Bölüm 15: ZİNCİR

33.8K 1.6K 47
                                    


Bölüme başladığınız tarihi ve saati buraya yorum olarak bırakabilirsiniz!

Bölüm Şarkısı: Nightcore - Of These Chains

***



Bölüm 15: ZİNCİR

"Buranın yemekleri oldukça güzeldir, burayı keşfettiğimde şirkette işe yeni başlamıştım," dedi Mert önümdeki sandalyeyi oturabilmem için çekerken. Gülümseyerek sandalyeye oturdum ve ellerimi kare masanın üstünde birleştirerek, "O zaman önerebileceğiniz güzel yemekleri de vardır?" diye bir soru yönelttiğimde gülümseyerek başını salladı ve "İkimiz için de sipariş veririm siz rahatınıza bakın," dedi ve masadan kalktı.

Geldiğimiz yer Kadıköy'ün içlerinde kalan, şirkete yakın küçük bir yemek eviydi. Mutfaktan yükselen kokular şimdiden karnımın guruldamasına neden olmuştu. Etrafa göz gezdirmeye karar verdiğim sırada, kapının açıldığını haber veren tıngırtıyla kapıya döndüm ve Rüya ile Berk'i gördüm. Şaşkınlıkla onlara bakakaldığımda Berk beni görmezden geldi fakat Rüya göz kırparak bana sırtını döndü ve çaprazımdaki masaya oturdu.

Derin bir nefesi yavaşça verdiğimde içimdeki huzurda nefesimle birlikte uzaklaşıp gitmişti. Aras bana güvenmiyordu, benim de kaybedeceklerim olduğunu bile bile güvenmiyordu. Belli belirsiz bir 'Hıh,' sesi içimde yankılandığında Mert masaya oturdu ve "Buranın dürümleri meşhurdur," dedi. Cümlesiyle birlikte aklıma Ekrem'in beni Zurna'cıya götürmesi gelmişti. 70 santim uzunluğunda tadı harika olan bir dürümdü ve içimden bir ses, burada da onu yiyeceğimizi söylüyordu.

"Beni öküz gibi görmeyin ama size burada önerebileceğim en güzel yemek Zurna," dediğinde gülerek başımı iki yana salladım.

"Umarım 70 santimden kısa söylemişsinizdir, yoksa o zaman bende kendimi öküz gibi hissedebilirim," dediğimde Mert gülerek, "Kız kardeşimi geçen hafta buraya getirdiğimde suratıma su atmış ve beni masada bırakıp gitmişti," dedi rahatlayan bir sesle.

Gülümseyerek, "Dünkü girişinizi affetmek için buradayım, kız kardeşiniz gibi yapamam," diyerek gülümsemeye devam ettim. Mert bir süre beni tartarcasına inceledikten sonra, "Beğenmediyseniz başka bir yere geçebiliriz," dedi. Başımı iki yana sallayarak, "Aslında böyle sade bir yere geldiğimiz için çok daha rahatım," diyerek etrafıma bakındım.

"Güzel..." diye mırıldandığında, gözlerimi Mert'e diktim. Ne konuşabileceğimi bir türlü kestiremiyordum, konu açmak ve sohbet etmekte pek de iyi olduğum söylenemezdi. Sandalyeye sırtımı yaslayarak Mert'e bakmaya devam ettim. Bir süre mavi gözleri yüzümde gezindikten sonra gülümseyerek, "Annenize çok benziyorsunuz," dedi.

Buruk bir gülümseme dudaklarıma yerleştiğinde, "Son zamanlar herkes böyle söylüyor, sanırım şirkettekiler babamı görmediklerinden olsa gerek..." dedim ve derin bir nefes aldım.

Yüz şeklim ve saçlarımın rengi haricinde annemle pek benzemiyorduk. Anneme en çok Ulaş benziyordu. Burnu, ağzı, göz renginin tonu... Her şeyi ile annemi andırıyordu, tabii ki erkeksi hatları da vardı. Çıkık elmacık kemikleri ve babamdan aldığı koyu çatık kaşları onu oldukça sert gösteren birkaç ayrıntıydı. Bense yumuşak yüz hatlarım haricinde en çok babamdan fiziksel özellik almıştım. Deniz yeşili gözlerim babamın ela, annemin yeşil gözlerinin karışımı gibiydi. Tonunu çözemediğim kumral saçlarım ise annemin saçlarının birebir aynısıydı. Kemikli ellerim, burnum, ağzım ve çene yapımsa neredeyse babamla birebir aynıydı.

YERALTIWhere stories live. Discover now