8.Bölüm ''Dikiş''

9.3K 663 101
                                    

Ellerim Baran'ın saçlarında hala öylece duruyordum. İçeriden benim için bağırışları duysam da görmezden geldim. Şu an ne sikim oluyorsa oluyordu, hiç de umrumda değildi. Umrumda olan tek şey Baran'ın ıslanmış gözleriydi.

Hafize teyze de içeriye - bağırışların döndüğü yere- giderken kısa bir bakış attım. Elif sakinleşmiş, elinde bir bardak tutuyordu. Getir dercesine boş elimi uzattım. Bardak ellerime ulaşır ulaşmaz Baran'a döndüm. ''Doğrul hadi, su iç biraz.'' Fısıltımı duymadı mı yoksa duymamazlıktan mı geldi bilmiyorum ama gözlerini iyice kapattı. "Hadi Baran." Israrla elimi sırtına koydum ve omuzlarından kaldırdım onu.

Göz kapakları hafif aralanmıştı, bana baktı. Gözleri kıpkırmızıydı. O güzel ela gözlerin yerinde yeller esiyordu. Yutkunup gözümü kaçırdım. Travmasını ben mi tetiklemiştim bilmiyordum ama vicdan azabından kavrulduğum kesindi.

Kurumuş dudaklarına yaklaştırdım bardağı. Sadece bir yudum aldı ama hiç içmemesinden iyidir dedim kendi kendime. Geri yatağa uzanmasını sağlarken ellerim saçlarına gitti, ufak ufak okşadım. Dokunmak konusunda tereddütlerim olsa da şu an dokunmamak daha kötü bir seçenek gibi geliyordu.

Onu inceledim yavaş yavaş dokunurken. Eskiden her dokunuşumda kasılan çocuk şimdi hiçbir tepki vermiyordu.

"Oğlum gelsen iyi olur." Hafize teyze kapıya gelmiş bana sesleniyordu. Kafamı sallayıp Baran'ın yanından kalktım usulca. Gözleri kapalı, cenin pozisyonunda yatıyordu hala.

Hafize teyzeyi takip ederken ayaklarımda hala ayakkabılar olduğunu gördüm. Kadına durduk yere iş çıkartmış olmuştum. Halimden utandım.

Turgut tebrikler sana, gerçekten...

Bıkkın şekilde nefesimi bıraktım. Kapının önünde Baran'ın babası benden bayağı kısa esmer bir adamla tartışıyor gibiydi.

" Doktoru bu işe bulaştırmanıza izin vermeyeceğim." Baran'ın babasının sesi çok netti. Anlamaz şekilde kaşlarımı çattım. "Sorun nedir ?" diyip yanında durdum adamın. Elini koluma atıp çekiştirmeye çalıştı. "Bizimle geliyorsun." Adamın aşırı şiveli sesiyiyle konuşmakla kalmamış kolumu sıkması da artmıştı. Kolumu ellerinden çektim. Dayak fobim var diye ellerimin armut toplamadığını görecektik bu akşam sanırım.

  "Tam olarak ne için?" Kaşlarım çatılı sert sesimle ilk defa konuşuyordum.

"Yaralımız var. Kurşun sıyırdı ama dikişlik." Elini tekrar koluma attı. "Yani bizimle geliyorsun." Adamın yüzüne baktım. Siyah saçları  koyu gözleri ve uzun sakallarıyla belalı biri gibi gözüküyordu. Tam kolumu elinden kurtaracaktım ki kolum ellerinden çekildi ve bedenim bir bedenin arkasına alındı. Olayın şaşkınlığıyla bakarken, neredeyse Baran'ın ensesine değen burnuma buram buram portakal kokusu doldu.

Fark ettiğim şeyler içim ezildi. Baran titriyordu. Soğuktan olduğunu da hiç sanmıyordum.

Sadece sert sert adama bakıyordu. Adam Baran'ın gelişiyle biraz ürkse de geri çekilecek gibi durmuyordu. "Doktor değil mi? Birini ölüme mi gönderecek?" Kaşlarımı çattım. "Düzgün şekilde gelseydiniz şu an hastanın yanına gidiyor olurduk! Eşkıya mısınız siz?" Sonlara doğru sesim yükselirken adam alayla güldü. "Nereden bildin süt çocuğu?" Pis sırıtışıyla dişlerimi sıktım. Hasta kim olursa olsun yardım etmekle yükümlüydüm. Benim mesleğim buydu.

"Gerekli malzemeleriniz var mı?" Adam kafa salladı. "Böyle gelemem, ondan bekleyin biraz." Dediklerim Baran'ın hoşuna gitmemiş olacak ki kafasını bana çevirdi. Bakışları yapma diyordu ama göz göre göre kan kaybından adamın ölmesine neden olmak istemiyordum. Özür dilercesine baktım gözlerine.  Yüzü hala kırmızıydı ve hala ıslaklıklar bulunuyordu yüzünde. Ama kriz anından daha iyiydi. Kendini zorladığına emindim.

NEFES BİLE ALMADAN (GAY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin