Bölüm-15

1K 113 105
                                    

Hasan Ali Toptaş / Yalnızlıklar Sayfa 99

Bu yüzden, her aşkın gerisinde

bir kuraklık vardır

ve her aşk

büyüler kendini başkaldırısıyla.

Sonra aşkın,

çırılçıplak kalan 

ya da kendini öyle hisseden bir ben'i

biz'le örtmek gibi

gizli bir görevi vardır

Aşklar ki ah aşklar,

yalnızlığımız kadardır.



Uğur Kılıçoğlu'nu cenazesi çok kalabalıktı. Son iki bucuk yıldır her şeyden elini eteğini çekmiş olmasına rağmen cami avlusu, gelen kalabalığı kaldıramakta zorlandı. Saf tutan ya da helallik veren herkesin bu işi gönülden yapıp yapmadığını anlamak mümkün değildi. Ama Gülşah yine de gelen kalabalıktan memnundu. Gerçi Uğur olsa bunu umursamazdı ama Gülşah kalabalığı gördükçe mutlu oluyordu. Bu hem kocasına hem ona gösterilen bir saygı gösterisiydi onun için. Gözleri cami avlusunda her şeyin doğru şekilde gidip gitmediğini anlamak için dolaştı.

Erdemir ve Alptekin tabutun başında duruyorlardı. Büyük gelini Banu bir tarafında, Şafak diger tarafındaydı. Birazdan cenaze namazı kılınacaktı. Kalabalıkta tanıdık yüzler ve hiç tanımadıkları yanyana duruyordu. Gelen herkesin gögüsünde Uğur'un sağlıklı günlerinden kalma, yakışıklı bir resmi vardı. Yanındaki genç adamın gögüsüne Uğur'un resmini takdığı Levent'i kalabalığın içinde hemen fark etti. Hala uzun boyluydu. Hala dik duruyordu. Hala Uğur söz konusu olduğunda çatık kaşlarla bakıyordu. Gögüsüne takılan resme tiksinerek baktı.

Yanında genç bir çocuk daha vardı. Kendi çocuklarından biraz daha küçüklerdi. Galiba Şafak'la yaşıtlardı. Çocuklardan birinin siması çok tanıdık geliyordu. Tanıdık çocuk Levent'in yanından ayrılıp onlara doğru yürüdü. Yüzünde yumuşak bir ifade ile Şafak'ın önünde durdu. Yanındaki Banu'ya ve kendisine ufak bir baş selamı verdi. Şafak'a biraz daha yakındı. Sesini duyurmak ister gibi ona doğru eğilmişti. Genç çocuk "Başın sağ olsun" dedi. Şafak o gün kaçınca defa verdiğini saymadığı aynı yanıtı verdi. "Dostlar sağ olsun" Annesinin yanında daha başka bir şey sormak istemedi. Oysa Levent Bey'in gelişini de sormak istiyordu. Oh oldu demek için mi gelmişti acaba? Yoksa gerçekten o defteri kapatmış mıydı?

Gökalp geldiği gibi dönerken Şafak arkasından bakıyordu. Onun bu cenazedeki varlığını anlamaya çalışıyordu. Gülşah, Şafak'ın elini sıktı. "Ufuk'un oğlu mu?" dedi. Şafak, Ufuk'un kim olduğunu hatırlayamadı. "Anne, Şafak'ın oğlu" diyebildi sesini iyice kısarak. Gülşah tepki vermedi. Sadece o tarafa baktı. Şafak'ın oğlu değil demek istedi. Onun hiç çocuğu olmadı demek istedi. En azından bir yerde ondan daha iyi olduğunu haykırmak istedi ama bu çok zavallıca görünüyordu gözüne. Derin bir nefes alıp söylemek istediği her şeyi yuttu. Bu defteri kapatacaktı yakında. Tamamen kapatacaktı.

Cemaatin toplanmasını beklerken bir gözüyle Erdemir'i izledi. Onun babasının tabutuna öfkeyle bakmasını, sonra bakışlarının yumuşamasını, elinin tabutun üzerinde sanki okşar gibi dolaşmasını, sonra o elin sanki yasak bir şey yapmış gibi yumruk olmasını izledi. Erdemir'in babasıyla ilgili fikirleri çok uzun zaman içinde oturmuşken şimdi yine kafası karışmıştı işte. Yine konuşacaktı küçük oğluyla. Ona babasını tekrar tekrar anlatacaktı. İyi bir baba olduğuna ikna edecekti Erdemir'i. Derin bir nefes aldı.

Babamın Sırrı (TAMAMLANDI)Kde žijí příběhy. Začni objevovat