👉🏻22.Bölüm👈🏻

322 14 0
                                    

Selam arkadaşlar, ben geldim. Nasılsınız? Uzun zaman oldu bölüm yazmayalı, son zamanlarda her şeyden uzaklaştım ve hiçbir şey yapasım gelmedi, ama geldim!
Korona günlerinde sağlık durumunuz iyidir inşallah? Neler yapıyorsunuz? İşte ben de vakit buldukça sizlere bölüm yazıyorum, yazarken kendimi başka bir dünyada hissediyorum falan işte.
Bölümün gidişatı hakkında neler düşünüyorsunuz? Olması gerektiği gibi mi? Yoksa değişiklikler yapmalı mıyım?
Küçük bir spoi verecek olursam, bu bölüm hem çok mutlu olacaksınız hem de çok üzüleceksiniz.
İki duyguyu aynı anda yaşatacağım.
Şimdi bölüme geçebiliriz.
Bölümü yazma tarihim onbeş nisan ikibin yirmi bir ve saat ise öğleden sonra altıya çeyrek var.
Keyifli okumalar diliyorum, yorumlarda buluşalım. 🤍
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Söz hazırlıklarıyla, biraz da düğün hazırlıklarıyla geçen dolu dolu üç haftanın sonunda söz ve nişan bir arada yapacağımız güne gelmiştik işte. Bu akşam parmağımdaki tektaşın yanına alyans eklenecekti ve düğüne sadece bir adım kalacaktı. Parmağımdaki yüzüğüme ne zaman baksam, yüzümde gülümseme oluşuyordu. Evlenecektik işte, birlikle olacaktık sonsuza kadar. Bu his ne kadar mükemmeldi!
Annemler sabahtan beri hazırlık yapıyorlardı ve bana el bile sürdürmüyorlardı. Bugün benim günümmüş, ben keyfini çıkaracakmışım.
Sevgi Teyze'yi ve Melek Teyze'yi çağırmıştı sabahtan, Irmak'ta gelmişti yardıma. Yaren her ne kadar gelmek istese de annem izin vermemişti, erkek tarafı olduğu için o vakti gelince herkes gibi akşam gelmeliymiş.
Bir yandan da üzülüyordum. Haftaya abimin düğünü vardı ve sonrasında annemler gidecekti, onlara çok alışmıştım. Okulum olmasa ben de onlarla giderdim açıkçası, çünkü Antalya'yı özlemiştim. Oradaki odamı özlemiştim, hem de çok.
"Saate bak Elif, kızlarla kuaföre gideceksiniz daha unutma."
Göz devirdim.
"Anne, kuaföre gitmeme gerek yok diyorum. Saçlarımı ben yapabilirim!"
Kaşlarını çattı.
"Bana bak Elif, bugün senin günün ve her şey kusursuz olacak. Saçından makyajına kadar, anlatabildim mi güzel kızım?"
Kıkırdadım.
"Tamam sinirlenme, Kevser Sultan."
Sonra Irmak'a baktım, o da benim gibi kıkırdıyordu.
"Bari kahvelerinizi yapayım, hiç işe yaramamış olmayayım." Dedim.
Çekme börek yapıyorlardı.
Sabahtan beri yapmadıkları şey kalmamıştı zaten!
"Akşam içeceğiz zaten ama, yap bakalım içelim kız elinden yine." Gülümsedim.
"Sen iste ben sana hep yaparım, Sevgi Teyzem."
Oturduğum yerden kalkıp onlara çarpmamaya çalışarak mutfağa gittim. Onlar yemek odasındaki masa büyük diye orada açıyorlardı çekme böreği.
Kahveleri yaptıktan sonra içeriye geçecektim ki aklıma gelen şeyle kahve tepsisini kenardaki sehpaya koydum ve arka cebimden telefonumu alıp annem ve Irmak'ı fotoğraf çektim.

Gönderilen; Abiciğim❤️
-Bir fotoğraf 📷
- Gelin kaynana iş yapmaya doyamıyorlar.

Sonra telefonu cebime koydum ve kahveleri götürdüm.
"Ellerine sağlık, canım benim."
"Afiyet olsun, hanımlar."
