👉🏻12. Bölüm👈🏻

301 6 0
                                    

Selam, nasılsınız?
Ben iyiyim.
Yalın seviyorum bu sebeple bugün bu şarkısını koymalıyım dedim ve koydum.
Bölümle alakası olabilir de, olmayabilir de.
Her an olmuşta olabilir!🤪
Neyse.
Yorumlarda buluşalım!
Bugünün tarihi; yirmi iki ekim perşembe ve saat onu üç geçiyor.
Keyifli okumalar. ♥️
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Her duygu doğaldır, her duygu bir kanundur aslında. Mutluluk insani bir şeydir, iyilik kadar kötülük de vardır hayatta. Üzülmek insani bir şeydir, kimse üzülmek istemez aslında hep mutlu olmak ister fakat hayat hiçbir zaman tozpembe değildir, öyle görünse de öyle yaşanmıyordur.
Bazen hep tozpembe olsun isteriz, göründüğü kadar yaşamak isteriz ama olmaz.
Hani şu mutlu olduğumuz anlar vardır ya, çok mutlu olduğumuz anlar... O anların hep sürmesini isteriz, sonsuza kadar sürmesini isteriz fakat hayatın iyi tarafı olduğu kadar kötü tarafı da vardır. Bu dünyada yaşıyorsak eğer her duyguyu tatmamız gerekiyordur aslında.
Mutluluk, mutsuzluk, iyilik, kötülük, yalan, gerçek, şaşkınlık, kırgınlık, kızgınlık, hepsi...
Hayatın kanunu bunlardır aslında ve insan mutluluğu kaybetmeden mutluluğunun değerini bilmiyordur aslında, iyiyi kaybetmeden kötülüğün var olduğunu, bir kere yalana başvurunca devamı geldiğini, gerçeğin aslında ne kadar güzel bir şey olduğunu, şaşkınlığın da bazen kötü ve bazen iyi şeylere yol açtığını ve hatta kırgınlığın da zamanla hislerini onardığını, kızgınlığın aslında vücudun ihtiyaç duyduğu bir şey olduğunu hep sonradan anlıyor.
Güzel şeyler yaşadığımız gibi, kötü şeyler de yaşamaya mecburuz aslında.
İşte bugün, o anlardan birini yaşıyoruz. Hem de, hep beraber yaşıyoruz. Hepimiz mutsuzluğun, acının asıl anlamını bugün yaşıyoruz.
Abimin Irmak'a evlenme teklifi etmesinin üzerinden tam beş gün geçti, evlenme teklifi edildiği gün hayal olabilecek kadar güzel bir gün geçirdik fakat şu an hastane koridorlarındayız.
Perişan durumdayız.
Yaren'in ağlamaktan gözleri şişmiş, Zerrin Teyze kendinde değil, Bahadır amca suskun ve üzgün şekilde, ağlamaktan gözleri şişmiş kenarda oturuyor, Ekin dağılmış durumda, Irmak sessizce üzgün bir şekilde kenarda oturuyor, abim ise etrafta geziniyor, acısını duvarı yumruklayarak çıkartmaya çalışıyor.
Mert mi?
Hastanede onun için varız.
Ameliyathane'de canıyla uğraşıyor.
Evlilik teklifinin ertesi günü göreve gitti, kendisi de biliyordu aslında bu görevin diğerleri gibi olmadığını çünkü yüzünde korku vardı, sevdiklerini kaybetme korkusu vardı.
Karnından yaralanmıştı ve aynı zamanda, karnında bir kurşun varken tam da oraya bir bomba yerleştirmişti köpekler.
Görev yerinde o bomba zor bir şekilde çıkarılmış fakat durumu şu an çok kritikmiş, kan kaybetmiş ve kurşun midesine yakın bir yere gelmiş.
Durumu kötüymüş ve ameliyatı kaç saat sürer bilmiyordum.
Bir köşede oturan asker arkadaşları ve komutanları olan Erdem Yarbay üzgündü, bize karşı kendini suçlu hissediyordu.
Ameliyathane'nin kapısı açıldı ve bir hemşire belirdi görüş açımızda.
"Acil kana ihtiyacımız var." Dedi ve kan grubunu söylemeye gerek kalmadan abim hemşireye yaklaştı.
"Benim kan grubum Mert'le aynı."
Hemşire başıyla onayladı.
"Yanınızda biri gelsin, kan alındığı zaman baş dönme gibi sorununuz olabilir."
Irmak başını çevirip bana baktı, ona başımla onun gitmesini işaret ettim.
Oturduğum yerden kalkıp Zerrin Teyze'nin yanına gideceğim sırada görüş açıma Ayla abla ve Bahar girdi.
Zaten akmaya hazırda bekleyen gözyaşlarım onları gördüğümde daha çok ve daha hızlı aktı.
"Elif, canım!" Yanıma gelip sarıldığı zaman sıkı sıkı sarıldım.
"Ayla abla, M-mert.." Cümlemi tamamlayamamıştım.
"Sakin ol kuzum, Mert iyi olacak."
Benden ayrılınca Zerrin teyze ve Yaren'in yanına gitti.
Bahar'a döndüğümde beni kendisine çekip sarıldı.
"Üzülme Elif, Mert abi iyi olacak." Zor bir şekilde tebessüm etmeye çalıştım.
Acaba nasıl görünüyordum? Ağlamaktan gözlerim şişmiştir, kan çanağına dönmüştür, dudaklarım ağlamaktan morarmıştır ve tenim bir ölüden farksız bembeyaz olmuştur, saçım da dağılmıştır muhtemelen.
Fakat bu hiç önemli değildi.
Önemli olan Mert'ti, o iyi olmalıydı.
Zerrin Teyze'nin yanına gittim, sandalyelerde oturuyordu ve ben de yanına oturarak başımı omzuna koydum.
Bu haraketim üzerine, elini elimin üzerine koydu ve okşadı.
"Üzülme Zerrin teyze, her şey geçiyor şu dünyada, bugün de geçecek ve Mert çok iyi olacak." Kendim bile inanmıyordum fakat Zerrin Teyze'nin iyi olmasını istiyordum, inanmasın istiyordum.
"İnşallah güzel kızım, tek duam bu."
Zorla da olsa tebessüm etmeye çalıştım ama başarısız oldum.
Abim ve Irmak kan alınan odadan çıkıp yanımıza geldiğinde oturduğum yerden kalkıp yanına gittim, bir eliyle diğer kolundan kan alınan yere pamuk tutuyordu.
"İyi misin, abiciğim?"
Başını onaylar biçimde aşağı yukarı salladı.
"Ben iyiyim de, sen hiç iyi gözükmüyorsun Elif. Zerrin Teyze'yi de al eve git sen, bir duşa girersin yemek yersiniz kendinize gelirsiniz."
Başımı olumsuz anlamda iki yana salladım.
"Hayır, Mert ameliyattan çıkıp uyanınca Zerrin Teyze ve beni ararsa diye burada bulunmamız gerekiyor."
Olumsuz anlamda başını salladı.
"Uyanana kadar çoktan gelmiş olursunuz, hem kıyafet getirirsiniz buraya ihtiyacı olur belki Mert'in."
Zerrin Teyze'ye baktım, başını belli belirsiz salladı.
"Barlas haklı, Elif. Gidelim dediği gibi, kendimize gelelim."
Sonra Yaren'e döndü.
"Kızım sen de gel, durma burada. Gidelim hemen birkaç saate dönelim."
Yaren yüzüme baktı, başımla onayladım onu ve sonra Irmak'a döndüm.
"Irmak sen burada, Bahadır amcayla abimin ve Ekin'in yanında kal."
Hâlsiz bir şekilde baktı yüzüme ve başını aşağı yukarı salladı.
"Olur."
***
Bugün hava soğuktu, bu sebeple duştan çıktığım gibi hemen üzerime ince olmayacak şekilde ne bulursam geçirmiştim. Karnım gerçekten acıkmıştı fakat Zerrin Teyze'lere geçecektim, orada atıştırırdım bir şeyler. Gerçi Mert bu durumdayken bir şeyler de yemek istemiyordum, o da bir gerçekti fakat yemem gerekiyordu.
Siyah çantamın içine telefonumu, şarj aletimi ve cüzdanımı koydum ve ardından odada hiçbir işimin kalmadığından emin olup aşağıya indim.
Kahverengi kolları uzun kavunu andırır şekilde olan trençkotumu üzerime geçirdim ve evden çıkarak kapıyı üç kez kilitledim.
Zerrin teyzelerin evine gireceğim sırada telefonum çaldı, arayan annemdi. Gözlerim doldu, burnumu çekerek boğazımı temizledim ve aramayı cevapladım.
"Anne!"
Al işte, yine ele vermiştim kendimi.
"Kızım? Sesin niye kötü geliyor?!"
Burnumu çektim.
"Anne Mert.." dedim ve sustum.
Zerrin Teyze'lerin bahçelerindeki masanın sandalyelerinden birine oturdum.
"Ne oldu Mert'e? Söylesene kızım?"
Dudaklarımı ıslattım.
"Ameliyat oluyor, ç-çok kötü durumu!"
"Ne!" Çığlığı kulağımı acıtmıştı.
"Karnından vurulmuş, üstelik karnına bomba yerleştirmişler anne! O bomba zamanından önce çıkarılmasaydı... D-düşünmek bile istemiyorum anne, çok kötüyüm!"
Sesimi duymuş olacaklar ki, kapalı olan dış kapı açılmıştı. Kafamı kaldırıp açılan kapıya baktığımda Zerrin Teyze'yi gördüm ve ayağa kalkıp yanına gittikten sonra ayakkabılarımı çıkartıp içeriye girdim.
"Biz uçak, otobüs ne bulursak geleceğiz tamam mı? Dikkat edin kendinize, her durumdan haberdar edin bizi."
Görebilecekmiş gibi başımla onayladım.
"Tamam anne."
Sonra telefonu kapattım.
"Söylemeseydin keşke, üzülecekler şimdi."
Başımı belli belirsiz salladım.
"İstanbul'a gelecekler."
Yaren saçlarını toplayarak merdivenlerden inince Zerrin Teyze'de omzumu tuttu.
"Hadi bir şeyler atıştıralım da, hastaneye gidelim."
Bir şey demeden oturduğum yerden kalktım ve mutfağa ilerledim.
"Çorba ve makarna yaptım, domates sosuyla beraber yeriz."
Başımla onayladım.
"Hiç zahmet etmeseydin, kahvaltı da yapardık."
Kaşlarını çattı.
"Olmaz öyle şey."
"Zerrin Teyze, biz gidince Bahadır amca, Irmak, abim ve Ekin gelsin yesinler içsinler."
Başıyla onayladı.
"Doğru diyorsun, canım."
Burukça tebessüm ettim.
Sıcak, dumanı üstünde olan domates çorbasının biraz soğumasını bekledim ve sonra sıcak sıcak içtim, sanırım hastanede biraz üşümüştüm, iyi gelmişti.
Kalkıp makarna koyacağım sırada Yaren oturmamı işaret etti.
"Benim de çorbam bitti, ben ikimize de koyarım."
Bir şey demedim ve sessizce geri oturdum.
"Zerrin Teyze, Mert iyi olacak değil mi?"
Masadaki elimi tuttu.
"Daha önce hep yaralandığı oldu ama ameliyatlık hiç olmadı, askerlik işte bu yüzden çok kutsal bir meslek. Bizler için onlar orada canından oluyorlar, şehit oluyorlar, yaralanıyorlar ve bu yüzden haklarını ödeyemeyiz. Mert'e gelecek olursam, Allah'ın izniyle oğlum ayağa kalkacak ve sizin yaşayacak çok mutlu günleriniz olacak. Mert baba olacak ve ben de torun seveceğim daha."
Burukça tebessüm ettim.
"Umarım."
Önüme koyulan makarnamı hızlıca bitirdim ve sonrasında lavaboya gitmek için ayağa kalktım, lavabo yukarıda da vardı aşağıda da vardı fakat ben yukarıdakine gitmiştim.
Ellerimi yıkadıktan sonra Mert'in odasına girdim, yatak odasının dizaynı benim odama benziyordu. Zaten benim odamı da Mert dizayn etmişti, bu düşünceye gülümsemiştim.
Storu açık değildi, storunu açtım ve odaya güneş girmesine izin verdim. Yatağının iki yanındaki komidinin üzerinde resim vardı, birinde ailecek resimleri vardı ve diğerinde de ikimizin resmi. Gülümsedim, baş köşesine koymuş ikimizi.
Elime aldım resmi ve yatağa oturdum, işaret parmağımı Mert'in yüzüne götürüp okşadım.
"İyi ol Mert. Benim için, bizim için iyi ol."
Sonra gardrobuna yöneldim, bir tane eşofman takımı ve iç çamaşırı alarak gardrobu kapattım.
Bu sırada odanın kapısı açıldı, Yaren içeriye girip yanıma geldiğinde elimdekileri işaret ettim.
"Karton çanta var mı? Kendi çantama da koyabilirim."
"Var, aşağıya inelim koyarız."
Başımla onayladım ve odaya son bir kez bakarak odadan çıktım.
Aşağıya ineceğim sırada yarı açık olan kapı gözüme ilişti, kenardan baktığımda Zerrin Teyze'yi gördüm. Seccade üzerinde oturmuş dua ediyordu, biraz daha yaklaştım ve kapının yanına geldim. Bu sayede onu duyabiliyordum.
"Allah'ım, evlatlarım benim bu dünyadaki servetim. Ne olur Allah'ım, onlara sağlık ver, mutluluk ver. Oğlum canıyla cebelleşiyor, ne olursun sağlığına kavuşmasını nasip et. Yüzümüzü güldür, bilirim bunlar da bizim için bir imtihan ama beni evlatlarımla imtihan etme, Rabbim. Oğlumun o ameliyattan sağlıkla çıkmasını ve iyileşip bir an önce ayağa kalkmasını nasip et, gerekirse benim ömrümden al evlatlarıma ver ama yine de onlar sağlığıyla, mutlulukla yaşasınlar Allah'ım."
Zerrin Teyze seccadeyi toparlarken ben de alel acele bir şekilde gözlerimden akan yaşları sildim, gidecektim ki arkasını döndü ve beni fark etti.
"Sana bakmaya gelmiştim." Dedim, zor çıkan sesimle.
Aralık olan kapıyı açıp yanıma geldi.
"Hadi Elif, hastaneye gidelim artık."
Başımla onayladım.
***
Koridorda abimlerin yanına doğru ilerlerken Ayla ablaların, Erdem komutanın ve Mert'in birkaç asker arkadaşının gitmiş olduğunu gördüm. Abimlerin yanına gitmeden önce onların yanına gittim.
"Merhaba, Mert'i merak ediyorsunuz farkındayım ama saatlerdir perişan oldunuz, zaten görev sebebiyle de yorgunsunuz siz gidin dinlenin ben uyanınca haber veririm size, olur mu?"
Birbirlerine baktılar önce.
"Yenge, olmaz. Mert komutanımın iyi olduğunu görmeden ayrılamayız buradan. Bizi düşündüğünüz için teşekkür ederiz ama gitmeyeceğiz."
Burukça gülümsedim.
"Mert'e bu kadar değer verip, bu kadar sevmeniz ne güzel."
Onlardan da aynı gülümsemeyi aldım.
"Mert komutanımız candır yenge, onun canı bizim canımızdır."
Başımla onayladım ve sonra yanlarından ayrılarak abimin yanına gittim.
"Abiciğim hadi siz eve gidin, duş alırsınız yer içersiniz öyle gelirsiniz."
Abim Bahadır Amca'ya baktı, Bahadır Amca ise Zerrin Teyze'ye.
"Elif doğru söylüyor, hadi gidin siz. Yemeği yeni yapmıştım zaten ısıtır yersiniz, Irmak bu koca adamlar sana emanetler. Ayrıca çocuklar, annelerinize söyleyin Mert uyanmadan yorulmasınlar hiç, uyanınca haber veririz öyle gelirler."
Sözü Ekin ve Irmak'aydı.
"Tamam Zerrin Teyze, o zaman gidelim biz ama eğer uyanırsa haberimiz olsun."
Ekin'den bakışlarımı çekip abime çevirdim.
"Yatağının üzerine hazırladım ben giyeceğin kıyafetleri, duş al iyi gelir."
Yanağımı okşadı.
"Sağol, Fıstığım."
Sonra gittiler, ben de Zerrin Teyze ve Yaren'in yanına geçip oturdum.
"Ameliyattan ne zaman çıkacak artık?"
Gözlerim ağrıyordu, göz kapaklarım kapanmak istiyordu fakat ben kapatmamak için direniyordum.
Tam da o sırada ameliyathane kapısı açıldı ve doktor dışarıya çıktı.
Hemen ayaklandık ve yanına gittik.
"Oğlumun durumu nasıl, Doktor Bey?"
Doktor Bey hafifçe tebessüm etti.
"Ameliyat zor geçti fakat başarılı geçti, ne olur ne olmaz birkaç saat yoğun bakımda tutacağız ve sonrasında uyanınca normal odaya alacağız."
O sevinçle Yaren'e sıkı sıkı sarıldım, öyle bir sarıldım ki sanki kemiklerini kıracakmışım gibi hissetmiştim.
Sonra yanımızdan hemşireler geçti, sedye taşıyorlardı ve üzerinde de Mert yatıyordu, teni solgundu, ameliyat zor geçtiği için bedeni bir ölüden farksızdı.
Sedyeden sarkan elini tuttum ve avuç içini öptüm.
"İyi olacaksın." Dedim.
Zerrin Teyze Mert'in saçını okşarken hemşireler yoğun bakım odasına götürdü, sonra Zerrin Teyze'ye döndüm ve sarıldım.
"Ben babamı arıyorum."
Kenarda duran Mert'in asker arkadaşlarının yanına gittim.
"Gözümüz aydın." Dedim.
"Şükür yenge, Mert komutanım küçücük bir şeyden dolayı pes etmezdi zaten."
Gülümsedim.
"Pes etmek yakışmaz Asker adama, bunu baygın bir şekilde de olsa gösterdi."
Başımla onayladım.
"Doğru söylüyorsunuz."
Bir hemşirenin bize doğru yaklaştığını gördüğümde ben de ona doğru yaklaştım.
"Hastamız yoğun bakıma alındı, görmek isteyenler için beşer dakika izin verebilirim."
Zerrin Teyze'ye baktım.
"Zerrin Teyze, hadi sen gör Mert'i."
Tebessüm etti.
"Önce sen görseydin kızım, çok üzülün."
Başımı onaylamaz biçimde iki yana salladım hızlıca.
"Sen onun annesisin, lütfen önce sen."
Başıyla onayladı, ben de Yaren'in yanına gittim ve başımı omzuna yasladım.
"Çok şükür ameliyattan çıktı, şimdi de sağ salim uyansa daha çok sevineceğiz."
Omzumdaki başımı kaldırıp sarıldı.
"İlk defa belli etmesem de çok farklı hissettim, abimi kaybedeceğiz zannettim Elif."
Burnumu çektim.
"Çok zor bir gündü ve psikolojik olarakta, beden olarakta çok yorulduk. Üzülme ama bak, uyanacak birkaç saate."
Kollarını benden ayırdığında yüzüne yapışmış birkaç tel saçı ayırdım.
"Şimdi ağlamak yok, Mert bizi böyle görmemeli."
Burukça tebessüm etti.
"Haklısın." Dedi ve sonra bakışları arkama sabitlendi, arkamı döndüğümde Ateş'i gördüm.
"Su alacaktık, ister misiniz diye sormaya gelmiştim."
Başımla onayladım.
"Alsanız iyi olur aslında."
"Tamam."
Zerrin Teyze'yi çıkarken gördüm ve Yaren'in omzuna vurdum hafifçe.
"Hadi şimdi sen git."
Zerrin Teyze'yi otururken gördüğümde bende gittim yanına oturdum.
"Yüzü solmuş kızım, ameliyat onu çok yormuş belli ki."
Yüzümü astım.
"Uyandığında her vitaminden alacak şekilde yedirmeliyiz, Zerrin Teyze."
Elimi okşadı.
"Bir uyansın da, Allah'ın izniyle."
Yaren'i yanımıza gelirken gördüğümde ayaklandım, şimdi Mert'in yanına girme sırası bana gelmişti ve ben deli gibi heyecanlıydım.
Korkuyordum biraz da, onu o hâlde görmek üzüyordu da beni.
Üzerime verdikleri önlüğü giydim ve ellerime de eldiven takarak yoğun bakım kapısından içeriye girdim.
Dışardan bakıldığı zaman içerisi gözüküyordu, küçük bir cam vardı.
Yataktaki küçük boşluğa oturdum ve Mert'in elini iki elim arasına aldım.
Zor tuttuğum gözyaşlarımı serbest bıraktım, ağlamaya çok ihtiyacım vardı.
"Ben çok korktum." Dedim ve gözyaşımı elimin tersiyle sildim.
"İlk defa kaybetme korkusunu bir nefes kadar yakınımda hissettim, Mert." Bu kez de boğazımı temizledim.
"Çok kötüydü, ağlamaya çok ihtiyacım var ama gözyaşlarım yeteri kadar akmıyor. Sana çok ihtiyacım var, sana sarılmak istiyorum Mert." Burnumu çektim.
"Ben sensizliğin ne demek olduğunu şu birkaç saat içinde öyle bir anladım ki, işte bu yüzden ben seni asla bırakmam, gerekirse ölüme bile beraber gideceğiz seninle."
