4. Bölüm " Özgür mü?"

213 13 33
                                    

DÜNYA MARAL...

Telefonumun sesiyle gözlerimi denizden çektim. Çantamdan çıkardığım telefondan arayanın Akgün olduğunu gördüm. Yanımdaki adam ise her zamanki gibi denize bakmaya devam etti. 

Hemen aramayı cevapladım.

"Efendim."

"Alo Dünya neredesin hala sahilde misin?"

"Evet hala sahildeyim gideceğim birazdan."

"Seni almamı ister misin?"

"Yok sağ ol kendim dönerim."

"Tamam görüşürüz o zaman."

"Görüşürüz."

Telefonu kapattım ve artık gitmem gerektiğine karar verip  ayaklandım. Anlayacağınız üzere yanımdaki adam kılını dahi kıpırdatmamıştı. Yine de vedalaşmak istedim.

"Ben gidiyorum. Güzel bir konuşmaydı(!). Hoşçakal."

Ne kadar saçma konuşmuştum ben öyle. Şaşırsam da bana cevap verdi. "Seni arayan kişiye neden kendim giderim dedin?"

Sorduğu soruya şaşırmıştım. Benimle alakalı merak ettiği şeyler olması hoşuma gidiyordu. Gülerek cevapladım.

"Çünkü kendim gidebilirim."

Hem otobüse de binmeyecektim bu sefer. Yürüyerek gitmek istiyordum. Temiz havayı içime çekerek, ter kokusunu değil.

"Bu saatte?"

Yapacak bir şey yoktu. Mecburen gidecektim. Akgün'ün teklifini kabul edebilirdim ama sabah zaten beni bırakmıştı. Tekrar buraya gelmesine gerek yoktu.

Havanın karanlığı gözümü korkutmuyor değildi ama yine de kendim gidebilirdim. Tabi bu rahatlığımın çantamdaki biber gazıyla da alakası vardı. Restoranda davet ya da kutlama olduğunda çok geç saatlerde eve yürüme döndüğüm oluyordu.

Dönüp sorusuna cevap verdim.
"Daha önce yürümediğim bir yol değil. Formalite icabı bu tarz sorular sormak zorunda değilsin. Umrunda olmadığımı biliyorum...beyefendi. "
Kaşlarını havaya kaldırıp beraberinde ayağa kalktı. Ellerini cebine sokup kafasını gökyüzüne kaldırdı

.
"Keyfin bilir. Umurumda olmadığını anlamana sevindim. " dedi ve ilerlemeye başladı. Sinirle soluyarak arkama döndüm ve ters yöne doğru ilerlemeye başladım. Hava cidden çok karanlıktı ama az önceki cesur tavrımla dönüp ondan yardım isteyemezdim. İçimden dua ederek ilerlemeye başladım.

 
Eve varmama bir sokak kala duyduğum adım sesleriyle kalbim hızla çarpmaya başlamıştı. Elimi her ihtimale karşı çantama sokup biber gazını kavradım. Adım sesleri net duyulmaya başlayınca omzumun üstünden geriye doğru baktım.

 Gördüğüm siyah gölgeyle korkum artmış, yürüyüşüm koşmaya dönmüştü. Koşarken bir yandan arkama baktığım için ayağımın takılmasıyla kaldırımın yanına düştüm. "Kahretsin ! " diye mırıldanarak ayağa kalkmaya çalışıyorken karşımda gördüğüm kişiyle donakaldım. 

 Elini uzatmış tutmamı bekliyordu. "Bir daha uzatmam. " dedi sert bir ses tonuyla. Buz gibi, topraklanmış elimi büyük avucunun içine bıraktım. "Ödüm koptu. Takip ediliyorum sandım. Hem sen farklı bir yöne yürüyordun burada ne işin var ? " diyerek kaşlarını çatan taraf ben olmuştum. Başını yine yukarı kaldırıp nefes verdi.

 
" Allah'ın yolunda yürümemin de hesabını mı soruyorsun ? " dediğinde sinirden ölmek üzereydim. Kafamı sağa sola çevirip sabır diledim. Kaşlarımın üstünde uzun parmaklarını hissedince sinirim kendini şaşkınlığa bırakmıştı. Kaşlarımı düzeltip fısıldadı. 

Gecenin ParıltısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin