Bölüm-10

641 104 34
                                    

Herkese merhaba;

Bir şiirle devam edelim. Hasan Ali Toptaş'ın Yalnızlıklar kitabı sayfa 87.

Yalnızlık kendini her gün yıkıp her gün kuran

çok eski bir handır.

Taşlarında yüzyılların parmak izleri vardır,

burçlarında gögü;

ve odaları birer andır.

Kilidi zamandır bu hanın,

pencerleri dışarıdan çok içeriye bakar,

kapıları dışarıdan çok içeriden azdır;

hanlar ki yorgun yolcuların çaldığı

yitik bir sazdır.



Gökalp sorgudan çıkmış avukatıyla konuşan dayısına baktı. Ne heybetili adamdı. Ne iyi, ne merhametli adamdı. Annesinin defalarca "Kalıbından da utanmıyorsun Levent. Şu çocukları şımartma" deyişi çınladı kulaklarında. Şakayla karışık, hem seven, hem kızan bir ses tonu vardı annesinin bunu söylerken. Bazen dayısının çocuktan beter olduğundan yakınırdı. Boşanmaya karar verdiğinde "Evlenirken düşünseydin. Bu kadın hep böyleydi. Şimdi mi aklın başına geldi?" diyecek kadar dürüstü annesi. Her zaman ve her koşulda doğrudan yanaydı.

Bir günden bir güne sende böyle yap dememişti. Ama davranışları bu dersleri Gökalp'in içine işlemişti. Dayısına yaklaşıp hafifçe omuzuna dokundu. Sare ve Uraz'da onlara doğru geliyordu. Tam zamanı diye düşündü. Kendisi yapamazsa Sare kesin yapardı. "Mehmet abi bizi biraz yalnız bıraksın konuşalım dayı"

Levent, Gökalp'in ne diyeceğini bilyordu. Ama savunmasını hazırlamıştı. Gardını almış bir boksör gibi hissediyordu kendisini. Sare'nin gelip kolunun altına girmesini beklemiyordu ama. Sare ona sarılınca ister istemez içi yumuşuyordu. Ona bakıp gülümsedi. "Ben ikisine de özet geçtim konudan haberleri var dayı. O yüzden hiç uzatmayacağım. Kız aşağıda iki göz iki çeşme ağlıyor. Kendinde değil neredeyse. Babası ağır hasta. Şikayetini geri çek. Kız evine gitsin." Levent inatçı bir çocuk gibi olduğu yerde dikleşti. Sare'nin ince parmakları kendi elinin sıktı bir an. "Babasının kızı hepsi bu. Gelip her şeyi dağıtıp defolup gitmek istiyor. Gidemez efendim. Cezasını çeksin."

Gökalp derin bir nefes aldı. "Ne demek babasının kızı? Babası bir hata yapmış. O hatayı da sana bana değil anneme yapmış. Annem öleli on yıl oldu dayı. Adamla ayrılalı 40 seneden fazla olmuş biz burada neyin tartışmasını yapıyoruz? Neyin hesabını, kimden soruyoruz?" Levent elini Sare'den kurtarıp Gökalp'e doğru bir adım attı. Gökalp ondan çok az daha uzundu. İkisininde sabrı tükenmişti artık. "Şafak'ın, kardeşimin, arkadaşımın, annenin hesabını soruyorum. Soramaz mıyım? On yıl önce toprağa verdim ben kardeşimi. Yüzü gülmedi yüzü. Anladın mı? O pezevenk mutlu mesut yaşarken benim kardeşim kaçtı durdu. Şimdi yok hastaymış, yok kızı sinir krizi geçirmiş benim umrumda bile değil. Şafak ağlama krizleri geçirirken o kızın orospu çocuğu babası evlilik hazırlığı yapıyordu. Ben bu hesabı sorarım. Gelsin çıkartsın kızını." Levent arkasını dönüp karakol bahçesinden çıkacakken Gökalp var gücüyle bağırdı. "Annem olsa böyle mi yapardı? Hadi dayı de ki evet böyle yapardı. Eline geçen ilk fırsatta intikam alırdı de. Yapmazdı biliyorsun. Senden intikam aldı mı? Almadı. Madem bir şey yapacaktın adamın düşmesini beklemeseydin zamanında yapsaydın. Yapmadın. Şimdi annenim yokluğunu fırsay bilip saldırman adil mi? Hem kendisine bile saldırmıyorsun dayı. İçerdeki adamın kızı. Kan davası mı bu?"

Babamın Sırrı (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now