👉🏻17.Bölüm👈🏻

188 3 0
                                    

Günaydın, Tünaydın, İyi Akşamlar, İyi Geceler...
Günün hangi saatinde okuyorsanız artık, keyifli okumalar.
Bugünün tarihi otuz kasım pazartesi ve öğlen saat onikiyi çeyrek geçiyor.
Sizin bölümü okumaya başlama tarihiniz nedir?
Yorumlarda buluşalım. 💋
Umarım severek, beğenerek, yeri gelince gülerek yeri gelince üzülerek ama yine de keyifle okuyacağınız bir bölüm olur.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Mehmet'i orada gördüğümde bakışlarımı ondan çekip etrafıma bakmıştım, Mert'i aramıştı gözüm ama eve çoktan girmişti. Sonra geriye dönüp Mehmet'e baktığımda ise orada değildi, korkarak etrafa bakındım ama hayır, hiçbir yerde yoktu. Hızlı adımlarla eve girdim ve kapıyı ardımdan kapattım. Babam ne olduğunu sorar gibi baktığında ona omuz silkerek karşılık verdim, Mehmet'i gördüğümü söylesem de bir şey değişmeyecekti. Kaçmıştı çünkü, boşuna söylediğimle kalacaktım.
***
Zil çaldığında odamdan dışarıya çıktım ve aşağıya indim, abim gelmişti ve biz akşam yemeğini yiyecektik.
"Hoşgeldin, abiciğim." Dedim gülümseyerek, beni bu şekilde görünce afallamıştı.
"Hoşbuldum, fıstığım." Dedi ve alnımı öptü.
"Hoşgeldin oğlum, hadi ellerini yıka da masaya geçelim."
Abim annemi onaylarken gözü bendeydi, kaş göz işareti yaptığında ise onunla birlikte lavaboya gitmiştim.
Ellerini yıkarken, hâlâ o afallamış yüz ifadesiyle bakıyordu gözlerimin içine.
"Elif, nasılsın bugün?"
Nasıldım bugün?
Sabah Yaren'in sözleri bir tokat gibi yüzüme çarpmıştı adeta ve sonrasında Mehmet'i görüşüm korkularım... Hayır, ne olursa olsun korkmayacaktım. Ben asker sevgilisiydim ve bir gün asker eşi olacaktım, bana korkmak yakışmazdı. Bana güçlü olmak yakışırdı yalnızca ve ben de bundan sonra olmam gerektiği gibi olacaktım, bana yakışanı yapacaktım.
"İyiyim abi." Dedim, gözlerimin içine şüpheyle baktı.
Derin bir nefes verdim.
"Bugün Yaren'le konuştuk biraz, söyledikleri iyi geldi ve çok düşündüm." Dedim, dudaklarımı ıslattım ve devam ettim.
"Güçsüz olmak yakışmaz bana, ilk darbede yıkılacaksam eğer sonrakilerde ne yapacağım? Bunu ben seçtim abi. Asker sevgilisi olmayı da, asker eşi olmayı da ben seçtim. Asker eşi olmak, güçlü olmak demektir, dayanıklı olmak demektir, için kan ağlasa da hep gülmek, hep mutlu olmak, mutlu etmek demektir ve ben de bunu yapacağım. Ne olursa olsun iç huzurumu bozmadan güçlü olacağım. Ben her şeyden önce bir polis kardeşiyim, bana yakışmaz böyle şeyler."
Sarıldı.
Sarılışına sımsıkı sarılarak karşılık verdim, güven veriyordu bana sarılması.
"İşte bu fıstığım, işte bu."
Gülümsedim.
Kollarımı kendisinden ayırdıktan sonra lavabodan çıktım, abim de peşimden çıktı.
"Mert akşam bizde toplanırız dedi, gideriz değil mi?" Derken çoktan yemek odasına gelmiştik.
Başıyla onayladı.
"Uzun zaman oldu şöyle toplanmayalı zaten, iyi olur."
Başımla onayladım.
"Ekin'le görüşemiyoruz son zamanlar, hastanede işler yoğun sanırım. Özledim gerçekten ben de."
Babamla annem birbirlerine baktılar, sanırım benim bu hâlime şaşırmışlardı.
Gülümsedim.
"Neden öyle bakıyorsunuz birbirinize?" Diye sordum.
"Şaşırtıyorsun bizi, sabahki hâlinden eser yok."
Abime baktım, kıkırdadım.
"Güçlü ve mutlu olmam gerektiğine karar verdim diyelim." Dedim ve önüme konulan çorbayı içmeye başladım.
Akşam yemeğimiz bittiğinde annemle beraber masayı topladık ve bulaşıkları makinaya yerleştirdik.
"Ne zaman gideceksiniz?"
Omuz silktim.
"Abim ne zaman derse." Dedim.
"Zerrin ve Bahadır Bey'de bize gelsinler, hatta dünürümüzü de arayalım, Ekin'in anne babasına söyleyelim bize gelsinler."
Başımı belli belirsiz salladım.
"Sen bilirsin, anne."
Başıyla onayladı.
"Ben Melek'leri ararım, sen Ekin'i ara annesine söylesin, sonra da Mert'i ara."
Başımla onayladım.
"Hmm, girmeden senin şu kolay pastan vardı ya hani tart kalıbında olan? Ondan yapar mısın canım?"
Yine başımla onayladım.
"Olur anne, yaparım."
Annem mutfaktan çıkarken, ben de bir yandan malzemeleri çıkartırken, diğer yandan da Mert'i aradım.
"Sevgilim?"
Gülümsedim.
"Canım, n'apıyorsun?"
"Yemek yedik şimdi, sen n'apıyorsun bebeğim?"
Bebeğim!
