sekiz

979 105 174
                                    

Dolabını heyecanla açarken elinden geldiğince hızlı olmaya çalışıyordu. Harry onu bahçede bekleyeceğini söylemişti ve Louis'nin bu duruma pek de sevindiği söylenemezdi. Neden ayrı ayrı gitmiyorlardı ki?

Kitaplarının üzerine yerleştirilmiş büyük sayılabilecek boyuttaki bir kağıt ve üzerine iliştirilmiş notu bulunca biraz şaşırdı. Bu seferki resim daha büyüktü anlaşılan.

Sevgili Louis,
bazı insanlar sadece içinde oldukları için dünyayı güzelleştirirler.
Sen de kesinlikle onlardan birisin.
Her gün seni görmek bu okula katlanmamın tek nedeni.
Başka ne beni sabahın sekizinde uyandırmaya teşvik edebilir bilemiyorum.
Hem pek sabah insanı olduğumda söylenemez.
Genelde uyanınca sinirli olurum ama eğer seninle uyansaydım eminim ki sabahları da bir ayrı sevebilirdim.
Tüm sabahlara beraber uyandığımız günlere...

Bütün sevgimle. H.

Louis gülümserken bir yandan da hızla atan kalbinin üzerine elini koyup sakinleşmeye çalıştı. Yüzünü görmediği, adını bilmediği birine yavaş yavaş düştüğünü hissediyordu.

Heyecanla diğer kağıdı açtı.

Bir bahçenin ortasında durmuş başındaki papatya tacıyla gülümsüyordu. Resmin güzelliğiyle içi ısındı ve kimsenin görmesini istemediği için çantasına koyarken Harry'nin onu bekleyeceğini söylediği parka ilerledi.

Büyük siyah bir arabanın önünde dikilmiş kıvırcık, saatine bakıp ofluyordu.

Louis'nin geldiğini fark edince sert bir tonla, "Bir dakika içinde gelmeseydin gidecektim," dedi.

Gözlerini devirip, "Gitseydin. Bekle diyen mi oldu?" dedikten sonra arabanın yolcu koltuğuna kendini atan maviliye şokla baktı Harry.

Bu ani cesaret de nereden gelmişti bilmiyordu ama itiraf etmesi gerekirse bu halini sevmişti.

Louis bir saniyeliğine de olsa onun sırıttığını görür gibi oldu fakat sürücü koltuğuna yerleşen gencin suratındaki donukluğu süzdükten sonra muhtemelen yanlış gördüğünü düşündü.

Harry ne kadar başta harika bir fikir olduğuna inansa da bu not meselesinde aptalca davrandığını kabul ediyordu. Eğer zayıf bir noktası varsa o da yanındaki her şeyden habersizce oturan gençti. İşte o yüzden bir daha not göndermesem mi diye duraksadı.

Göz ucuyla Louis'ye baktığında elindeki kağıdı inceleyerek gülümsediğini fark etti. Tanrım, ne de güzel görünüyordu öyle!

Kendi el yazısını tanıyınca ise elinde olmadan o da gülümsedi. Louis'yi bu denli mutlu ettiğindan haberi yoktu.

Sonunda kafenin önüne park edebildiğinde tüm araba yolculuğunun sessiz geçmesi ikisini de rahatsız etmemişti.

Kafeye girip orta sıralardaki bir masaya kuruluncaya dek tek kelime konuşmadılar.

Louis şansına küfrediyordu çünkü her gün tıklım tıklım olan kafede bugün birkaç kişi dışında kimse yoktu. Rahatsızca kıpırdanıp çantasından not defterini çıkardı ve öğle arasında birkaç konu fikrini yazdığı sayfayı aramaya koyuldu.

Harry ise manzarasının keyfini çıkarıyordu. Louis çatılmış kaşları ve dişleri arasında ezdiği alt dudağıyla çok güzeldi. Elinde olsa tam şu an onu kucağına çeker tutkuyla öperdi.

Keskin yeşil irislerin üzerinde olduğunun bilinciyle gergin bir şekilde sayfayı aramaya devam etti Louis.

Yanlarına gelen garson siparişlerini alırken Harry ikisi adına da birer limonata istemişti. Louis ona sormamasına biraz sinirlense de zaten limonata isteyeceğinden bir şey demedi.

"Benim belirlediğim konular bunlar. Sen de bir göz at ve arasından birini seç," diyerek defteri ona derin derin bakan kıvırcığa itti.

Harry basitçe bir göz gezdirdikten sonra, "Şu olsun. Kulağa kolaymış gibi geliyor," diyerek parmağıyla birini işaretledi.

Tam o sırada tırnağının kenarındaki mavi boyaya gözü takılan Louis bilinçsiz bir şekilde masaya eğilip parmağı yakından inceledi.

Harry birkaç saniyeliğine bocalasa da sonrasında parmağını hızla çekmiş ve "Ne yaptığını sanıyorsun sen?" diye azarlamıştı.

Louis aklına dolan düşüncenin saçmalığına gülerken, "Hiç," diyerek omzunu silkti.

Limonataları masaya bırakılırken ortama yine sessizlik çökmüştü.

"Konuyu belirlediğimize göre ben artık gitsem iyi olur."

Ayaklanmaya hazırlanan Louis'nin kolunu tutup yerine geri oturtan Harry, "Biraz daha kal," dedi.

"Neden?"

"Sana hayran olduğumdan değil tabii, sil şu suratındaki ifadeyi. Nerede buluşacağımıza karar vermedik daha."

Louis bunu düşünmemişti işte.

"Burada?"

'Ciddi misin' dercesine bakan Harry'e hak veren Louis söylediğinin saçmalığıyla kafasını salladı.

"Kütüphanede?"

Harry bıkkınca bir nefes verip, "Benim evimde buluşabiliriz," dedi.

Louis bu fikri beğenmemişti.

"Ev olmasına ne gerek var? Kütüp-"

Sözünü kesen Harry, "Bu projeyi seninle yapmayı kabul ettiğime şükretmen gerekirken bir de mızmızlanıyor musun?" dedi alaycı bir tavırla.

"Aslına bakarsan, tek başıma da yapabilirim. Zaten tarih hakkında bir halt bildiğin yok! Sadece ismini eklerim ve konu hallolur. Nasıl fikir?" diye sinirle soluyan Louis mavilerini yeşillere kenetledi.

Harry bakışlarını bir an olsun mavilerden ayırmazken tehlikeli bir tonla, "Sen bu kadar cesur muydun Tomlinson? En son hatırladığım kadarıyla dolaplara itilip kendini rezil ediyordun," dedi.

Yumruklarını sıkan Louis sessiz kaldı.

"Yaptığın sence de adaletsiz bir teklif değil mi? Tüm işi kendin yapmayı istemek?"

Tepki almadığı için devam etti, "Bu senin için bile fazla ezikçeydi," diyerek arkasına yaslanıp Louis'yi izledi.

"Cehenneme git Styles!" deyip çantasını omzuna attıktan sonra kafeden koşar adımlarla uzaklaştı.

sᴛᴀʟᴋᴇʀ || ʟᴀʀʀʏ (askıda)Where stories live. Discover now