17.

38.1K 2.5K 232
                                    

     İpek bebeğinin ağlama sesiyle gözlerini açarak yatağından kalktı. Neredeyse üç dört haftadır doğru düzgün uyuyamamıştı ve Süha'nın uyuduğu bir arada gözünü kestirmek için yatmıştı ama o da on beş dakika ya sürmüştü ya sürmemişti. Yatağının yanına getirip yerleştirdikleri beşikten onu kucağına alıp başını omzuna yasladı ve eliyle tek tük olan incecik saçlarını okşadı. 

"Şşş, sakin ol. Tamam bir şey yok, bak ben buradayım. Hadi uyu lütfen. Sana ninni söyleyeyim mi?" İpek yatağının ucuna oturdu. Çok yorgundu, gözlerinden uyku akıyordu. 

"Bebeğim kocaman, onu tutamam. Ninniler söylerim, hiç uyutamam. Oynayıp gülüyor, bizi süzüyor. Mamasını yemiyor, beni üzüyor. Evcilik oynarken bana eş olur. Hem anne hem baba hem kardeş olur. Oynayıp gülüyor, bizi süzüyor. Mamasını yemiyor, beni üzüyor." İpek ninniyi söyledikten sonra durup daha çok ağlayan bebeğinin sesiyle boş duvara baktı. Hayatında kötü sesiyle okuyup okuyabileceği en tuhaf sözlere sahip ninniyi söylemişti. Babaannesinin işleriydi işte. Annesi o küçükken işe giderken onu hep babaannesine bırakır, babaannesi de gün boyu garip maniler dizer, öğlen uyuturken de nerede bilinmedik garip ninni varsa söylerdi. Ama onun sesi güzeldi ve ne söylerse söylesin onu çok güzel uyuturdu. 

"Oğluşum sen annenin sesinden hiç mi rahatsız olmuyorsun? Bak havada karga bile kalmadı. Ben senin yerinde olsam beni dinleyeceğime uyurum daha iyi."

"İpek, yardıma ihtiyacın var mı kızım?" diyen ve uyku mahmuru gözler ile kapının pervazına yaslanmış kendisini seyreden annesine baktı. 

"Sanırım var." Sevinç Hanım, İpek'in yanına giderek bebeği kucağına aldı.

"Bu kadar zor olacağını düşünmemiştim. Nasıl saatlerce hiç durmadan ağlayabiliyor, anlamıyorum. Hasta mı acaba? "

"Bebek kızım bu. Acıkır ağlar, altına yapar ağlar, yüzüne sinek konar ağlar, sebepsiz ağlar... Hadi sen yat uyu. Gözlerinin altı mosmor olmuş, hastalanacaksın yoksa." İpek ayağa kalktı ve annesinin kucağındaki bebeğinin sırtına dokunup okşayarak gülümsedi. 

"Sanırım açım. Kendimi doyurmam gerek. Ben mutfaktayım." diyerek ayaklarını sürüye sürüye odadan çıktı, merdivenleri indi ve mutfağa gitti. Dolabı açıp akşamdan kalma karnabahar yemeğini çıkardı, ocağın üstüne koyarak ısıtmaya bıraktı ve su ısıtıcısına su koyup düğmesine bastı. Sonra ilaçları koyduğu çekmeceden kendisine birkaç vitamin çıkarıp tezgahın üzerine koydu. Karnabahar ısınınca tabağına koyarak masaya geçip oturdu. Elindeki kaşığı kaldırıp ağzına zorla götürerek yemeğini yedi. Ardından boş tabağını mutfağa götürüp tezgahın üzerine koyduğu vitaminleri içti tek tek. En son su ısıtıcısında kaynattığı su ile kendisine bir fincan yeşil çay yaparak tekrar masaya oturdu. Birkaç yudum çayından içmişti ki masanın kenarında duran telefonunun bildirim ışığının yanıp yanıp söndüğünü fark etti. Uzanıp telefonunu aldı ve ekranı kaydırarak gelen bildirimlere baktı. Birkaç reklam mesajı ve iki tane e-posta gelmişti. Reklam mesajlarını silip e-postalarına baktı. Bir tanesi ambalajlama yapan bir yer ile yarın yapacakları toplantıyı hatırlatma mailiydi. Diğeri de Zeliş Hanım'ın sekreterinden gelmişti ve yarın akşam için görüşme talep ediyordu. Derin bir nefes alıp vererek Zeliş Hanım'ın görüşme talebine olumlu bir mail yazdı. Yarın hepsini aradan çıkarırdı ve en azından ondan sonraki üç dört gün rahat olurdu. Biraz sonra merdivenlerden gelen sesle annesinin de aşağıya indiğini anladı. Annesi sofaya açılan kapıdan içeriye girdi.

"Uyudu mu?"

"Uyudu. Gazı varmış. Biraz sırtına hafifçe vurup pış pışlayınca uyudu. Yeşil çay mı yaptın? Var mı sıcak su, ben de yapayım?" 

Bir Ayrılık Bir de Bebek(Tamamlandı)Where stories live. Discover now