Mutlu Yıllar :)

Yılbaşlarını hiç sevmem. Yılbaşılar, bayramlar, okul toplantıları, ödül törenleri, mezuniyetler bunlar ailelerin bir araya geldiği zamanlar. Benim bir ailem yok diyemem. Var çünkü. Ama benim annem babam yok. Bütün bu özel günler analı babalı çocuklar için. Gerçi ben artık çocuk sayılmam. Yaşım rakamsal olarak her yıl büyüyor. Yine de hala içimde bir yer çocuk.

Benim ailem bana hep çok iyi davrandı. Kudret amca da Zeynep teyze de bana kendi çocuklarına gösterdiklerinden daha fazla şevkat gösterdiler. Onların sınırsız şevkati ve sevgisi bana annemin babamın vermediklerini hatırlatıyordu. Özenilerek, düşünülerek alınmış her bir hediye, elleri patlayarak alkışladıkları her bir ödül töreni ve beni sanki kendi kızlarıymışım gibi kayırdıkları her zaman sanki o yara daha dün açılmış gibi kanıyordu.

Annem ve babam genç yaşlarında çocuk sahibi olmuşlar. Babam hangi romantik düşle yaptı bilmiyorum ama annem hamile kalınca onun kürtaj olmasına izin vermemiş. Onunla evlenmiş. Tabi annem gibi bir kadını çocuk doğurmaya, evlenmeye ikna etmek için araya dedemi sokmuş. Bana biri kıyamadıysa o kişi dedemdir. Anneannem de istememiş.

Dedem ve babam dışında kalan herkes annemin benden kurtulması gerektiği konusunda eminmiş. Bir tek o ikisi beni istemişler. Dedemin vicdanı el vermemiş. Kendisi çok zor sahip olduğundan anneme bir bebeğin hayatına son vermek istememiş. Babam ise muhtemelen kucağında melekler gibi uyuyan çocuğuyla mutlu ve aşık bir hayat yaşayacağını ummuştu. Tabi işler onun düşündüğü gibi gitmedi. İşler hiçbir zaman bizim düşündüğümüz gibi gelişmez zaten.

Eğer bana sormuş olsalardı dünyaya hiç gelmemeyi tercih ederdim. Keşke annem kürtaj olsaydı ve hayatım daha başlamadan bitseydi. O zaman bu güne kadar yaşadığım hiçbir şeyle karşı karşıya kalmazdım.

Hayatım boyunca hiçbir zaman kendimden tam olarak emin olamadım. Ne sevildiğimden emin oldum, ne istendiğimden emin oldum. Levent'lere ne zaman gitsem, beni sevdiklerini bilmeme rağmen acaba beni istemiyorlar mı diye düşündüm.

Kudret amca beni Japonya'dan çağırdığı zaman bile önce beni özlediği için çok duygulanıp sonra acaba çocuklarını emin ellere mi teslim etmek istiyor diye düşündüm. Çünkü bana hasta yatağından eger sen yoksan bu Levent, Ezgi ne yapar. Kandırırlar onları demişliği var. Söylenen her şey üzerine o kadar çok düşündüm ki sonunda gerçeğin ne olduğunu kaybettim. Bütün davranışların, sözlerin, yaşanan her şeyin en az iki yüzü olduğuna ve bu yüzlerden olumsuz olanın gerçek olmasının daha mümkün olduğuna inandım her zaman.

Çok canının yanmasının en güzel kısmı bunu nasıl saklayacağını öğrenmek için çok fazla fırsata sahip olmak. Bende zamanla umursamaz görünmeyi, özgüvenli görünmeyi, mutlu görünmeyi öğrendim. O kadar uzun süre içimdekileri sakladım ki sonunda dışımda görünenlerle içimde olup bitenler birbirine karıştı. Artık bende bilmiyorum ben kimim. Ben yatağa uzandığında yaşadığı her şeyi daha kötü bir perspektifle baştan sona değerlendiren kadın mıyım yoksa özgüvenli, başarılı, dünyada kendisinden başka kimsenin fikrini takmayan o kadın mıyım? Belki de ben hepsiyimdir. Hepsinin bir karışımı.

Bir insanın gözünün içine bakarak, yüzünde tatlı bir gülümsemeyle yalan söylemenin kolay olduğunu sanmayın. Çok zor. Üstelik o kişiye aslında ne kadar üzüldüğünüzü, yıkıldığınızı, nasıl içinizin acıdığını hem de bağıra bağıra söylemek isterken susmak çok zor. Ama ben bunu başarıyla yaptım.

Babamın Sırrı (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin