on yedi

764 78 60
                                    

Louis eliyle suratına çarpmak üzere olan dalları son anda engellerken bir yandan da ay ışığının aydınlattığı kadarı ile önünü görmeye çalışıyordu. Kendine öyle kızgındı ki... 

Ona nasıl güvenebilmişti? Nasıl o yola onunla çıkmaya karar vermişti inanamıyordu. Ne bekliyordu ki? Bir anda dünyanın en iyi anlaşan ikilisi mi olacaklardı ya da pislik herif bir anda normalleşmeye mi karar verecekti?

Nereye yürüdüğünü bile bilmiyordu. Sadece ayağına takılan taş ve dal parçalarına basıp düşmemeye çalışıyordu. Kısa sürece önce yağmur yağdığı için ıslak olan toprak da işini pek kolaylaştırmıyordu. Her an sinirden ağlayabilirdi. 

Ne kadar süre bu şekilde yürüdü o da bilmiyordu fakat en sonunda ağaçların biraz ötede bittiğini görebildi. Önündekileri tam olarak seçemese de birkaç adım daha attı. Biraz sonra ise ayağının altında ıslak toprağı değil de sert zemini hissetti. Sevinçten zıplayacak hali bile kalmamıştı. Tanrı bilir saat kaçtı! Ailesi meraklanmış olmalıydı. Çünkü Louis normalde akşamları erkenden evde olurdu. 

Sakin kalmaya çalışarak dua etti. Birinin bu ıssız yoldan geçip ona yardım etmesi için...

Sadece saniyeler sonra duaları kabul oldu ve bir çift far göründü. Louis farların ışığı yüzünden arabanın hatlarını tam olarak seçemiyordu ama spor bir yapıda olduğunu rahatlıkla söyleyebilirdi. Bazılarının devasa jeep'inin aksine... 

Üşümüş ve yorulmuştu. O kadar çok yorulmuştu ki başı ağrıyordu. Bir an önce eve gidip sıcacık bir duş aldıktan sonra uyumak istiyordu. 

Araba gittikçe yaklaşıyordu ve Louis elini uzatmış durması için işaret veriyordu fakat onun planlarının aksine araç yanından geçip gitti. Louis boş gözlerle öylece önüne bakıp son umut parçalarının da gitmiş olduğu gerçeğini sindirmeye çalıştı.

Sonra düşündü.. Kendisi de ıssız bir yolda hiç tanımadığı bir yabancıyı arabasına almazdı. Almazdı değil mi? 

Ah, kimi kandırıyordu ki! O kesinlikle alırdı. Birini böyle bir yerde bırakmak en son yapacağı şeydi. 

Bir korna sesi düşüncelerini böldü. Louis hızla arkasını döndüğünde aynı spor arabanın biraz ileride durup muhtemelen onu beklediğini gördü. O an tam olarak saf bir mutluluk hissetti. Bugün başına gelen en harika şey gerçekleşiyordu. 

Hızlı adımlarla araca ilerledi ve yolcu tarafının kapısını aralayıp koltuğa yerleşti. Aracın içindeki sıcak hava suratına vurduğunda içinden 'cennet' diye geçirdi. 

Gözleri istemsizce kapandı ve dudakları yukarı doğru kıvrıldı. 

''Çok, çok, çok ama çok teşekkür ederim.''

Araba hareket etmeye başlayınca gözlerini aralayıp sürücüye baktı. 

Kısa, kumral ve şekilli saçları, beyaz teni, griye çalan mavi gözleri ve  kemikli çekici yüz hatlarıyla ondan pek de büyük durmayan bir gençti. İtiraf etmek gerekirse oldukça yakışıklıydı. Daha farklı koşullarda Louis'in ağzının sularını akıtabilirdi ama şu an aklı bir an önce buradan uzaklaşmaktaydı. 

''Rica ederim.''

Evet, bir artı daha. Ses tonu fazlasıyla iyiydi. Kısa bir an için dönüp Louis ile göz göze geldi. Louis o an kendisininkinden daha güzel mavilere sahip gözlere hayranlıkla bakakaldı. 

Evet gerçekten bugün başına gelen en harika şey buydu. Hem evine dönüyordu hem de böyle çekici bir yabancıyla tanışmıştı. 

''Burada ne işin var?''

sᴛᴀʟᴋᴇʀ || ʟᴀʀʀʏ (askıda)Where stories live. Discover now