Kahvemi yudumlarken annemleri izliyordum, böreği çekerken yırtmamaya özen gösteriyorlardı.
"Neden bu kadar dikkatli yapıyorsunuz? Çekme börek ne kadar yırtılırsa o kadar lezzetli olur derlermiş."
"Sen bakma diyenlere kızım, onlar kolayını bulmuşlar öyle."
Güldüm.
"Ee, önce Irmak sonra sen. Evlenip yuvanızı kuracaksınız, siz de artık evli bir kadın olacaksınız."
Irmak'la birbirimize baktık.
"Benim daha vaktim var, asıl Irmak düşünsün Melek Teyze, haftaya artık resmî olarak Irmak Gürsel değil, Irmak Dinçer olacak." Sesimden keyifli olduğum anlaşılıyordu.
Kim arkadaşıyla gelin görümce olmayı istemez ki?
"Hayat sana güzel, arkadaşın sonuçta. Aynı evde yaşayacaksınız, ne güzel ama."
Göz devirdim.
"Melek teyze, aynı mahalledeyiz. Sen sokağın başındasın biz ortasında. Çok uzak değiliz hani? Annemler de gidince kızın hep seninle, korkma."
Güldüm.
Omuz silkti.
"Hayır hayır, evlenince evini yerini bilsin. Kapımız her zaman açık, Irmak bizim kızımız sonuçta ama o artık evli bir kadın olacak zırt pırt gelemez baba evine, kocası var artık onun."
Alt dudağımı dişledim, annem de benim için aynısını söyleyecekti zamanı geldiğinde yani?
"Ama öyle demeyin." Dedim, dudak bükerek.
"Öyle kızım, herkesin kendi evi ve ailesi var. Bak ben annemlere en son ne zaman gittim? İki hafta olacak. İlk zamanlar çok gidiliyor ama çoluk çocuk olunca ara açılıyor. Herkes evine, kocasına alışmaya baksın."
Sevgi teyze ise sessizce bizi dinliyordu, onun bir kızı yoktu. Sadece Ekin vardı işte.
"Hadi çok çene çaldık, Irmak ellerini yıka da gidin siz kızım."
Anne senin kızın benim?
Tabiiki de bu şakaydı. Irmak'a kızım demesi, öyle görmesi benim çok hoşuma gidiyordu.
***
Kuaföre geleli üç saat olmuştu, ben saçımı kuyruk yaptırmıştım kuaförlerin yaptığı modelden, çünkü elbiseme toplu saç daha çok yakışırdı. Makyajımı hafif tutmak istemiştim bu sebeple ince yapılı bir fondöten, göz altı kapatıcısı, göz altlarıma pudra, siyah geçişli çok hafif bir far uygulaması, ince kirpik dibi likiti ve bolca rimelle göz makyajımı bitirmişlerdi. Şeftali tonundaki allığı, hafif bronzer'ı, aydınlatıcısı ve Gül kurusu tonundaki rujla tamamlamışlardı makyajımı.
Çok doğal bir görüntüye sahiptim şu an.
Tırnaklarıma renkli oje istemediğim için sadece parlatıcı etkisi verilen renksiz ojeden sürdürmüştüm.
"Teşekkür ederim, makyajım ve saçım tam olarak istediğim gibi oldu." Dedim ve göz ucuyla Irmak ve Yaren'e baktım.
Onların da hazır olduğunu gördüğümde tebessüm ettim.
"Kızlar, bugün benim günüm ama siz daha güzel olmuşsunuz." Dedim.
Irmak saçlarını dalgalandırmıştı, Yarense düz istemişti.
"Saçmalama Elif, aynada kendine bakmıyorsun herhalde."
Omuz silktim.
"Neyse eve gidelim de hazırlanalım, az kaldı."
Yaren'in bunu söylemesini bekliyormuş gibi her yanımı heyecan sardı. Bildiğimiz, sürekli görüştüğümüz insanlar gelecek olsa da yine de akşam için heyecanlıydım.
Teyzemler, dayımlar ve amcamlar da gelecekti, çok açılmadık sadece kendi ailemizi çağırdık o kadar. Muhtemelen yoldalardı henüz. Mert'in de bir amcası ve bir teyzesi vardı onlar da evliydiler. Bu sebeple çocuklarıyla bir tek onlar geleceklerdi. Bir de anneanne, babaanne ve dedeler. Bizimkiler yaşlı, o kadar yolu çekemezler diye görüntülü arayacaktık ve görüntülü izleyip burada gibi olacaklardı. Bunu da kuzenim yapacaktı, orada kalıyordu.
Herhalde anneannemler de babaannemlere gidecekti, bilmiyordum.
"Elif, sen titriyorsun."
Ellerimi cebime soktum.
"Bilmiyorum, heyecanlandım." Dedim.
Bugün henüz daha hiç Mert'le karşılaşmamış, aramamış ve konuşmamıştık. Hepimiz akşam için telaşa kapılmıştık işte.
Zerrin annelerin evinin önüne geldiğimizde durduk ve Yaren'in içeriye girmesini bekledik.
Kapıyı Zerrin anne açmıştı.
"Hoşgeldin kızım, kızlar çok güzel gözüküyorsunuz."
Gülümsedim.
"Sağol anne."
"Sokak ortasında tutmayayım ben sizi kızım, akşam görüşürüz."
Başımla onayladım ve hızlı adımlarla eve doğru ilerledik.
Irmak bizde giyinecekti.
Bu arada son üç haftada evimizde bir çok değişiklik olmuştu, mesela abimin yatak odası değişmişti, misafir odası mobilyaları, oturma odası mobilyaları tam olarak Irmak'ın istediği gibi olmuştu. Mutfak mobilyalarını beğendiği için sadece masa sandalye halı gibi şeyleri değiştirmiştik, çeyizi gelmişti. Bardak, fincan, çatal-kaşık seti, yemek takımları vs hepsi gelmişti. Yemek odasını da değiştirmiştik, baya bir değişim olmuştu.
Bir tek değişmeyen benim odam ve annemlerin kaldığı odaydı.
"Bakıyorum da evi eski hâline getirmişsiniz hanımlar? Mis gibi olmuş her yer, çok hamaratsınız." Dedim, gülerek.
"Siz de çok güzel olmuşsunuz bakıyorum, maşallah."
Irmak'la birbirimize baktık.
"Teşekkür ederiz, biz hazırlanmaya çıkalım." Dedim ve merdivenlere yöneldik.
Üzerimdekileri çıkarttıktan sonra güzelce katladım ve dolabıma koydum, daha sonra ince çorap giydim ve sonra ise elbisemi giydim. Siyah ayakkabılarımı giydikten sonra ismimin baş harfinin olduğu altın harf kolyemi taktım ve sonrasında kulağıma ise altın tek taş küpelerden taktım.
Hoş gözüküyordum.
Parfüm sıktıktan sonra yanımda hazırlanan Irmak'a göz attım.
Krem rengi kırçıllı midi boy bir elbise giymişti, söz ve nişanda takılan altınlarıyla tam olarak yeni gelin görüntüsü veriyordu.
Gülümsedim.
"Çok güzel gözüküyorsun, Irmak."
"Senin kadar güzel değilim ne yazık ki."
Göz devirdim.
"Aynada kendine bir baksana Irmak, bu evin gelini olduğun o kadar belli ki."
Güldü.
"Bu akşam sana takılan altınlarla senin de o evin gelini olduğun belli olacak."
Güldüm.
"Sözde çok altın takılmıyor Irmak, bir kelepçeli bilezik işte ve bir de alyans."
Başıyla onayladı, ama bu sen görürsün onayıydı.
"Teyzesi, amcası, anneannesi, babaannesi, dedeleri var. Onlar da hiç yoktan tam altın falan takacaklar."
Güldüm.
"Ve konuştu, taze gelin."
Sonra ikimiz de kıkırdadık.
***
Irmak beni milyon kez fotoğraf çekmişti ve ben en sonunda bunalıp mutfağa kaçmıştım.
Su içmek için raftan bardak aldım ve musluk üstündeki arıtıcı çeşmesinden su koyacağım sırada cama ilişti gözlerim.
Mert'ler geliyordu!
Ellerim yeniden titremeye başladığında ise üç kez derin nefes alıp verdim, salona geçip Mert'ler geliyor dememe kalmadan zil çalmıştı zaten.