Elinin üzerini öptüm.
"Aslında çok uzun bir zaman geçmedi ama birbirimize olan hislerimiz, sanki senelerce birlikteymişiz gibi ve bu beni biraz da korkutuyor."
Burnumu çektim, yeniden.
"Biz birbirimize bu kadar çabuk kavuştuk, peki ya çok çabuk gidersek birbirimizden? Belki de birbirimizden sonsuza kadar uzak kalacağımız için kader yollarımızı hemen birleştirdi."
Bu kez de yaklaşıp yanağını öptüm.
"Şu an uyanık olsaydın, bu söylediklerime kızardın eminim ki ama korkuyorum Mert. Ben seni kaybedemem, sen benden gidemezsin anlıyor musun?"
Hıçkırdım.
"Annen, baban, Yaren, arkadaşlarımız ne hâldeler? Ne kadar üzgünler, perişan oldular Mert. Hepimiz senin uyanmanı bekliyoruz, uyan da güldür şu yüzümüzü ne olur..."
Gözyaşlarımı sildim.
"Seni çok seviyorum, uyan Mert. Sana ihtiyacım var..."
Yaklaşıp bu kez de alnını öptüğüm sırada kapı açıldı ve hemşire içeriye girdi.
"Vaktiniz doldu, hanımefendi."
Başımla onayladım ve tuttuğum eline bakıp son kez yine avuç içini öptüm.
Elimi çekeceğim sırada elimde bir baskı oldu, Mert parmaklarını haraket ettirmişti!
"M-mert parmaklarını haraket ettirdi!"
Hemşire hemen yanıma gelip Mert'i kontrol etti.
"Muhtemelen uyanmak üzere, çıkar mısınız lütfen?"
Elini hafifçe sıktım, yanında olduğumu hissederdi belki ve sonra çıktım.
"Mert parmaklarını haraket ettirdi, elimi sıktı!" Bahadır amca ve bizimkiler gelmişti.
Söylediğim şeyle birlikte Yaren koşarak yanıma geldi ve sarıldı.
"Allah'ım, sana çok şükür."
Bahadır Amca çok sevinmişti, küçük bir tebessümle baktım sevinç dolu gözlerine.
Sonra abime sarıldım.
Birkaç dakika sonra hemşire odadan çıktı.
"Doktor Bey'i çağıracağım, hastamız uyanmak üzere."
Tebessümüm genişledi.
Belki de benim söylediklerimi duymuştu...
Duymuş olması beni çok mutlu ederdi, ama uyanacak olması daha çok mutlu ediyordu.
Doktor Bey yoğun bakım odasına girdikten sonra hepimiz küçük camdan yoğun bakım odasına baktık.
Serumunu kontrol etti ve sonra ise ateşine baktı.
Mert'in gözlerinin açıldığını fark ettiğimde ise, küçük bir çığlık atarak cama dokundum.
Uyanmıştı.
Şükür ki uyanmıştı.
"Uyandı, oğlum uyandı!"
Irmak'la sarıldık.
"Gözün aydın, Elif."
Gülümsedim.
"Sağol, Irmak."
Mert herkese göz gezdirdi ve gözleri gözlerimi bulduğunda ise yorgunca gülümsedi. Gülümsediğini gördüğümde ben de gülümsedim ve sonra Yaren'in yanına gidip sarıldım.
"Gözümüz aydın, Yaren."
Sımsıkı sarıldı.
"Çok şükür."
Doktor Bey'in odadan çıkıp yanımıza gelmesiyle kollarımı Yaren'den ayırdım.
"Hastamızın durumu gayet iyi, normal odaya alacağız."
Zerrin Teyze'nin mutluluktan göz bebekleri parlıyordu.
"Peki eve ne zaman dönebilir?"
Doktor Bey'in gözleri kısıldı, sanırım bir süre düşünmüştü.
"Gayet iyi olsa da yara yeri hâlâ taze, ben derim bir hafta boyunca kalsın ama hastamız sabırsız birine benziyor, üç gün kalsın sonrasında bakacağız."
Kaç gün kalırsa o kadar gün, o kadar gece burada kalacaktım, Mert'ten ayrı kalamazdım.
***
Mert'in normal odaya alınmasının üstünden yaklaşık üç saat geçmişti, saat akşam dokuzdu ve bir saat önce de asker arkadaşları gitmişti.
Hepimiz odada Mert'in yanı başındaydık.
Kapı çaldı ve hemşire hanım içeriye girip serumu kontrol etti, sonrasındaysa bakışları bizi buldu.
"Bu oda çok kalabalık ama, lütfen odayı boşaltalım ve refakatçi kim kalacaksa sadece onu bırakalım." Dedi ve Mert'e döndü.
"Yemeğiniz biraz sonra gelecektir." Dedi ve sonra odadan çıktı.
"Refakatçi kim kalacak?"
Herkesin bakışları, soruyu soran Irmak'a döndü.
Ben kalmak istiyordum fakat annesi, babası ve kardeşi varken bana düşmezdi 'ben kalacağım' demek.
"Anne, baba siz bütün gün eminim çok yorulmuşsunuzdur, eve gidin siz. Gündüzleri siz yanımda kalırsınız, geceleri Barlas müsaade ederse Elif kalsın."
Mert'in sözü bittiği zaman bakışlarımı abime çevirdim.
Abim Mert'in omzunu sıvazladı.
"Olur kardeşim ama her akşam olmaz, bir akşam Yaren kalsın, bir akşam Elif kalsın."
Doğru söylemişti aslında, Yaren'in de refakatçi olarak abisinin yanında kalmaya hakkı vardı.
"Elbette, kardeşim." Dedi ve Zerrin Teyze'ye çevirdi başını.
"Hadi annem geç olmadan gidin siz, uyuyacağım ben de."
Zerrin Teyze Mert'in saçını okşadı.
"Oğlum sana emanet, Elifçiğim."
Başımla onayladım.
"Gözün arkada kalmasın, Zerrin Teyze."
Zerrin Teyze'ler odadan çıkacakları zaman abimler de ayaklandı.
"Biz de gidelim o zaman." Dedi ve kolumu tuttu.
"Yarın fakülteye gidecek misin?"
Başımla onayladım.
"Öğleden sonra dersim, eve uğrar üzerimi değiştiririm ve öyle giderim."
Başıyla onayladı.
"Tamam canım, hadi iyi geceler. Kendine dikkat et kardeşim!"
Herkes odadan çıktıktan sonra koltuklara doğru gideceğim sırada Mert kolumdan tutup beni kendisine çekti.
"Nereye gidiyorsun?"
Göz devirdim.
"Koltuklara geçeceğim, Mert?"
Sinsice gülümsedi.
"Yanıma gel, özledim seni."
Kıkırdadım.
"Saçmalama canım, yaralısın sen. Hem biraz sonra yemeğin gelecek."
Omuz silkti.
"Bana ne? Gel."
Kayacağı sırada acıyla inledi.
"Mert! Yaramaz çocuk gibisin, korkutma beni! Yat işte orada."
"Benim için endişelenmen çok hoşuma gidiyor."
Dil çıkarttım.
"Yoğun bakımda söylediklerini duydum, sadece senin değil hepinizin söylediklerini duydum."
Yataktaki boşluğa oturdum.
"Hepimiz çok korktuk, çok kötüydü. Bu hisleri dile getiremiyorum Mert, sadece bağırarak ağlamak istiyorum."
Yanağımı okşadı.
"Ağlamak yok, lütfen. Tek bir damla gözyaşın bile akmasın, dökme o inci tanelerini. Onlar çok değerli, güzelim."
Gülümsedim.
"Ama bazen ağlamaya ihtiyacı olur insanın.."
Gülümsedi.
"Sen ağlama, hep gül olur mu? Mutluluktan dahi olsa ağlamak yok, kıyamam sana."
Yanağımdaki elini tuttum ve avucunu öptüm.
"Seni seviyorum."
"Seni seviyorum."
Sonra kapı çaldı ve içeriye bir kadın elinde tepsiyle geldi.
"Bunlar hastamızın yemekleri, bunlar da sizin hanımefendi."
Başımla onayladım.
"Teşekkür ederiz."
Kadın tebessüm etti ve odadan çıktı.
Tekerlekli masayı açtım ve Mert'in karın hizasına getirdim, sonra da yatağın ayar yerinden ayarlayıp Mert'in biraz doğrulamasını sağladım.
"Ben yerim canım, sen kendi yemeğini ye."
Kaşlarımı çattım.
"Ben niye geldim buraya? Sana bakmak için geldim değil mi? Ama gözlerimle bakmak için gelmedim, onu herkes yapar. Sus şimdi, çok konuşma."
