14.

39.4K 2.5K 259
                                    

     Gidiyordu yine. Son kez dönüp arkasına baktı, belki birisi onu yolcu etmeye gelmiştir diye ama kimse yoktu. Buruk bir gülümseme yayıldı yüzüne. Bunu kendi istemişti, hak etmişti. Şimdi üzülmeye hakkı yoktu. Dış hatlara doğru yavaş yavaş yürüdü. Yüreği acıyordu. Artık İpek de yoktu arkasından üzülecek, onu merak edecek. Tekti... Tek kalmıştı.

     Uçağa bindiğinde kemerini taktı ve camdan dışarıya baktı. Yağmur yağıyordu. İçinden uçağın seferinin iptal olması için dua etmeye başladı. O an uçak seferi iptal olsa o uçaktan inecek ve bir daha binmeyecek, koşup İpek'in ayaklarına kapanacak, ona yalvaracaktı kendisini affetmesi için. Anonslara bakılırsa duaları da kabul olmuyordu, uçak kalkacaktı. İmkansızlar için umut bağladığını fark edince derin bir nefes aldı. Gözünden süzülen yaşları silerek burnunu çekti. Son zamanlarda ne kadar mızmız bir adam olup çıkmıştı böyle.

       Saatler sonra gece yarısı Washington'a indi, havaalanından çıkarak bir taksiye binip evine doğru yola koyuldu. Ülkesinden, İpek'ten uzaktı yine ve ne bir daha ülkesine ne de İpek'e eskisi gibi yakın olacaktı. Bir de bebek vardı tabi... Babası çok uzaklardayken doğacak, onu doğru düzgün tanıyamayacaktı. Yılda bir iki kere göreceği yabancı bir adamdı artık ona. Onu ileride gördüğünde koşup sarılmak yerine belki de annesinin bacaklarına sarılacak, ondan korkacaktı. Çünkü İpek mutlaka yabancılardan uzak dur diyecekti ve artık o da bir yabancıydı. Yaşadığı binanın önüne gelince taksinin parasını ödeyerek araçtan indi. Bavuluyla binasının kapısına doğru yürürken duyduğu kahkaha sesleri ile arkasına dönüp baktı. Karşı kaldırımda birkaç hayat kadını bir direğin önünde durmuş müşteri beklerken kendi aralarında şaka yapıp gülüşüyorlardı. Gözü bir kadına takıldı. Kahverengi saçları, gözleri ve gülüşüyle aynı İpek'e benziyordu sokak lambasının ışığının altında. Olduğu yerde donup kaldı. Üzüntüden kafayı mı yiyordu yoksa? Kadın ona baktığını fark edince arkadaşlarına kendisini göstererek karşı kaldırıma geçti.

"Merhaba. Bana bakıyordun sanırım." Murat kadının sesiyle kendisine geldi. Hemen başını iki yana salladı, afallayarak.

"Yok, ben birisine benzettim sadece. Kusura bakmayın benim evime gitmem gerek." diyerek binanın kapısını açtı ama kadın arkasından seslenerek onu durdurdu.

"Bekle. Eğer istersen seninle eve gelebilirim." Murat bir anda panikledi, eli ayağı birbirine karıştı  yanlış anlaşılmanın sıkıntısı ile.

"Hayır, hayır! Siz beni çok yanlış anladınız. Ben öyle bir adam değilim." dedi son cümlesini panikle Türkçe söyleyerek. Kadın güldü onun söylediklerine.

"Türk müsün sen?" dedi Türkçe konuşarak kadın. Murat derin bir nefes aldı ve başını evet anlamında salladı. Kadına bakmamaya çalışıyor, gözlerini kaçırıyordu.  Sonra kadının Türkçe konuştuğunu fark edince şaşkınlıkla dönüp ona baktı.

"Siz de mi Türk'sünüz?"

"Evet. Ben Ellie. Daha doğrusu burada bana öyle diyorlar. Senin adın ne?"

"Murat." Kadın beklenmedik bir şekilde Murat'a elini uzattı. Murat kadının eline bakarak kısa bir tereddüt yaşadı.

"Korkma yemem."

"Yok ondan değil." diyerek kadının elini sıktı Murat.

"Memnun oldum Murat."

"Ben de."

"Bir şey diyeceğim? Benim kanım sana birden çok ısındı. Bana bir kahve yapar mısın?"

"Az önce de dedim, ben öyle..."

"Aman, anladık. Ben de bu işi meraklısı olduğundan yapmıyorum herhalde. Gerçekten sadece kahve istiyorum. Böyle masum bir adama rastlamayalı uzun zaman oldu, biliyor musun? Hatta masum bir insana..." Murat derin bir nefes aldı. Niye sürekli başına iş açıyordu durduk yere?

Bir Ayrılık Bir de Bebek(Tamamlandı)Where stories live. Discover now