Kapıya gittim ve yine derin bir nefes alıp, son bir kez annemle babama, sonra da abime bakıp kapıyı açtım.
Mert elinde çiçekle karşımda duruyordu, yanında Bahadır baba ve Zerrin Anne ise Mert'in iki yanındaydı. Zerrin annenin elinde çikolata vardı ve Bahadır babanın elinde ise geniş bir kutu vardı. Arkasında yaren, anneannesi babaannesi ve dedeleri, onun arkasında teyzesi ve amcası, bir de kuzenleri vardı.
Gülümsedim.
"Hoşgeldiniz." Dedim.
Ayakkabılarını çıkartıp içeriye girdiklerinde Mert'in elinden çiçekleri aldım, Mert'te kenara geçti ve evde giyeceği ayakkabıları giydi. Zerrin anne, Bahadır baba, babaanne, anneanne ve dedelerin ellerini öptüm. Teyzesinin elini öptüm ama amcası öptürmedi, uzaktan selam verdi.
Kuzenleriyle de uzaktan selamlaştık, bir erkek ve bir kızdı, yaşları da muhtemelen onsekiz ondokuz civarıydı. Öyle gözüküyordu çünkü.
İçeriye geçtiklerinde ben de geçtim ve kenarda ayakta durdum.
Bir odaya sığamayacakları için erkekler oturma odasına ve kadınlar da misafir odasına geçmişti.
"Tekrardan hoşgeldiniz." Dedi, annem.
"Hoşbulduk, Kevserciğim. Nasılsın? Günün nasıl geçti?"
"İyiyim, Zerrin. Günüm gayet iyiydi, tatlı telaşlar her zaman güzeldir." Dedi annem, gayet kibar ve güler yüzlü bir şekilde.
"Elbette, biz de çok heyecanlıydık. Bir an önce akşam olsun diye bekledik durduk."
Sonra abim telefonunu getirdi.
"Anneannem ve babaannem." Dedi.
Telefonu hepimizi görebileceği yere koyduk. Muhtemelen dedemler de içeride babamın telefonundaydılar.
"Hoşgeldiniz." Dedi, anneannem.
"Asıl siz Hoşgeldiniz, nasılsınız?" Dedi, Zerrin anne.
Sanırım uzun bir süre bu böyle geçecekti. Nasılsın, iyi misinlerle...
***
Mutfağa kahveleri yapmaya gittiğimde ellerim titriyordu. Kahveler derken, ben Mert'in kahvesini yapacaktım. Diğer herkesin kahvesini Irmak ve Yaren yapacaktı ama yine de sanki çok büyük ve zor bir işmiş gibi heyecanlanıyordum.
Tek kişilik cezvenin içine bir tatlı kaşığı dolu dolu kahve koydum ve bir tatlı kaşığı bal koyduktan sonra üzerine ölçtüğüm bir fincan suyu koydum.
Hayır, tuzu suya da atmayacaktım.
Mert'e çok fena ters köşe yapacaktım.
Marketten çikolata almıştım ve benmari usulü eritmiştim, daha sonra içine tuz koyup çikolata kalıplarına döküp buzluğa koymuştum. Yani önce kahveyi içecek, sonra suyu içecek ve tuz koymadığımdan emin olacaktı ama en son çikolatayı ağzına atınca işte, o zaman tam gülünecek hâlde olacaktı.
Hayır kötü değilim, sadece ters köşe yapmak istiyordum.
Pişen kahvemi fincana koyduktan sonra kahve yanı su bardağına maden suyu koydum ve içine kestiğim küçük bir parça limonu attım, daha sonra dolaptan çikolatayı çıkarttım ve minik çikolata tabağına koydum.
"Çok fenasın, acımıyor musun abime?"
Omuz silktim.
"Ölmeyecek, korkma."
Irmakla birbirimize bakıp kıkırdadığımızda, Yaren de bize eşlik etti.
"Neyse, tamam!" Dedim ve bir anda ciddileşip tepsiyi elime aldım.
"Irmak, video ve fotoğraf çekmeyi unutma." Diye tembihledikten sonra mutfaktan çıkarak Mert'in olduğu odaya gittim.
