Bölüm-4

699 106 47
                                    

Merhaba;

Herkese iyi okumalar. Yıldızlarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum.  Görüşmek üzere


Gülşah'ın en övündüğü konu çocuklarını çok iyi tanımasıydı. Hep insanları izlemeyi sevmişti. Aslında buna hep demek doğru olmazdı. Uğur'u tanıdığı günden itibaren insanları izlemeye başlamıştı. Çünkü onu anlamak için izlemek zorundaydı. Önce ona dikkat kesilmişti, sonra diğer insanlara.

İnce kahve fincanını dudaklarına götürdü. Yüzünde kaygısız bir gülümseme vardı. O gülümseme en istemediği sorulara karşı savunma duvarıydı. "Nerden çıktı Şafak şimdi bu soru? Babanla nasıl tanıştığımızı biliyorsun." Şafak iç çekti. Detayları hiç bir zaman anlatmamışlardı. "Hiç bir şey bilmiyorum anne. Allah aşkına anlatsana ne var bunda?"

Gülşah göz ucuyla kızına baktı. Durduk yere sorular sormazdı Şafak. Babasına hayran bir kız çocuğu olarak öğrenmek istediği bir şeyler olduğunu hissediyordu. Uğur bir şeyler söylemişti belki. Oysa Gülşah hiç anlatmak istemiyordu. Elini havada boş ver der gibi salladı.

"Çok özel bir şey yok. Bursa'dan komşuyduk. Yani çiftliklerimizi komşuydu. Ben Londra'dan dönünce ailelerimiz bizi tanıştırmak istediler. Sonrada hoşlandık birbirimizden evlendik."

Şafak dudak büktü. Çantasından defteri çıkartıp sayfalarını karıştırdı. Babasının yazdıklarını bulmak ister gibiydi. Aslında o hatıra zihninin derinlerinde yer etmişti bile. Ama annesini ikna etmek için defteri çıkarttı.

"Vallaha babam öyle anlatmıyor anne. Seni çiftliğe davet etmiş sonra gece odasına filan gitmişsin."

Gülşah dudağını ısırıp gülmeye başladı. Yaşananların birinci elden tandığı kendisiydi. Gerçekleri o biliyordu. Kendinden emin adımlarla yürüdüğü yolları ondan başka bilen yoktu.

"Özel hayat diye bir şey var kızım. Ver bakayım ne yazmış."

Şafak defteri kapatıp çantasına koydu. Annesine babasının defterini göstermemesi gerektiğinden emindi. Okudukları babasıyla arasında kalması gereken şeylerdi. Annesi o defterde yazanları bilse kimbilir nasıl üzülürdü.

"Onun ne yazdığını boş ver. Sen anlat bakalım neler oldu? Ben senden dinlemek istiyorum."

Gülşah eski bir hatırayı canlandırdı kafasında. Çiftiliğe davet edildiğine ne kadar çok sevinmişti. Uğur'u gördüğü ilk anda beğenmişti. Uzun boyu, koyu renk saçları ve rengine hiç bir zaman karar veremediği gözleriyle etkileyici bir adamdı. Onda Londra'daki erkek arkadaşlarında olmayan bir hava vardı. Enerjisi bambaşkaydı. Nazikti ama bir sertlikte vardı hareketlerinde. Belki yemek boyunca onunla biraz ilgilense bu kadar çekici gelmezdi ama herkese davrandığından hiç farklı davranmamıştı Gülşah'a. Hatta herkesten biraz daha soğuk, uzak bir duruşla bakmıştı. O ilk görüşmeden 3 gün sonra İstanbul'da bir öğle yemeği yemişlerdi. Daha doğrusu babasının ricasıyla Uğur onunla buluşmuş İstanbul hakkında konuşmuşlardı.

Çok begenmişti onu. Çok yakışıklı, çok güçlü bir adamdı. Kendinden çok emindi. Gülşah'tan etkilenmemiş görünüyordu. İşte bütün bunlar ve belki biraz daha fazlası Gülşah'ın Uğur'a doğru akıp gitmesini sağlıyordu. Onunla yanyana görülmek istiyordu. Hem öyle yakışıyorlardı ki birbirlerine. Uğur'dan bir işaret bekledi. Telefon numarasını aldı, kendi numarasını verdi. Hevesliydi. Kendinden, güzelliğinden, aranacağından çok emindi. Bir kaç gün sonra bir akşam yemeğinde onu başka bir kadınla gördüğünde ne kadar çok üzülmüştü.

"Tanıştıktan bir süre sonra beni çiftliğe davet etti. Herkes çift olarak gelecekmiş o da beni davet etmek istedi. Bende beğenmiştim babanı kabul ettim."

Babamın Sırrı (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now