Bölüm 17: KÛRA

29.3K 1.5K 97
                                    


Bölüme başladığınız tarihi ve saati buraya yorum olarak bırakabilirsiniz!

Resim: Hades ve Persephone'un ilk karşılaşması.

***



Bölüm 17: KÛRA

Bir haftanın sonunda, Yeraltı'ndan çıktığımızda şaşkınlık bedenimi ele geçirmişti. Soğuk bir rüzgâr açıkta kalan tenimi yalayıp, yüzümde karıncalanma etkisi yaratırken yüzüme eklenen istemsiz sırıtışa engel olamamıştım. İstanbul, beyaz gelinliğini giymiş ve tüm ihtişamı ile göz kamaştırıyordu.

Kar yağdığı zaman neden sevinirim bilmem, belki de bembeyaz karlar İstanbul'un karanlık ara sokaklarını kendi pak rengine bürüdüğünden kendimi huzurlu hissettiğim içindir çünkü bir süreliğine dahi olsa her yer beyaz ve aydınlık oluyordu.

Kollarımı kendime sararken yüzümdeki şapşal sırıtışla birlikte Aras'a döndüm. O ise düz bir ifadeyle beni izliyordu. Yüzüne düz bir ifade hâkim olsa da bakışlarında anlam veremediğim bir güzellik vardı, hem de etrafın güzelliğini yok edecek kadar. Siyah gözleri, bembeyaz karların yansıması ile bulutlu bir geceyi anımsatıyordu ve o... İlk defa gözüme masum ve dikkat çekecek kadar güzel gelmişti.

"Kar yağıyor," dedim şaşkınca, sesimde ise çocukça bir neşe vardı. "Çocuk gibi kar yağdığına mı seviniyorsun?" dediğinde gözlerimi pörtleterek ona baktım ve birkaç adımda karşısında dikildim. "Kar yağdığında birçok kişi sevinir çünkü okullar tatil oluyor," dedim içimdeki tüm neşeyi söndürdüğü için bıkkınlıkla.

"Sokakta yaşayan insanların buna sevindiğini pek sanmıyorum," dediğinde haklı olduğunu biliyordum ama içimde yükselen inkâr isteğini bastırmakta da güçlük çekiyordum çünkü onlar için elimden hiçbir şey gelmiyordu. Dışarıda kalanlara özel bir yer açacak kadar gücüm yokken onları düşünmek, onlar için üzülmek bana aşırı yapay geliyordu. Duygu, eyleme dönüştüğünde gerçek olurdu ancak. Bu yüzden, bende düşünmemeyi seçenlerdenim. Hoş, biri gelip benden yardım istese her hangi bir devlet kuruluşuna götürebilir ve bu soğuktan korunmasını sağlayabilirdim ama şimdi, Aras'ın söyledikleriyle düşüncelerimin yeniden üzüntüye boğulmasını istemiyordum.

Bu yüzden söylediklerimle birlikte konuştuğumuz konudan epeyce bir uzaklaştık. "Bana bir gün ver, bir gün boyunca kendim olmak istiyorum," dedim. Mert'e rol çekmeden önce kendi hayatıma, kaldığı yerden bir günlüğüne de olsa devam etmek istiyordum.

Aras'ın kaşları hafifçe çatıldığında 'hayır' demeye hazırlandığını anlamıştım. "Lütfen, bak Hades bile Persephone'a bir dönem boyunca yeryüzüne çıkış hakkı tanımış," diye ısrar ettim. Bu seferde yüzüne muzip bir gülümseyiş eklenirken, "Persephone," dedi. Kaşlarımı kaldırıp ona bakarken bir günü bana vermesi için içten içe dua ediyordum.

"İstanbul bir Yeraltı'na sahip ve yakında da başına ben geçeceğim. Verdiğin örnekten yola çıkarsak eğer, bu durumda ben Hades'im, sen de Persephone. Eh, mitolojiye bakarsak Persephone kış vakti, kocasının yanında durur," dediğinde ağzım şaşkınlıkla açılmıştı.

"Bazen aklının nasıl çalıştığını merak ediyorum..." dedim şaşkınlıkla, bu örneği verirken aklımdan geçen tek şey bana bir gün vermesiydi. Böyle başlı başına efsaneyi hiç düşünmemiştim.

Başımı kaldırıp doğrudan gözlerine baktığımda, bir anda kendimi kaybolmuş gibi hissetmiştim. Ondan uzakta geçirdiğim bir hafta sessiz, sakin ve olaysız geçmişti ama fazlasıyla bilgi doluydu. Aras hakkında beklediğimden çok daha fazlasını duyup öğrenmiştim, hatta Boğa Ayşen'le arkadaş olup birkaç büyük iş adamıyla Aras'ın dedikodusunu bile yapmıştım ama şimdi karşısında gözlerine bakarken düşünebildiğim tek şey annemin söyledikleriydi.

YERALTIWhere stories live. Discover now