yirmi

871 83 76
                                    

Harry, karton bardaktaki sıcak kahvenin etrafındaki parmaklarını biraz da sıkılaştırarak gözlerini birkaç adım ötesindeki bankta oturan ve arkadaşıyla hararetli bir konuşmaya dalmış olan gençten uzaklaştırdı. Ne hakkında konuştuklarını bilmiyordu fakat yüzündeki ifadeye dayanarak bazı tahminlerde bulunabilirdi. Mesela şu an onu öldürmek için kusursuz bir plan yaptıkları olasılığı hiç de az değildi. 

Aklı istemsizce olanlara kayıp duruyordu. Louis onu herkesin gözü önünde küçük düşürmüştü. Evet, kabul ediyordu ki hak etmişti ama egosu hâlâ bunu sindiremiyor ve sürekli bir şey yapması gerektiğini ona fısıldıyordu. Kimse onu bu duruma düşüremezdi. 

Sağ eliyle gözlerini ovup derin bir nefes aldı. Etrafında kendisini izlediğinden emin olduğu birçok insan vardı. Bazıları ona hayranlıkla bakarken, bazıları ise korkuyla yüzünde göz gezdirip hemen bakışlarını kaçırıyorlardı. Hatta öyle ki fısıldaşmalara kulak verirse rahatlıkla duyabilirdi. 

İtiraf etmek gerekirse ondan korkmaları onu kötü hissettirmiyordu. Tam tersi memnun ediyordu, güç sahibi olduğunu ona hatırlatıyordu ama şu an bu durumdan pek de hoşnut değildi. Aklı başka yerdeydi ve biraz daha kendi kendine ne yapması gerektiğiyle ilgili tartışmaya devam ederse fikrini her an değiştirebilirdi. Bu yüzden arkadaşına döndü. 

''Hiç esmerle konuştun mu?''

Liam, başını telefonunun büyük ekranından kaldırıp oldukça rahat bir şekilde ona bu soruyu yönelten arkadaşının suratını ciddi mi diye inceledi. Kafası karışmıştı. 

''Ne?''

Harry elindeki bardaktan bir yudum aldıktan sonra, ''Zayn'den bahsediyorum. Onunla hiç konuştun mu dün olanlar hakkında?'' dedi.

Liam'ın kaşları havalanırken dudaklarından da alaycı bir tıslama kaçtı. 

''Zayn'i kast ettiğini anladım ama neden benimle konuşacağını düşündün onu anlamadım. Geçen gün seninkini gayet iyi duydun H. Seni tehdit etmekle kalmadı aynı zamanda benim de arkadaşından uzak durmamı söyledi.'' 

Harry sabırsıza ayağını sallarken sordu. 

''Ve sen de buna uydun. Çünkü?''

Liam omuzlarını bıkkınlıkla düşürürken, ''Bak dostum gerçekten ne istediğini bir türlü kavrayamıyorum. Ona,'' bir süre sessiz kalıp doğru kelimeyi bulmaya çalışırken Louis'yi izledi. ''...Ona iyi davranmıyorsun. Michael'ın ona bulaşmasına göz yumuyorsun. Sürekli kendinden itiyorsun ama diğer yandan da notlar yazıyorsun. Uzaktan izliyorsun ve zarar görmemesi için elinden geleni yapıyorsun. Hatta bazen elinden gelmeyeni de. Harry, ondan hoşlanan iki kişiyi korkutup kaçırdın. Gerçekten durman gerektiğini düşünmüyor musun? Sadece git ve ona ne hissettiğini söyle. Ne olacağını sanıyorsun ki? Seninle dalga geçip reddedeceğini falan mı?'' 

Liam, yeşil gözlerdeki ateşi görebiliyordu fakat bu onu korkutmaya yetmedi.

''Hiç bana şu 'kafanı koparırım' bakışını atma. Sen de söylediklerimin doğru olduğunu biliyorsun.''

Harry'nin öfkesi her an biraz daha büyüyordu. Damarlarından kan yerine ateş geçiyormuş gibiydi ve vücudu yanıyordu. Liam bunun farkındaydı ama devam etti.

''Ama evet sanırım bir çekincende haklı olabilirsin. Dünden sonra seni yüksek ihtimal reddeder ve kıçına tekmeyi basar.''

Sinirlerini yatıştırmak amacıyla gözlerini kapayarak başını bankın arka kısmına yasladı ve sadece Louis'nin o ince meleksi sesini hatırlamaya çalıştı. 

Bir süre sonra daha sakin bir şekilde konuşmaya başladı. "Ben ona aşık oldum, Liam. Şüphe yok ve bu aşk beni sürükleyip bir yerlere götürmeye çalışıyor, daha iyi bir insan olmam gerektiğini hatta onun için en iyi versiyonum neyse o olmam gerektiğini söylüyor; öyle güçlü bir akıntı ki ondan kendimi korumam da neredeyse imkansız. Artık dönüş yok. Yanıp kül olsam da, yok olup gitsem de vazgeçemem.'' 

Liam, konuşmanın gidişatının ciddiyetiyle telefonunu kilitleyip cebine attı. Merakla arkadaşına dönüp onunla yüz yüze bakacak şekilde oturdu.

