Bölüm 24: TUTSAK

32.9K 1.5K 133
                                    

Bölüme başladığınız tarihi ve saati buraya yorum olarak bırakabilirsiniz!

Bölüm Şarkısı: Nightcore - So Damn Easy

***


Bölüm 24: TUTSAK

Olayın gerçekleşme hızını kavrayabilmek için buz gibi zemini yanağımda hissetmem gerekmişti. Arkamdan gelen birisi enseme indirdiği yumruğuyla beni yere sermiş, anlık şokla hareket edemez hale gelmiştim. Kollarım sırtımda birleştirilirken, benimle aynı muameleyi gören Mert'e şaşkınlıkla bakakaldım.

Kollarım biraz daha büküldüğünde, sağ alt karın bölgemdeki dikişlerin sızlaması elimdeki bıçak yarasının sızısına eklenmişti. Arkamdaki adam beni ensemden tutup da ayağa kaldırdığında, gözlerim hâlâ daha Mert'in üstündeydi.

"Abi!" dedi, sesi boğazından zorla çıkmış gibiydi. Muhtemelen yüz üstü yere yatırılıp, iki kişi üstüne baskı yaptığı için daha yeni yeni iyileşmeye başlayan yaraları sızlıyordu. "Bırak onu!" dedi, yüzü kıpkırmızı olmuş alnındaki damarlar belirginleşmişti.

"Şu işe yaramaz kardeşimi götürmeniz gereken yeri biliyorsunuz, ayrıca doktor çağırın onun için ve kızı da götüreceğiniz yer belli..." diyen Mete karşıma geçerek elini yanağıma koydu ve "İhanet nasıl bir duygu?" diye sordu.

"Çünkü siz Hazarlar ihanet etmeyi çok etmeyi bilirsiniz."

***

Yüzüme çarpan suyla gözlerimi araladığımda başta her şey bulanık görünmüştü gözüme, daha sonra etraf netleşmiş ve elinde kova tutan kişiyi görmüştüm. Tamer.

Belli belirsiz alaycı bir sırıtış yüzüme yerleştiğinde bacak bacak üstüne atarak sırtımı sandalyenin sırtlığına iyice yasladım. Gövdem ve kollarım dışında bağlanan bir yerim olmadığı için ayaklarımı istediğim gibi hareket ettirebiliyordum. "Deniz Hazar... Bu ne güzel bir sürpriz," diyen Tamer'in yapay gülümsemesine aynı sahtelikle karşılık verdim.

"Bende acınası pislik nerede kaldı diyordum," diyerek sırıttığımda Tamer'in yüzü kasıldı ve gözleri kısıldı. "Laflarına dikkat et ufaklık, şu an seni öldürebilirim," dediğinde daha da fazla sırıtmaya başladım. "Gerçekten mi? Yapabilir misin?"

Ya deliydim ya da başıma aldığım darbeyle cesaret tüm bedenimi sarmıştı. Karşımdaki adam bir şarjör dolusu mermiyi Tanem'in içinde bulunduğu eve boşaltan kişiydi ve şimdi gerçekten beni öldürüp öldüremeyeceğini tartışıyorduk. Beni Mete'nin tek bir emriyle öldürebilirdi.

"Gerçekten... Bunu yapabilirim, hem de en yavaş, en acı dolu haliyle," diyerek öne eğildiğinde yüzlerimiz aynı hizaya geldi. Yakınlığı tenimde karıncalanma hissi uyandırırken Aras'ın söylediklerini hatırlayarak hareket etmedim ve gözlerimi Tamer'in ela gözlerine diktim.

Turuncu saçları ışıktan dolayı bakır rengine bürünmüş çilleri ise hiç yok denecek kadar kaybolmuştu. Fakat ela gözlerindeki o hissizlik hiç değişmemişti. Hâlâ bomboş bakıyor ve ne hissettiğini açığa çıkartmıyordu. Dudakları düz bir çizgi şeklinde duruyor, yapay gülümsemelerinde bile çok fazla kıvrılmıyordu. Fazla kasıntı ve yapaydı.

"Sen nasıl bu kadar önemli bir şeyin girişi olabilirsin ki?" diye sorduğunda dudağımın sağ tarafı yukarı kıvrıldı. Kendimden emin bir sesle, "Sanırım mantık ve zekâyla," diyerek cevapladım onu. Oysaki nasıl bir şey için anahtar olduğumu dahi bilmiyordum, şu an sadece boş konuşarak kendimi teselli ediyordum.

YERALTIWhere stories live. Discover now