👉🏻9.Bölüm👈🏻

387 10 0
                                    

Selam! Ben geldim. Nasılsınız? Ben iyiyim fakat uykusuzum, gece hiç uyuyamadım ve gün içinde sinirli geçti zamanım. Uykusuzluğa asla tahammül edemiyorum, asla.
Ama şu anda iyiyim ve yeni bölüm yazmak için, okuduğum hikayenin bitmesini bekledim.
Bölümü Yazmaya başladığım tarih onüç ekim ikibin yirmi ve saat akşam dokuzu çeyrek geçiyor. Aşağıya da bitirme tarihimi yazacağım, peki sizin okuma tarihiniz nedir?
Yorumlarda buluşalım.. 💋
Size benden kocaman beyaz bir kalp 👉🏻🤍
Hadi o hâlde sizi bekletmeyeyim daha fazla.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
İki ay.
Tam olarak iki ay geçti.
İki ay önce Mert görev için ülke dışına çıktı ve sonrasında ondan yalnızca bir defa haber alabildim. Onu deli gibi merak ediyordum, sağlığı nasıl bilmiyordum. Aç mı, üşüyor mu, nasıl bilmiyordum ve bilmemek beni mahvediyordu. Bugün dersim bittiği gibi askeriyeye gitmeye karar vermiştim, Mert sürekli Erdem Yarbay diye birinden bahsediyordu, onu bulup ondan Mert hakkında bilgi alacaktım çünkü artık öğrenmek istiyordum.
Aklım Mert'te olduğu sürece kendimi derste anlatılan konuya veremiyordum, neye kızsam haklıydım.
Zerrin Teyze de merak ediyordu ama artık eskisi gibi telaş yapmadığını söylüyordu, Mert'in askerliğinin ilk zamanlarında korkarmış ve telaş yaparmış ama şimdi bu azalmış, benim de zamanla azalacağını söyledi, bilmiyordum.
Yaklaşık otuz dakikanın sonunda, girmiş olduğum son dersten de çıkmıştım. Koridorda çıkışa doğru yürürken ismimi duymamla olduğum yerde durdum ve sesin geldiği yöne bakınmaya başladım.
Seslenen Yaren'di. Biraz bekledikten sonra yanıma vardığında, nefes nefese kaldığını fark etmem de eş zamanlı oldu.
"Nereye böyle, hızlı hızlı?"
Dudaklarımı ıslattım.
"Askeriye'ye gideceğim Yaren, böyle olmuyor."
Elini koluma koyarak okşadı.
"Gidip eline ne geçecek? Onlara bir haber gelse, bize bildirirlerdi zaten."
Omuz silktim.
"Endişeleniyorum, bu yüzden yine de gitmek istiyorum."
Başını belli belirsiz salladı ve daha sonra beraber bahçeye çıktık.
Ekim ayındaydık, sonbahar mevsimindeydik ve havalar artık iyice soğumaya başlamıştı. Gündüzleri sıcaktı yine ama geceleri çok soğuktu. Gündüzleri kısa kollu geceleri ise uzun kollu giyiyordum, tam da hastalık mevsimiydi.
"Ben eve geçiyorum, sen hâlâ kararlı mısın Askeriye'ye gitmekte?"
Dalga geçtiğimi falan mı düşünüyordu?
"Sen neden merak etmiyorsun abini, Yaren?" Dedim, kaşlarım çatılırken.
Gözleri irileşirken, konuştu.
"Ne demek neden merak etmiyorsun? Ediyorum Elif, ama alıştım anlıyor musun? Abimin beş ay, on ay gelmediği oldu ve bize de sessizce dua edip beklemek düştü. Yine elimizden bir şey gelmez, ama senin için rahat edecekse git, sana yine aynı şeyleri söyleyip geri gönderecekler."
Başımı eğerken, gözlerim ise ayakkabılarımı buldu. Gözlerim dolmuştu ama ağlamak istemiyordum.
"Benimle gelir misin?"
Derin aldığı nefesini dışarıya verdi ve başını belli belirsiz salladı.
"Pekâlâ, geleceğim."
Yüzümde oluşan gülümsemeyle birlikte, Yaren'e kocaman sarıldım.
"Hadi gidelim, adresi neydi bu Askeriye'nin?"
***
Taksinin camından durduğu yere baktım, kocaman duvarlar vardı ve içerisi gözükmüyordu. Taksiye ücreti ödedikten sonra Yaren'le kendimizi Askeriye'nin kocaman demir kapısının önünde bulduk.
Kapıda güvenlik odası vardı, sanırım içeride nöbette duran da bir askerdi.
"Erdem Yarbay'la görüşecektim." Dedim, bana bakan genç adama.
"Kimsiniz?"
"Ben Mert Arsel'in sevgilisiyim."
Şimdi fark etmiştim de, ne güzel soy ismi vardı ve ne kadar havalı geliyordu kulağa..
Daha sonra telli eski tip ev telefonu tarzı telefondan arama yaptı.
"Uzman çavuş Ateş Vural Yarbayım, sizinle görüşmek isteyen biri var."
Mert'in arada bahsettiği çapkın Ateş bu muydu acaba? Sarıya dönük kumral ve yakışıklıydı.
Zaten tipinden belliydi çapkın olduğu!
"...."
"Mert Üsteğmen'imin sevgilisiymiş ve yanında da bir kız daha var, Yarbayım."
"..."
"Emredersiniz komutanım!"
Telefonu kapattıktan sonra bakışları beni buldu.
"Erdem komutanım sizi bekliyor, girişteki arkadaş sizi odasına çıkartacaktır."
Onu onaylayarak Yaren'le beraber girişe ilerledim. Kapıda yine genç bir adam vardı, bu esmerdi.
"Beni takip edin."
Dediğini yaparken, bir yandan da etrafı inceliyordum.
Daha önce hiç görmediğim bir yerdi ve bu sebeple hayran hayran bakıyordum etrafa.
Merdivenlerden yukarıya çıktığımızda karşımızdaki kapıya doğru yürüdük ve yanımızdaki genç asker kapıya vurarak içeriye girdi.
Arkasından ise biz girmiştik ve sonrasında genç asker odadan çıkarken, ben Yarbay'ın masasına doğru yaklaştım.
"Merhaba, ben Elif." Dedim, uzattığı eli sıkarken.
"Ben Mert Arsel'in kardeşi oluyorum." Dedi Yaren'de Yarbay'ın uzattığı eli sıkarken.
"Erdem." Dedi ve boğazını temizledi.
"Oturun lütfen."
"Tahmin edeceğiniz üzere Mert'ten bir haber alabilmek umuduyla geldik buraya." Dedim, masanın önündeki tekli karşılıklı koltuklara otururken.
"Bakın, merak ettiğinizin ve onun için endişelendiğinizin farkındayım ama yapabileceğim herhangi bir şey yok. Bizler askeriz Elif hanım, yeri gelir görev çıkar bir sene ailemizden, sevdiklerimizden uzak kalırız, yeri gelir bir gün. Sürekli haber aldıkça arayıp haber veriyoruz ailesine zaten, sizlerin buraya gelmenize gerek yok."
Tuttuğum nefesimi bıraktım.
"Haklısınız ama beni de, bizi de anlayın lütfen. Peki Mert'ten bir haber var mı?"
Ellerini birbirine kenetleyip masada öne doğru, yani bize doğru yaklaştı.
"Biz askerlerimizle her zaman irtibat hâlindeyiz, sağlık durumları iyi. Çok özel ve çok önemli bir görev için yurt dışındalar, sınır dışında oldukları için askerimize kimse bir zarar veremez şüpheniz olmasın. Size süre veremem, ama Allah'ın izniyle dönecekler inşallah."
Yüzüm ister istemez asıldı bu sırada kapı çaldı ve Erdem komutanın 'gir' emriyle içeriye iki tane kadın girdi, biri tahminen otuzlu yaşlarda diğeri ise yirmili yaşların başında gibi gözüküyordu.
"Erdem, daha sonra gelelim biz."
Erdem komutan ayağa kalktı.
"Gelin, benim biraz işim var. Siz Mert'in sevgilisi ve kardeşiyle tanışın." Dedi ve yanımızdan gitti.
Karşımdaki kadına gülümsedim.
"Merhaba." Dedim ve elimi uzattım.
Aynı şekilde karşılık vererek uzattığım elimi sıktı.
"Ben Elif, Mert'in sevgilisiyim." Derken yanındaki kızın elini sıkıyordum.
"Ben de Yaren, Mert'in kardeşiyim."
Sonra oturduk.
"Merhaba hanımlar, ben Erdem komutanın eşi Ayla."
"Ben de kızı, Bahar. Çok memnun oldum!"
Yaren'le birbirimize bakarak tebessüm ettik.
"Tahmin ediyorum, Mert abiyi çok merak ettiniz!"
Mahçupça gülümsedim.
"Ettiniz değil, ettin olacaktı. Elif çok merak etti, ben alışkınım."
Ayla abla gülümsedi.
"Asker sevgilisi olmaktan daha zor bir şey daha var." Dedi.
Tek kaşımı kaldırdım.
"Nedir?"
"Asker eşi olmak."
Tebessüm ettim, umarım asker eşi de olacaktım.
"Umarım."
"Mert abinin arkadaşlarını tanırım ben genelde, seni tanımıyorum ama."
Dudak büktüm.
"Ben İstanbul'a birkaç ay önce taşındım üniversite için, abimin yanında yaşıyorum."
Kaşlarını çattı.
"Abim dediğin kim?"
"Barlas, Barlas Dinçer."
"Emniyetten Barlas abi mi? Buraya arada gelir!"
Başımla onayladım.
"Aynen öyle."
***
Elimdeki kitaptan kaç sayfa okudum bilmiyordum, sanki zaman inat etmişti ve geçmiyordu. Mert yokken geçen dakikalarım yavaş ve anlamsız geliyordu bana. Mert'leyken ise hızlı geçiyordu ama yetmiyordu zaman.
Kitabı yatağıma gelişigüzel fırlattım ve odamdan çıkarak abimin odasına yöneldim, bugün izinliydi.
"Abiciğim?" Dedim, başımı hafifçe araladığım kapıdan içeriye sokarken.
"Gel, Fıstığım."
Kapıyı daha çok açıp içeriye girdim, yatağının üzerinde öylece uzanmış telefona bakıyordu. Yanına gidip ben de onun gibi uzandım ve başımı göğsüne yasladım.
Kaslı erkeklerin göğüsleri yastık gibi oluyordu, ama sert yastık!
"Neye bakıyorsun?" Dedim, telefona bakmaya çalışarak.
Sonra yerinde doğruldu, aynı zamanda ben de doğrulduğumda yüzünün ciddi bir hâl aldığını fark ettim.
"Elif ben bir karar verdim."
Kaşlarımı çattım.
"Nedir, abi?"
Boğazını temizledi.
"Ben direk Irmak'a evlenme teklifi edeceğim."
Gözlerim irileşirken şaşkınlıkla açılan ağzımı, iki elimin avucuyla kapattım.
"Ne!"
Sevgili değillerdi ki? Hem abim olmayız biz demiyor muydu? Hayatım tehlikeli demiyor muydu? Şimdi ne oldu?
"Düşündüm de birbirimize acı çektirmekten başka bir şey yapmıyorum."
Tek kaşım benden bağımsız bir şekilde havalandığında konuştum.
"İyi de abi, siz sevgili bile değilsiniz direk evlilik biraz ağır değil mi?"
Omuz silkti.
"Evlenme teklifi edeceksem, hemen bugün evlenecek değiliz ya? Aşamaları var, bunlar olana kadar bir sene geçecek belki de. Zaten birbirimizi seviyoruz sevgili olmanın ne anlamı var direk evlenelim."
Kahkaha atmıştım, ciddi ciddi kahkaha atmıştım.
"Bu düşünceni benden başka biriyle paylaştın mı?"
Başını olumsuz anlamda iki yana salladı.
"Önce senin fikrini almak istedim, Fıstığım."
Sesli bir şekilde güldüm.
"Manyak ya!"
Göz devirdi.
"Hadi ama, fikrini almak istedim!"
Son kez güldüm.
"Tamam, tamam."
Gülüşümün tamamen bitmesini bekledim.
"Irmak'la birbirinizi seviyorsunuz, ne diyebilirim ki? Irmak kollarına atlar evlenme teklifi edersen!"
Bir anda aklıma Mert'in olmayışı geldi ve yüzüm asıldı.
Elini çeneme koydu ve başımı kaldırdı.
"Ne oldu, Fıstığım?"
"Mert'in gelmesini bekleyelim, o da mutluluğunuza şahit olsun. Görmek ister.."
Gülümsedi.
"Mert'siz tuvalete bile gitmem ben, bir de evlenme teklifi mi edecekmişim?"
Güldüm.
"Abi ya!"
Sonra birlikte odadan çıktık ve mutfağa girdik, karnımız çok açtı ve yapabileceğim hiçbir şey aklıma gelmiyordu.
"Abi, bu akşam yemeği Irmak'ın restoranında yesek?"
Gözlerini kısarak baktı yüzüme, bu hâline kıkırdadım.
"Pekâlâ, hadi hazırlan."
Hızlı adımlarla yukarıya çıkarak odama yöneldim.
Krem bluz, siyah pantolon ve siyah trençkot üçlüsü yapmıştım klasik olarak.
Siyah stiletto, hafif bir makyaj ve düzleştirilmiş saçlarla yarım saat içinde hazırlanmıştım.
"Sen son zamanlarda kendine hiç özen göstermiyorsun, farkında mısın Fıstığım?"
Kaşlarım çatıldı.
"Ne demek özen göstermiyorsun? Güzel olmamış mıyım yani?"
Göz devirdi.
"Hayır güzelim, sen her hâlinle güzelsin. Sadece, seni son günlerde öyle görüyor gibiyim."
Dilimi damağıma vurup 'çık' diye bir ses çıkarttım.
"Sana öyle gelmiş abi, evet biraz keyifsizlik var doğru ama bu tamamen keyifsizlik yani.."
Sahiden Mert'in olmayışının keyifsizliğini her şeye mi yansıtıyordum böyle?
Aynaya geçip baktım, gayet şık gözüküyordum fakat renkli değildim. Normalde renkli giyinmeyi severdim, bugün düz olmuştum.
***
Alarmımın ısrarlı bir şekilde çalışına mı sinirlensem, yoksa alarmım bitip telefonumun çalmasına mı sinirlensem? Uyumak istiyorum, uyumak istiyorum ve uyumak istiyorum! Sabahın köründe hangi özürlü arar beni? Zaten gece yalnız kaldığım için sinirli ve gerginim!
Abim işe giderken Yaren'in ya da Irmak'ın bize gelmesini istedi, ona tek kalabileceğime dair kesin bir şeyler söyledim ama sabaha kadar doğru düzgün uyudun mu diye sor, hayır!
Derin bir nefes alarak, yataktan kalktım ve ısrarla bilmem kaçıncı kez çalan telefonumu elime aldım.
Yaren?
Neden?
Neden yaren?
Yaren, neden?
Saat daha sekiz be! Sekiz!
"Efendim?" Dedim, sesim uykulu ve son derece huysuz çıkmıştı.
"Günaydın!" Resmen kulağımın dibinde ciyaklamıştı bu! Nereden buluyor bu saatte bu enerjiyi?
Yüzümü buruşturdum.
Yataktan kalkıp pencereye doğru ilerledim ve storu yukarıya kaldırdım.
"Günaydın." Dedim, keyifsiz çıkan ses tonumla.
Telefonu hoparlördeydi sanırım, uzaktan geliyordu sesi.
"Hadi kalk ve kahvaltıya gel."
Göz devirdim.
"Daha tavuklar günaydın demedi, ne kahvaltısı? Ben bir saat daha uyumayı planlıyorum." Güldü!
Esnemem geldiğinde, ses çıkartmamaya dikkat ederek esnedim, ses çıkartınca çok kaba oluyordu.
"Sana bir sürprizim var ama!"
Kaşlarım çatıldı.
"Sabah sabah ne sürprizi?"
Güldü.
"Sürprizin sabahı, akşamı mı olurmuş? Söylenme de gel, bekliyoruz."
Sonra kapattı.
Telefonu yatağa fırlatıp, paytak paytak yürüyerek odamdaki lavaboya girdim.
