ön dört

867 90 101
                                    

"Ben... şey,"

Ne diyeceğini bilmediği suratından okunan Niall, Louis hariç her yere bakıyordu.

"Elindekine bakabilir miyim?"

Louis bir cevap bulma umuduyla gerginliğinden yararlanarak üzerine gitmeye devam ediyordu.

Hızla başını olumsuzca sallayıp birkaç adım gerileyen Niall, "Seni ilgilendiren bir durum yok Louis," demeyi başarabildi.

Louis ona garip bakışlar atarken, "Farkında mısın bilmiyorum ama benim dolabımın önündesin ve elinde nota benzer bir kağıt var," dedi alaycı bir tonda.

Niall yanaklarının içini dişlerken düştüğü duruma gülmek istiyordu ama şu an pek de bunun zamanı değildi.

Kendini yavaş yavaş toplamayı başarınca, "Öyle mi? Hiç fark etmemişim bile," dedi ve hiç de içten olmayan bir gülümseme yerleştirdi suratına.

"O notu benim dolabıma bırakacağın gibi tuhaf bir his var içimde. Acaba neden?"

Gözlerini kısarak zafer gülümsemesini takınan Louis'nin karşısında küçük duruma düşmek istemediğinden omuzlarını dikleştirip, "Ya demek öyle. Bilmem ki neden Louis?" dedikten sonra aralarındaki boşluğu kapattı Niall.

"Yoksa sen birinden notlar mı alıyorsun, ha?"

Gözleri büyüyen Louis sesli bir şekilde yutkundu.

"Aw, ne sevimli. Yoksa aşk notları aldığından benim elimdeki kağıdın da onlardan biri olduğunu mu düşündün?"

Bunu inkar etmek istiyordu, bilinmesini istemiyordu.

Yanaklarının ısındığını hisseden genç söyleyecek bir şey bulamıyordu.

Bir elini destekleyici bir şekilde mavili gencin omzuna yerleştiren Niall, "Özür dilerim ama notları gönderen ben değilim. Hem zaten tipim değilsin Louis," dedi.

"Birinin dolabını arıyordum ve numaralara baka baka ilerliyordum. O sırada gelip yanlış anladın sanırım."

Louis anladığını belirtmek istercesine başını sallarken utançtan Niall'ın yüzüne bakamıyordu.

Konuşmalarını daha da uzatmak istemediğinden, "Görüşürüz Louis. Eminim işin vardır. Tutmayayım seni," dedi ve nazik bir şekilde toz olmasını ima etti.

Louis yine kendini rezil ettiğini düşünerek tek kelime etmeden koşar adım uzaklaştı ve ardından elindeki kağıdı dolabına atan Niall'ı göremedi.

Akşam elinde birkaç poşetle eve dönerken aklındaki tek şey kendini nasıl rezil ettiğiydi. Kendini tutabilmiş olsaydı şimdi böyle hissetmeyeceğini bildiğinden salaklığına lanet ediyordu.

"Ne vardı ki düzgünce sorsaydın? Şimdi ne oldu bak! Gidip her şeyi Harry'e anlatacak ve hayatının sonuna kadar alay malzemesi olacaksın aptal!"

Kendi kendine söylenirken kafası öyle dalgındı ki yanlış sokağa saptığını ve bayağı da bir yol aldığını fark etmesi zaman aldı.

Etrafındaki yapılara bakıp nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Bir yerden tanıdık geliyordu ama nereden?

Ana caddeye çıkmasını umduğu bir yola saptı ve iki tarafı ağaçlarla kaplı yolun sonundaki ev gözüne çarpınca yerinde çakılı kaldı.

Ayakları onu buraya mı getirmişti?

Tanrım!

Harry'nin evine gelmişti.

"Siktir!"

Küfürler savurarak geldiği yola baktı. Geri dönmek istiyordu ama hangi yoldan geldiğini bile hatırlamıyordu.

Sakinleşmesi birkaç dakikasını aldı.

Eğer burada onu tanıyan birileri tarafından görülürse ne açıklama yapacağını da bilmiyordu. 'Dalmıştım ve ayaklarım kendi evim yerine bir kez tek geldiğim ve pek de haz etmediğim çocuğun evine getirdi' mi? Hayır, bunu söyleyerek kendini bir günde ikinci kez rezil edemezdi.

Telefonundan konumunu açıp haritadan nerede olduğuna bakacaktı ki yanına yaklaşan tanıdık siyah arabayı fark etti.

Hayır.
Hayır.
Bu olamazdı!

Cam yavaşça inip ardındakini gözler önüne sererken, "Yolunu mu kaybettin kedicik?" diyerek kocaman gülümseyen Harry'i gören mavili genç tam şu anda yok olmayı diliyordu.

sᴛᴀʟᴋᴇʀ || ʟᴀʀʀʏ (askıda)Where stories live. Discover now