Bölüm-12

601 97 67
                                    

Hasan Ali Toptaş / Yalnızlıklar Sayfa 42

Yalnızlık,

çocuk kılığında bir babadır

torunların büyüttüğü


Şafak Suadiye'deki evden çıktığından beri hafiflemiş hissediyordu. Hafiflemiş, rahatlamış ve mutlu. Neden böyle olduğuna anlam veremiyordu. Babasının affedilmiş olduğunu bilmek onu neden bu kadar rahatlatıyordu emin değildi. Sonunda üzerine aldığı bir işi bitirmişcesine gururluydu.

Babası herkes gibi hatalar yapmış ama sonunda affedilmişti. Sanki bunu bilince onun da babasını affetmesinde sorun yoktu. İçi rahatlamıştı. O kadar sevinçliydi ki bir an önce Utku'ya gitmek istiyordu. Nede olsa babasının yaptıklarından da, kendisinin hissettiklerinden de kimsenin haberi yoktu.

Rotasını Utku'ya çevirdi. Bütün bunları anlatabileceği tek kişiye. Yol boyunca çalan tüm şarkılara eşlik etti. İçi içine sığmıyordu. Sanki hayatında iki yıldır hiç dinmeyen bir fırtına vardı ve bulutlar aniden bu gün dağılıp gitmişti. Ayaklarını sağlamca yere basabildiğini hissediyordu. Savrulup gitmiyormuş gibi geliyordu artık. Sonunda sabit bir noktaya tutunabilmiş gibiydi.

İzmir'e gittiğinde başlayan ne yapacağını bilememe duygusu etkisini yavaş yavaş kaybediyordu sanki. Üzerinde bir sonraki adımının ne olacağını bilen insanların dinginliği çökmüştü. Hayatında ilk defa "keşke" dedi. "Keşke babamı dinlemiş olsaydım." Babasını dinleyip İstanbul'da kalsa ya da annesini dinleyip Londra'ya gitse belki bambaşka biri olacaktı ama o duygularının peşinden İzmir'e gitmişti.

Şafak için her şey İzmir'e gidince başlamıştı. İzmir'de Uğur Kılıçoğlu'nun biricik kızı olarak değil, bir adamın sevgilisi olarak vardı. Terk edildiğinde ilk fark ettiği bu olmuştu işte. Şafak hep birinin bir şeyiydi ama tek başına sadece Şafak değildi. Çünkü hayatından uğruna İzmir'e geldiği adam gidince arkadaş çevreside gidivermişti.

Terk edildikten sonra babasına duyduğu öfkenin kaynağı buydu. Babası onu o kadar el üstünde tutmuş, incinmesine o kadar müsade etmemişti ki ilk yasağın arkasından koşmakta sakınca görmemişti Şafak. Sonradan aslında peşinden şehir değiştirmeyi bile göze aldığı adamı o kadar da önemsemediğine karar vermişti. Ucunda babasına kafa tutmak olmasa, kendini bir türlü yerleştiremediği arkadaş çevrsinden çıkmak olmasa İzmir'e gitmezdi. Terk edilmesine, aldatılmasına kızması bile kendi gururundandı. Öyle çok sevilmişti ki birinin onu sevmeyebileceğini düşünmemişti bile. Babasının desteği olmasa bunu anlayabilir miydi bilmiyordu. Ama babasının özenle altını çizdiği gibi babalar destek olmak için vardı.

Yine de Uğur Kılıçoğlu her baba gibi bir baba değildi. O bu dünyaya kız babası olmak için gelmişti sanki. Şafak ile oturup çay saatleri yapmaktan, legolarla oynamaya, ders çalışmaktan, masal okumaya kadar her şeyi yapmıştı ve sonunda kızı onu sevmeyen bir adamdan darbe yediğinde belki de o darbenin ağırlığını bildiğinden sımsıkı tutmuştu kızının elini. Şafak'ın gözleri sokakta park yeri ararken fark ettiği bu detayla içinin cız ettiğini hissetti. Şafak'ın yediği darbenin yıllar önce bir başka Şafak'ı etkilediği gibi etkilememesi için elinden gelenin fazlasını yapmıştı.

Şafak, bulduğu ilk boşluğun yanında manevra yaparken gözünün önünde başka görüntüler vardı. Dersten çıkıp hızla eve gelmesi, kapıyı anahtarla açması, evin içine saçılmış giysiler ve anlamı malum sesler dün gibi aklındaydı. Bir insana öyle çok güvenmişti ki yatak odasının kapısını açıp ikisini gördüğünde önündeki bütün delilere rağmen donmuş kalmıştı. Ellerinin titremesini, iki şaşkın yüzün kendisine bakışını hiç unutmamıştı. Kendi yaşadıklarının Şafak Esenbuga'dan tek farkı onun kimseyi yatakta basmamasıydı. Arabasının içinde otururken kafasında canlanan anılar yanında babasının cümlelerini ve bir soruyu getiriyordu. Nasıl yazmıştı babası "Vurmadım da ölmedi mi?" Ölmüştü.

Babamın Sırrı (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now