Mert gözlerimin içine bakıyordu, fazlasıyla heyecanlı gözüküyordu.
Aynı benim gibi...
Önüne geldiğimde hafifçe dizlerimi kırdım ve eğildim, kahvesini aldıktan sonra suyunu ve çikolatasını aldı. Ben de kenara geçtim ve bekledim. Irmak video çekiyordu, aynı şekilde Yaren de.
Önce kahveden bir yudum aldı ve şaşkınca yüzüme baktı.
"Çok mu tuzlu, damat?" Dedi, amcam.
Gülümsedim.
Mert bir anda kahveyi dikti ve içti.
"Bal koymuş içine, tuz değil." Dediğinde sinsice Yaren ve Irmak'a baktım.
Yaren dudak bükmüştü.
Gülümsedim.
Daha sonra maden suyunu içti.
"Bu da normal, ben tuzlu kahve içmeye hazırdım Elif."
Hafifçe tebessüm ettim.
"Şaşırtmayı severim."
Gülümsedi, yüzüme bakarak çikolataya uzandı ve sonra ağzına attı.
Çikolatayı yerken yüzünü buruşturdu ve öksürdü.
Çok komik gözüküyordu ama bu ortamda gülemezdim, hafifçe gülümsedim sadece. Aslında kahkaha atıp, yerlere yatmak istiyordum.
"Damat, ters köşe mi oldun? Elif, zeki kızsın vesselam."
Dayıma gülümsedim.
Daha sonra bir şey demeden kahve fincanlarını topladım ve odadan çıktım.
Mutfağa gidip fincanları götürdükten sonra odaya geri döndüm.
Abim omzumu sıvazladı ve kulağıma doğru yaklaştı.
"Hâlâ yüzünü buruşturuyor, helal."
Kıkırdadım.
"Barlas Dinçer'in kardeşini almak öyle kolay değil!" Dediğimde küçük kıkırdama sesini duydum.
"Evet! Gelelim sebebi ziyaretimize, Ömer." Dedi, Bahadır baba.
Yutkundum ve Mert'e baktım.
Mert'te bana bakıyordu.
"Elif'i öz kızım gibi seviyorum, Yaren neyse Elif'te o benim için. Kısa sürede, sanki senelerdir tanıyormuşum gibi canım oldu, iyi ki tanıdım Elif kızımı ve iyi ki bugün burada oğlum Mert ve Elif'in mutlu geleceği için toplandık. Diyeceğim o ki, gönlüm çok mutlu ve bu durumdan çok razı. Gönül rızasıyla geldik biz buraya, kızını kızımız bilerek. Senden ve sizden de oğlumuzu oğlunuz bilmenizi istemek için geldik. Allah'ın emri ve Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) kavliyle, kızımız Elif'i oğlumuz Mert'e istiyoruz."
Çok güzel konuşmuştu, gözlerim dolmuş ve çok duygulanmıştım.
Babam önce bana baktı, sonra anneme.
"Mert çok düzgün bir insan, hani erkek gibi erkek derler ya, öyle işte. Terbiyesi, efendiliği, saygısı olsun çok sevdim, çok değer verdim. En başından anlamıştım Mert'in damadım olacağını, nereden mi? Gözlerinden. Kızıma bakışı güven doluydu, sanki ömrümün sahibi der gibi bakıyordu. Çok etkilendim ne yalan söyleyeyim, bir babadan bunları duymak zordur ama sen bir konuşma yaptın, ben de yapayım istedim. Oğlun zaten çoktan oğlum oldu benim. Ben inandım, Elif'in yol arkadaşı, benim ikinci oğlum olabileceğine hep inandım. Ben de gönül razılığıyla sizi evime kabul ettim ve yine gönül razılığıyla kızımı size veriyorum. Artık siz de kızımın ailesisiniz, hayırlısı olsun inşallah."
Ağlamıştım.
Ben ağlarken, Irmak gözyaşlarımı siliyordu.
Irmak hemen yüzük tepsisini aldı ve babamların yanına gitti. Ben de Mert'in yanına gittiğimde kamera sesleri duymaya başladım.
Mert'in babası yanımıza geldi ve Mert'in büyük amcasına doğru döndü.