Ağzına kilit yaptı ve iki elini de havaya kaldırdı, kıkırdadım.
"Deli."
Sonra yatağın boş kısmına oturdum ve yemeğini yedirdim.
"Senin elinden yemek yemekte varmış kaderde."
Yanağımın iç kısmını ısırarak gülüşüme engel oldum.
"Hadi çok konuşma da, yemeğini ye."
Dişlerini göstererek güldü.
Yemek yemesi bittiğinde önünden tekerlekli masayı aldım ve kenara çektim, sonra ise peçeteyi alıp ağzını sildim.
Geri çekileceğim sırada penyemin ön kısmından tutup beni kendine çekti ve dudaklarımı dudaklarına kapattı.
Gülümsememe engel olamamıştım, karşılık verdiğimde ise beni kendisine daha çok çekmişti.
Şu anki pozisyonumuz, özellikle benim pozisyonum çok rahatsız ediciydi ama bunu düşünecek hâlde değildim.
Sonra dudaklarından ayrıldım ve oturduğum yerden ayağa kalktım.
"Çok acıktım." Dedim ve koltuğa geçtim.
"Ben de acıkmışım, doydum sayende."
Bahsettiği şey kesinlikle yediği yemek değildi, beni öpüşüydü.
Utanmıştım.
"Yanakların Heidi gibi kızarmış."
Gözlerimi kıstım.
"Pislik."
"Bende senin dudaklarını özlemişim, hayatım."
Dil çıkarttım.
"Bir daha dil çıkartırsan dilini ısırırım, ona göre."
Yüzümü buruşturdum.
"Düşüncesi bile canımı acıttı."
Küçük bir kahkaha attı.
"Daha çok hoşuna gider ama yine de sen bilirsin."
Bu adam beni utanmaktan yerin dibine sokmaya yemin etmişti.
"Daha önce denedin galiba?"
Sırıttı.
"Hiç denemedim, öyle söylüyorlar sadece. Ama denemek isterim, gelsene."
Pislik.
"Kim söylüyor?"
"Arkadaşlarım."
Kaşlarımı çattım.
"Sen arkadaşlarınla öyle şeyler mi konuşuyorsun?"
Sırıttı.
"Nasıl şeyler?"
Dudaklarımı ıslattım.
"Mert!" Dedim, sesimi yükselterek.
"Tamam tamam, hadi yemeğini ye."
Hâlâ gülüyordu, adama bak!
Yemeğimi yerken beni izlemişti, ben de bundan biraz rahatsız olsam da umursamamıştım. Biri beni izlerken yemek yiyemiyordum, öyle bir huyum vardı.
Yemeğim bittiğinde ağırlık çöktüğünü fark ettim ve tepsiyi kenara koyduktan sonra büyük koltuktaki yastığı yatmak için ayarladım.
"Napıyorsun?"
Ne yapıyor gibi gözüküyordum acaba?
"Yatacağım, sen de uyu dinlen hayatım."
Kaşlarını çattı.
"Yanımda uyu."
Omuz siktim.
"İlk defa yanında uyuyacağım ve bu hastane odasında olacak öyle mi?"
Göz devirdi, sonra sırıttı.
"Farklı şekilde olmasını istersen, öyle de yaparız sen yeter ki iste."
Utanmanın doruklarındaydım.
"Mert, yeter ama!"
Güldü.
"Seviyorum seni utandırmayı."
Göz devirdim.
"Hep bel altı ama!"
Omuz silkti.
"Tamam, hadi gel yanıma."
Mert kadar inatçı bir erkek var mıydı?
"Ameliyat yerine dokunurum yanlışlıkla falan, olmaz."
Kolunu uzattı.
"Hadi dedim sana." Göz devirerek yanına gittim, bana her açtığında ben de açtığı yere yattım, başımı omzuyla göğsü arasına koydum.
"Ben artık her gece seninle uyumak, her sabaha seninle uyanmak istiyorum."
Bu bir evlenme teklifi miydi?
"Ne demek oluyor bu?"
Boğazını temizledi.
"Okulu falan boşver, evlenince okursun. Evlen benimle, Elif."
Evlilik teklifiydi.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Selam!
Yine ben!
Hep ben!
Üzgünüm ama ben!
Saçmaladım.
Bölümü bitirme tarihim; yirmi altı Ekim pazatesi gece saat bir buçuk.
Yorumlarda buluşalım. 🤍

BAŞKA BİR AŞKWhere stories live. Discover now