''Tamam da, neden? Neden sadece tüm bu şeyleri bir kenara bırakıp onunla konuşmayı denemiyorsun?''

Yeşil gözlerde daha önce sıklıkla görmediği bir duygu gelip geçti fakat Liam bunu yakalayabilecek kadar şanslıydı. Dudakları şaşkınlıkla aralandı. Geçmişten gelen bir hayaletin yüzü belirdi zihninde. İnanamamazlıkla sordu.

''Onun yüzünden mi?''

Sesi öyle kısık çıkmıştı ki bir an arkadaşının duyup duymadığından bile emin olamadı. 

Daha önce aklının ucundan bile geçmemişti. Dostum dediği, birlikte büyüdüğü adamı etkileyen olayı sıradan olarak adlandırıp unutabilmişti. Buna Harry'nin genelde çizdiği duygusuz imajı neden olmuş olabilirdi belki ama bu kendini kötü hissetmesine engel olmaya yetmedi. 

Harry alaylı bir tonla konuşurken sesindeki saklı acıyı Liam'dan gizleyememişti. 

''Kabul edelim, bazı insanlara güvenmek büyük bir aptallıktı.''

Harry kesinlikle üzgün değildi ya da geçmişte her ne yaşadıysa artık umurunda bile değildi. Her şeyi atlatmıştı. Sadece aynı hatayı yeniden yapmamak için bazı şeylerden emin olması gerekiyordu. Duygularının karşılıklı olmasını beklemek zorundaydı. 

İkisi de sessizliğe gömülmüştü bu kelimelerden sonra. Tek fark Liam uzaklara dalmış artık çok net anımsamadığı olayları yeniden hatırlamaya çalışırken; Harry gözlerini, artık yüzünü güneşe dönüp gözkapakları mavi irislerin üzerini örtmüş derin nefesler alıp rahatlamaya çalışan Louis'ye dikmişti. 

Pantolonunun arka cebinden çıkardığı kağıdı Liam'a uzattı ve ''Ben onunla konuşurken bunu Louis'nin dolabına bırakabilir misin?'' diyerek bir ricada bulundu. 

Liam ikiletmeden arkadaşının elindeki avuç içi boyutundaki kağıdı ve içine gizlenmiş diğer bir resmi aldı ve söyleneni yapmak için okula doğru ilerledi. 

Harry de ayaklanıp ağır ağır Louis'ye doğru yürüdü. Ne söyleyeceğini dün akşam uzun uzun prova etmişti. Girişi, davranışları ve özrü.. Evet, özür dileyecekti ve bunun kendisinin affettirmeye yetecek kadar güçlü bir özür olacağını umuyordu. 

Belki de artık itiraf etmeliydi her şeyi. Sürekli o gün ışığı gülümsemesine neden olan notların kendisinden geldiğini, asla güzelliğini tam olarak aktaramadığı resimleri çizenin kendisi olduğunu söylemeliydi. Ve her şeyi bitirip Louis'nin vereceği cevabı kabullenmeliydi. O an için aklında tüm gemileri yakmıştı. 

İkilinin arkasında kaldığından onu fark etmeleri için biraz daha yaklaşması gerekiyordu. Niyeti görünmemek ya da saklanmak falan değildi fakat Louis'nin ince sesi netleşmeye başlamıştı ve sesindeki bir şey Harry'i rahatsız edince olduğu yerde durdu. 

''Saçmalama Zayn. Bunu yüzlerce kez tekrarladım sana. Neden diretiyorsun ki? Alakaları bile yok.''

Harry konunun ne olduğunu bilmiyordu fakat dinlemeye devam etti. 

Zayn, ''Bu kadar emin olman garip Louis. Sanki sana notlar yazan kişiyi tanıyorsun da ondan bunu beklemiyormuşsun gibi konuşuyorsun,'' derken sesindeki bıkmışlık açıkça belli oluyordu. 

''Biliyorum çünkü... Çünkü bana notlar yazan kişinin kim olduğuyla ilgili bir tahminim var.''

Zayn gözlerini kısarak 'biliyordum' bakışı atıp devam etmesini bekledi. Kendisi de o kişinin kim olduğuyla ilgili kuvvetli bir tahmine sahipti. Louis de aslında görmezlikten geldiği tüm detayları birleştirse cevap o kadar netti ki...

Mavili devam etmeden önce gözleriyle etrafı taradı. Söylediği anda pişman olmuştu ve içten içe bunu sesli bir şekilde ifade etmiş olmasına şaşırmıştı. Sadece bir varsayım olarak görüyordu ve pek de mantıklı sayılabilecek bir dayanağı yoktu. Zayn'in onunla dalga geçmeyeceğini bilse de çok rahat hissetmiyor ve bu hissi engelleyemiyordu. 

Derin bir nefes aldıktan sonra gözlerini sımsıkı kapatıp tek nefeste o ismi söyledi. 

Gözlerini açtığındaysa ona bakan şaşkın elaların arkasında bir çift yeşil göz görmek onu hazırlıksız yakalamış, nefesini kesmişti. 






sᴛᴀʟᴋᴇʀ || ʟᴀʀʀʏ (askıda)Where stories live. Discover now