30.

30.4K 2.1K 103
                                    

    İpek öfkeyle arabasını sürerken nereye gittiğinin farkında değildi. Duydukları onu kapkaranlık bir boşluğa çekmişti sanki de o boşlukta sonsuza kadar dönecekmiş, o boşluktan kurtulamayacakmış ve sesini kimse duymayacakmış gibi hissediyordu. Bir yol kenarında durup düşüncelerini toplamak için başını direksiyona yaslayıp dakikalarca gözleri kapalı düşündü durdu. Bir yandan üzüntüden içi yanıyor bir yandan da kandırılmış olmanın öfkesiyle eli ayağı titriyordu. Arabasını tekrar çalıştırıp karman çorman bir halde çiftliğe gitmek için yola çıktı tekrar. Telefonu çaldı alıp çantasından bakmadı bile. Bir saat sonra çiftliğe vardığında arabadan inip hızla eve koştu. Kapıyı çaldı, Emine kapıyı açarken içeriye girdi. Çantasını bir köşeye attı, ayakkabılarını çıkardı Emine'nin şaşkın bakışları arasında. Sonra derin bir nefes alıp kapının önünde dikilen kadına baktı.

"Emine odama çıkıyorum. Beni kimsenin rahatsız etmesini istemiyorum. Eve birisi gelirse çiftlik dışından, özellikle Murat, çiftliğin sınırlarından içeriye bile sokmuyorsunuz. Gerekirse polisi arayın evimize zorla girmeye çalışıyor diye ama sakın eve almayın! Duydun mu beni!" diyerek bağırınca kadın irkildi.

"İyi misiniz İpek Hanım?"

"İyi değilim. Hiç iyi değilim. Süha'ya göz kulak ol. Onu bile görecek halde değilim. Uyumak istiyorum sadece. Uyumak ve uzun bir süre uyanmamak... Özür dilerim Emine. Sana da bağırdım. Kendimde değilim. Affet." diyerek hızla merdivenleri yönelip çıktı. Odasına girip kapısını kilitledi ve üstünü bile çıkarmadan yorganın altına girip gözlerini kapattı. Başı ağrıyordu. Midesi sebepsizce bulanıyordu. Her şeyden önce kalbi ağrıyordu.

     Titreyerek uykusundan uyandı. Üşüyordu. Yorgana daha çok sarıldı, birbirine çarpan dişlerine rağmen tekrar uyumaya çalıştı. Ne düşünceler ne de titreme nöbeti uyumasına izin verdi. Ayağa kalktı, yaz olmasına rağmen üstüne kalın bir hırka giyinerek tekrar yatağına oturdu. Dışarıdan kulağına gelen sesleri duyuyordu. Niyazi bağırıyordu. Ayağa kalktı tekrar, odasının kapısını açtı ve çocuk odasının kapısında bekleyen Derin, Burak ve Süha'ya baktı. Korkmuşlardı, yüz ifadelerinden belliydi.

"Abla, iyi misin?" diye sordu Derin.

"İyiyim."

"Yüzün bembeyaz olmuş. Hasta mısın sen?" diyerek yanına ulaştı kız ve elini başına koydu. Endişeyle yüzüne baktı, kolundan tutup odaya doğru çekiştirdi ama İpek yerinden kıpırdamadı.

"Abla ateşin var. Dinlenmen gerek."

"Geldi mi?"

"Geldi." diye araya girdi Burak. Çocuk öfkeli miydi yoksa endişeli miydi anlayamadı İpek. Ama sesinde o her zamanki neşe yoktu.

"Sabahtan beri dışarıda. Ne oldu abla? Niyazi abi içeriye bırakmıyor ama o da gitmiyor." İpek korkuyla kendisine bakan Süha'ya döndü. Yorgundu, üzgündü ama yine de gülümsedi. Sakin kalmaya çalışıyordu.

"Süha, o yüzünün hali ne oğlum? Gel buraya. Gel de annen sana sarılsın." Çocuğun bir anda gözleri doldu, koşup annesine sarıldı ağlayarak. İpek çocuğun yanaklarından öptü. Kendisi de ağlamaya başladı. Onlar ağlarken Burak ve Derin birbirlerine bakakaldılar. Durup onları seyrettiler hüzünle. Sonra bir anda Burak sinirlendi, merdivenlere yöneldi.

"O adam yine ablamı üzüyor! Yeter artık! Buna göz mü yumacağız? Gidip o adama gününü göstereceğim." derken Derin kolundan tutup geriye çekti.

"On bir yaşındasın... Çıkıp adama mı saldıracaksın ufacık boyunla?"

"Ufacık mı? Ben ne kadar güçlüyüm senin haberin var mı? Bırak beni!"

Bir Ayrılık Bir de Bebek(Tamamlandı)Where stories live. Discover now