"Abi, yüzükleri takmak büyüğümüz olarak sana düşer." Dedi Bahadır baba.
Mert'in amcası ayağa kalktı ve yanımıza geldi, ellerimizi uzattık, alyansları taktı ve sonra kesti. Fotoğraflar çekiliyordu, parmağımdaki yüzüğe bakarak şükrettim içimden.
Mert'in amcasının elini öptük, sonra anne ve babalarımızın ellerini öptük.
Daha sonra herkesle fotoğraf çekildik ve baş başa da çekildik.
Çok mutluydum.
İçimden şükürler ettim her saniye.
Mert'e bakarak şükrettim.
Bu ne güzel mutluluktu böyle!
***
Çok yorgundum ama çok mutluydum, şu anda herkese hazırladığımız tabakları verdik ve herkes oturmuş hazırladıklarımızdan yiyorlardı.
Bir anda odayı telefon sesi doldurdu, elimdeki çatalı bıraktım ve Mert'e baktım çünkü bu zil sesi Mert'e aitti.
Tek kaşımı kaldırdım ve pür dikkat Mert'e baktım.
Mert'in askeriyeden arkadaşları ve yarbay dediği Erdem bey de ailesiyle buradaydı, bir sorun yoktu değil mi?
"Efendim, komutanım."
"..."
"Erdem Yarbay'ım, size ulaşamamışlar." Dedi ve Erdem Bey'e verdi telefonunu.
Küçük bir 'oh' çektim ve daha sonra bakışlarımı Erdem Bey'e çevirdim.
Şaşkınca Mert'e ve diğer asker arkadaşlarına bakıyordu.
Kaşlarımı çattım.
Bir şey olmuştu ama değil mi?
Kötü bir şey mi?
Hayır, iyi olsun.
Telefonu kapattıktan sonra ayağa kalktı.
"Mert dışarda konuşalım."
Kaşlarımı çattım, anlamıştım işte kötü bir şeydi.
"Erdem Bey, gizli bir şey değilse lütfen burada söyleyin. Yoksa, görev mi?" Dedim, sesim buruk çıkmıştı.
Herkes bize bakıyordu.
Erdem Bey, Mert'e baktı. Mert başıyla onayladı.
"Söyleyin Yarbay'ım eğer görevle ilgili bir şeyse söyleyin. Biz artık Elif'le evleniyoruz, alışacak. Zor olacak ama alışacak."
Başıyla onayladı.
"Bu normal bir görev değil, emin misin Mert?"
Daha çok meraklandırmıştı beni!
"Erdem Bey, sizi dinliyorum."
Bir süre sessiz kaldı.
"Evet görev, fakat..." dedi sustu.
Derin bir nefes aldım.
"Bu kez belki de dönüşü olmayan bir görev, bu görevde benim de olmam istendi, hepimizin. Almadan adalete teslim etmeden dönmek yok, gerekirse beş sene dedi. Almadan dönerseniz mesleğinizi alırım elinizden dedi, komutanım."
Gözümden bir damla yaş damladı.
"Şehir şehir, ülke ülke peşinden gidecekmişiz."
Yutkundum.
"N-ne? Peki ne zaman?"
"B-baba, ne demek beş sene?" Dedi kızı, Bahar.
"Misal, yani ne kadar sürer bilemiyorum. Aradığımız kişi, zor bir kişi. Bu kadar bilgi yeter, fazla bile. Yarın yola çıkacağız. Şimdi gitmeliyiz, sen de bugünü doya doya geçir, bir daha ne zaman görüşeceksiniz Allah bilir."
Gözlerimden şakır şakır yaşlar dökülüyordu, engel olamıyordum.
"Ne demek ne zaman görüşeceksiniz Allah bilir? Nasıl dayanacağız buna."
Zerrin anneden gelen sesle ona döndük, bayılmıştı.
Şimdi neler olacaktı?
Allahım bizi neyle sınıyordu?
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Selam .🙋🏻‍♀️
Geç geldim fakat güzel geldim, değil mi? Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum, benimle paylaşın lütfen.
❤️🧡

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Apr 15, 2021 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

BAŞKA BİR AŞKWhere stories live. Discover now