Aynada kendimi gördüğümde küçük bir çığlık atmıştım.
Saçlarım salık bir şekilde uyuduğum için kabarmış ve birbirine girmişti, canavara benziyordum!
Rutin işlerim bittikten sonra, saçlarıma saç açıcı sprey sıktım ve özenli bir şekilde saçlarımı taradım. Sonrasında ise tepeden toplayarak yıkanmış ve kurumuş olan yüzüme güneş kremi ve göz altı kremi sürdüm.
Odaya geri döndüğümde, nasıl yattıysam berbat bir şekilde dağılmış olan yatağımı topladım ve sonrasında gardrop sürgüsünü çekerek kıyafetlerime göz attım.
Bir tişört ve bir pantolon giyebilirdim kolay olarak ama başka bir şey giymek istiyordum.
Önü büzgülü beyaz puanları olan açık mor kolları lastikli uzun kollu V yaka bluz ve açık mavi İspanyol paça kot pantolon seçerek üzerime geçirdim.
Saçlarımı salıp ortadan ayırdım ve tekrar taradım.
Kirpiklerime bolca kahverengi rimel sürdüm ve dudaklarıma ise şeftali tonunda mat bir ruj.
Bu rujumu seviyordum, çok doğal ve yokmuş gibi bir görüntüsü vardı.
Son olarak çiçeksi parfümümden sıkarak, aynanın karşısında baştan aşağıya kendimi süzdüm.
Güzel gözüküyordum.
Siyah bir toka alarak bileğime taktım, saçlarımdan dolayı terlersem toplardım.
Telefonumu arka cebime koydum ve odamdan çıktım.
Mutfağa yönelip bir bardak dolusu su içtim ve sonrasında anahtarı elime alarak dış kapıyı açtım, kenardaki spor ayakkabılarımı giydim ve bahçe kapısına yöneldim.
Bakışlarım Mert'lerin terasını bulunca, yüzümü astım.
Mert evde olsaydı oradan bana hep bakardı.
Hatta uyandığımda storu yukarıya kaldırdığım gibi perdeyi çeker, terasa bakardım ve Mert'le gözlerimiz buluşurdu.
Derin bir nefes alıp verirken Mert'lerin evine girmek için eğilerek ayakkabılarımı çıkarttım.
Etraf sessizdi ama mutfaktan küçük sesler geliyordu, yönümü mutfağa çevirerek içeriye girdim.
Zerrin teyze ve Yaren ocak başındaydı.
"Günaydın."
Bakışları aynı anda beni buldu.
"Günaydın, Elifçiğim."
Gülümsedim.
"Günaydın, güzellik!" Kıkırdadım.
"Yardım edebileceğim bir şey var mı?"
Zerrin teyze omzunun üzerinden yüzüme baktı.
"Hayır Elifçiğim, sen terasa çıkabilirsin."
Yaren'e baktım.
"Terasta sana bahsettiğim sürprizim var." Güldüm.
"Balon mu aldın?"
Kıkırdadı.
"Balon alsam mutlu olur muydun?"
Başımla onayladım.
"Balonu severim."
Omuz silkti.
"Balondan daha çok mutlu olacağına eminim, hadi sen çık."
Tek kaşımı kaldırarak, Yaren'e son bir bakış attım ve ardından Zerrin teyzeye döndü bakışlarım, bıyık altından bir gülüşü vardı.
Sessizce mutfaktan çıktım, ne sürprizi vardı ki terasta?
Gerçi şu anda sürprize bile sevineceğimi düşünmüyordum, sebebi ise Mert'in olmayışıydı.
Mert'in yanımda olmasını istiyordum, ona fazlasıyla alışmıştım. Çok bir zaman olmamıştı, ama onu seviyordum ve fazlasıyla alışkanlık hâlindeydi benim için.
Hep yanımda olsun, hep yanında olayım istiyordum. Kokusu, sarıldığımda gelen o kokusunu özlemiştim. Saçlarının yumuşaklığında parmaklarımı gezdirmeyi özlemiştim biraz da. Ama en çok, göğsüne yatıp kalp atışını dinlemeyi ve ona sımsıkı sarılmayı özlemiştim.
Teras merdivenlerine yöneldiğimde keyifsizce bakışlarım ayaklarımı buldu. Adımlarımı izleyerek terasa girdiğimde bir süre daha bakışlarım adımlarımda kaldı.
Başımı etrafa, sürprize bakmak için kaldırdığımda Mert'i gördüm. Hayır hayır, hayal değildi! Bu hayal olamayacak kadar gerçekti, arkası dönüktü ve dışarıya bakıyordu.
"Mert!" Dedim, sesim yüksek çıkmıştı.
Hızlı bir şekilde yüzünü bana döndüğünde, gerçekten o olduğundan emin oldum.
Gözlerim doldu.
Hızlı adımlarla, koşarak yanına gittim ve ona sımsıkı sarıldım.
Hayal olamayacak kadar gerçekti.
"Elif!"
Saçıma kondurulan öpücükle, gerçekliğinden bir kez daha emin oldum.
"N-ne zaman geldin sen? Çok, çok özledim seni! Çok merak ettim, Mert."
Kollarımı ondan ayırıp, biraz uzaklaştım ve ellerimi yanaklarına götürdüm.
"Dün gece geldim, seni uyandırmak istemediğim için sürpriz yapmak istedim, Güzelim."
Yanaklarını okşadım.
"İyi misin sen? Sağlığın nasıl? Yaralanmadın değil mi? Sapasağlamsın!"
Başıyla onayladı.
"Gittiğim gibi geri döndüm, iyiyim ben merak etme."
Tebessüm ettim ve tekrar sarıldım.
Özlediğim o kokusunu içime çektim, bu kokuya fazlasıyla hasret kalmıştım.
"Çok özledim seni."
Kollarımı Mert'ten ayırdım.
Mert'in elleri yanaklarımı buldu ve sonrasında dudaklarımı alnıma değdirdi.
"Ben de seni özledim, hem de çok."
Gözlerimden akan birkaç damla yaşı sildim.
"Alışacağım."
Tebessüm etti.
"Elbette, üzülme ama lütfen. Sen üzüldüğün için aklım hep sende kalıyor, Güzelim."
Başımla onayladım ve tekrar sarıldım.
Yaklaşık ne kadar zamandır öyle kaldık bilmiyordum, Zerrin teyze ve Yaren'in terasa girmesi ve Yaren'in konuşması üzerine gözlerimi açarak, Mert'ten uzaklaştım.
"Sürprizimi beğendin mi?"
Gülümsedim.
"Evet." Bayıldım demek isterdim fakat Zerrin Teyze'nin yanında utanıyordum.
"Hadi çocuklar, artık kahvaltıya geçelim."
Zerrin Teyze'nin dediğini yapıp masaya geçtik, kahvaltıya yine çok ve güzel çeşitler yapmışlardı ve ben de tabağıma her şeyden azar azar alarak kahvaltıma başladım.
"Ne zamana kadar evdesin?"
Omuz silkti.
"Görevin ne zaman çıkacağı belli olmaz, bu sebeple ne zaman çağırırlarsa o zaman gideceğim."
Başımla onayladım.
Askerlik devamlı olarak nasıl bir meslek bilmiyordum, tatilleri neredeyse yoktu, görev beklemezdi asker olmak büyük sorumluluk gerektiren şeydi, üzerinde tüm insanların yükü vardı.
Biz insanlar askerlere çok şey borçluyduk aslında, fazlasıyla. Biz rahat uyuyorsak, onlar sayesinde, biz gülebiliyorsak onlar sayesinde ve biz ailelerimizle mutluysak onlar ailesinden uzak diye.
Çok şey borçluyuz onlara, haklarını hiç ödeyemeyiz, hem de hiç.
"Ne düşünüyorsun? Seslendim, duymadın."
Başımı iki yana hızlı bir şekilde salladım.
"Siz askerlerin aslında ne kadar büyük bir sorumluluk altında olduğunuzu düşünüyordum, bizler ailelerimizle yaşayabilelim diye siz askerler ailenizden, sevdiklerinizden uzak yaşıyorsunuz çoğu zaman. Sizlerin hakkını ödeyemeyeceğimizi düşünüyordum, Mert."
Gülümsedi, bu gülümseyiş farklı bir gülümseyişti. Hayranlık belirten bir bakış vardı gözlerinde, hoşuma gitmişti bana öyle bakması.
"Çok hassas kalbin var, herkes senin gibi düşünüyor ama sen daha derin düşünüyorsun. Kalbini bu yüzden seviyorum senin."
Zerrin Teyze'nin varlığından dolayı utanmıştım, başımı eğdim.
"Utanma Elifçiğim, benim hoşuma gidiyor sizi böyle görmek."
Bakışlarım Zerrin Teyze'yi bulurken, hafifçe tebessüm ettim.
Aklıma abimin Irmak'a evlenme teklifi edeceği geldiğinde, elimdeki çatalı hızlı bir şekilde bırakıp yanımdaki Mert'e döndüm.
"Size bir haberim var, ama önce abim söylemek ister o yüzden bilmiyormuş gibi davranın!"
Kıkırdadım.
Yaren'in tek kaşı kalkmıştı ve kendini bana doğru eğmişti.
"Ne haberi?"
"Abim, Irmak'a evlenme teklifi edecekmiş!"
Yaren çayından aldığı yudumu resmen püskürtmüştü!
"Yavaş!"
Kıkırdadım.
"Barlas abi hani olamayız diyordu, sevgili olmadan karı koca mı olacaklar? Ne hız be!"
Başımla onayladım.
"Ben de aynı şeyi söyledim, fakat abim bana hemen evlenmeyeceklerini ve evlenene kadar belki de bir sene geçeceğini söyledi, bu süreçte zaten sevgililik dönemi olacakmış."
Yaren başını belli belirsiz salladı.
"Sevindim gerçekten! İkisi de birbirine kör kütük aşık."
Öyleydi.
"Zaten birbirlerini seviyorlardı, bu kadar zaman sonra direk evlenme teklifi etmekte doğru bir karar vermiş. İkisi için de doğru bir zaman, evlilik için."
Omuz silktim.
"Onlar için haklı olabilirsin, ama genel konuşursak evlilik için doğru zaman yoktur. Hazır hissetmek vardır ve istemek. Hazır hissetmeden evlenirsen ya da istemeden evlenirsen mutsuz bir evlilik yaşarsın."
Başıyla onayladı.
"Peki sen?"
Anlamamıştım.
"Ben, ne?"
"Sen evlilik için ne düşünüyorsun?"
Geçiştirdim.
"Söyledim ya?"
Aslında anlamıştım bizim evliliğimizden bahsettiğini, ama annesi buradayken bunu konuşmak istemiyordum.
"Abim evlensin de önce, sonra hazır hissedip hissetmediğime karar veririm." Dedim gülerek.
Güldü.
"Önce büyükler diyorsun."
Başımla onayladım.
"Sırasını kapmak olmaz."
"Sıraya bakarsak, ben evde kaldım o zaman?"
Yaren'in söylediği şeye kıkırdamıştım.
"Sen ne? Sen evlenmeyeceksin, seni benden alacak adam daha anasının karnından doğmadı!"
Kıkırdayışım kahkahaya dönüştü.
"Neden?" Diye sordum.
"Kardeşim çünkü o benim!"
Tek kaşımı kaldırdım.
"Ben de Barlas'ın kardeşiyim, arkadaşın olan Barlas'ın hatırlatayım. Abim de sana aynı şeyi derse, görürsün."
Gözlerini kıstı.
"Kaçırırım gerekirse, yine alırım."
Kaçırırmış beyefendi!
"Senin kardeşin için de öyle diyecek, elin oğlu! Ayrıca sen kimi nereye kaçırıyorsun? Evlerimiz dip dibe, deli!"
Kafasına vurdum sonra, ama hafifçe, bu haraketim zaten onda bir etki oluşturmamıştı. Maşallah boğa gücünde olduğu için, hiçbir şey olmamıştı.
"Sizi böyle görmek çok güzel, çocuklar."
Gülümsedim.
"Bizi hep böyle göreceksin, Zerrin sultan!"
Beni kendisine çekip saçımı öptüğünde gülümsemem genişledi.
"Çocuklar, akşam babanızla dışarıya çıkacağız. Siz bir program yapacaksanız yapın."
Mert sinsi sinsi gülüyordu.
"Anne, evlilik yıldönümünüzde sizi Kapadokya'ya yollayalım, balayınızı tazeleyin. Bana bakın ama, kardeş falan istemem! Babaanne olacak yaştasın artık sen!"
Zerrin teyze gözlerini kıstı.
"Bana bak, boyuna posuna bakmam alırım ayağımın altına!"
Mert kahkaha attığında, dönüp ona baktım. Çok güzel kahkaha atıyordu.
"Tamam tamam, kızma hemen."
Sonra aramızda bir sessizlik oldu derken, bu sessizliği bozan telefon sesi oldu.
Mert cebinden telefonu çıkardığında derin bir nefes verdim, yine görev çıkmıştı kesin.
"Efendim, Ateş?"
"..."
"Acil mi?"
"..."
"Tamam, geliyorum."
Telefonu kapatıp, cebine tekrar koydu.
"Benim gitmem gerekiyor."
Başımla onayladım.
"Yine görev çıktı galiba?"
Elini yanağıma getirip, okşadı.
"Hayır, görev değil. Askeriye'ye gitmem gerekiyor, bir sorun çıkmazsa döneceğim."
Sonra ayağa kalktı ve Zerrin Teyze'yle Yaren'i öptü.
"Görüşürüz."
Zerrin Teyze oturduğu yerden bana yaklaştığında, benim de bakışlarım onu buldu.
"Hadi git, geçir Mert'i." Gülümsedim.
Teras merdivenlerine yönelip, hızlı hızlı aşağı indim. Mert ayakkabılarını giyiyordu ki, yanına vardım ve ona kocaman sarıldım.
"Dikkat et kendine."
Yanağımı öptü.
"Merak edeceğin bir şey yok, dediğim gibi."
Başımla onayladım.
"Tamam." Dedim ve ben de yanağından öpeceğim sırada başını çevirdi ve dudağımı öpmüş oldum. Belimden tutarak beni kendisine daha çok çektiğinde, kendimi nefes alamayacak gibi hissettim.
"Pislik!"
Güldü.
"Senin kendi rızanla öpmeni beklersem yaşlanırım."
Dil çıkarttım.
"Çok konuşma da, git."
"Gidersem özlersin ama!"
"Özleyeceğim kadar uzağa gitmezsen, özlemem."
Alnımı öptü ve sonra da kapıdan çıkıp arabasına bindi.
Gözden uzaklaştığında ben de kapıyı kapattım ve sırtımı kapıya dayadım.
Elim istemsizce dudaklarıma gittiğinde, yüzümde tuhaf bir gülümseme oluştu.
Bu mutluluğumuz hiç bitmesin, hep daim olsun istiyordum.
Kısa sürede tanıdığım, sevdiğim adam bende bu kadar etki bırakmayı nasıl başarmıştı bilmiyordum ama, iyi ki başarmıştı.
Onsuz bir hayat düşünemiyordum artık.
Yaşadığım her anımda yanımda onun varlığını hissetmek istiyordum, onu istiyordum attığım her adımda.
Sağımda, solumda, her yerde o olsun istiyordum.
Mert, benim canımdı ve ben canımdan can istiyordum, canımdan canlar.
Onunla evlenmek, ondan çocuk sahibi olmak, bunlar güzel hayallerdi ve ben hepsini tek tek gerçekleştirmek istiyordum.
Allahım, ikimize de tüm bu hayallerimizi yaşayacak kadar ömür ver, fazlasında gözüm yok.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yeniden Merhaba!
Bölümü nasıl buldunuz?
Uzun yazmaya gayret ettim, peki uzunluk sizce de nasıl?
Satır arası yorum görmek beni mutlu edecektir, bilginize.
Bugünün tarihi, yani bölümü yazmayı bitirdiğim tarih; onbeş Ekim ikibin yirmi ve saat gece biri iki geçiyor.
Yorumlarda buluşalım.
Benden size bir adet kalp 👉🏻♥️👈🏻

BAŞKA BİR AŞKDonde viven las historias. Descúbrelo ahora