Mert bana ne zaman böyle şeyler söylese içimde böyle değişik hareketlenmeler oluyordu, anlam veremiyordum bunlara. Sanırım sevmektendi...
"Kolay pasta yapıyorum canım, bak ne diyeceğim..."
Lafımı kesti.
"Ben de istiyorum."
Sen eksik kal! Diyemedim elbette...
"Tamam yaparım, annem size geleceğimizi öğrenince anneleri de bize gelsin bizde toplanalım dedi. Zerrin Teyze ve Bahadır Amca'ya söylersin canım. Onun için pasta yapıyorum zaten, bize de yaparım."
"Duydun anne..."
Ne? Hoparlör açık mıydı?
Açıkken mi bana bebeğim demişti? Yanında mı demişti? Benden çekeceğin var, Mert!
"H-hoparlör mü açık?" Diye sordum, emin olmak ister gibi.
Kıkırdadı.
"Evet."
Kaşlarımı çattım.
"Yalnız değilsin yani?"
Kıkırdayışı kahkahaya dönüştü.
"Hayır, annem babam ve Yaren yanımda."
Yutkundum.
Bahadır Amca'nın yanında nasıl rahat olabiliyordu?
"Ah Mert! Kapat telefonu, yoksa pastayı rüyanda görürsün sadece."
Yalandan kızdım.
"Peki peki." Dedi, tam kapatacağım sırada ismimi söyledi.
"Elif?"
Telefonu kulağıma tekrar götürdüm.
"Efendim?"
Ciddileştiği belli oluyordu.
"Şey, sen iyi misin?"
Derin nefes aldım.
"Evet, gayet iyiyim ve mutluyum. Şimdi izin verirsen annenler ve senin doymak bilmeyen miden için pasta yapacağım. Hayır zaten anlamıyorum bu kadar yiyi..- neyse, kapatıyorum."
Bir anlığına hoparlörde olduğunu unutup kaslarından falan bahsedecektim, aman Allahım neler düşünürlerdi kim bilir!
Gülerken yüzüne telefonu kapattım ve bu sırada yaptığım kekin harcını tart kalıbına boşaltıp fırına salarken bir yandan da yine bir kek harcı yapmaya başladım, malum Mert Bey de istemişti(!)
Tart kalıbı ince olduğu için kek on dakikada pişmişti, bu sebeple ben harcı hazırladıktan sonra diğer bir tart kalıbına boşaltıp, fırındaki tart kalıbını da tezgahtaki büyük cam tabağa ters kapattıktan sonra harcı boşalttığım tart kalıbını fırına gönderdim.
Krema olarak her ikisi için de Labne Peynirli pasta kreması hazırladım. Kremalar hazır olana kadar diğer pasta olmuştu, onu da çıkartıp büyük cam tabağa ters kapattım ve sonrasında kekleri hazırladığım kahveyle ıslattım. Tam üzerime kremayı dökecektim ki, Ekin'i aramadığım aklıma geldi ve telefonumu çıkartıp Ekin'i aradım.
"Efendim, Elif?"
Ne kadar da ciddi!
"Dövecekmiş gibi konuştun, kapatayım istersen."
Güldü.
"Farkında değilim, kapatma."
Keklerin üzerine krema döktüm bir yandan.
"Akşam Mert'lerde toplanacağız biliyorsun, annem de anneleri de gelsin bizde toplanalım dedi. Sevgi Teyze ve Cevdet Amca'ya söylersin bir saate bize gelsinler. Pasta yapıyorum, ona göre."
Çok uzun konuşmuştum!
"Tamam, bize de yapıyorsundur umarım."
Güldüm.
"Çok canın istiyorsa Yaren'e söyle canım, o yapar sana."
Kıkırdadım.
"N-ne alaka Elif? Neyse kapatıyorum ben."
Resmen dili dolanmış, konuşamamıştı!
Yaren'e aşık olduğu ortadaydı işte.
"Bize de yaptım Ekin, şaka yapmıştım sadece. Sen neden bu kadar heyecanlandın Yaren'in ismini duyunca anlamıyorum."
Aşıktı işte, neden anlatmıyordu ki! Mert'ten mi korkuyordu? Mert onu dövecek, Mahalleden kovacak değildi ya?
"Yok öyle bir şey Elif, neyse görüşürüz."
Kıkırdadım.
"Tamam görüşürüz."
Telefonu cebime koyduktan sonra krema döktüğüm keklere baktım, bir tek üzerine kakao serpmek ve süslemek kalmıştı.
Çay süzgecine kakao döktüm ve onu güzelce keklerin üzerine serptim. Dolaptan Antep fıstığı ve yuvarlak içi fındık dışı çikolata olan toplardan aldıktan sonra pastanın tam ortasına biraz Antep fıstığı döktüm ve etrafına da toplardan koydum. Papatya şekli vermiştim aslında ve görüntü istediğim gibi olmuştu. Sonra da diğer pastaysa aynısını yaptım ve topları yerine koymadan bir tane de ağzıma attım.
"İki tane yapmışsın, kızım?"
Pastaları tek tek dolaba koyduktan sonra tezgahı toplamaya başladım.
"Evet anne, Mert'te istedi."
Gülümsedi.
"Üşenmedin yaptın sen de?"
Başımla onayladım.
"Aferin kızım, hep böyle iyi olun." Omzumu okşarken yüzünde oluşan gülümseme, görülmeye değer bir biçimdeydi. Gözlerinin içi parlıyordu adeta ve ben annemi mutlu görmeyi seviyordum.
"Ben üzerimi değiştireyim, anne."
Başıyla onayladı.
"Tamam Yavrum, ben abine haber veririm o da üzerini değiştirsin."
Başımla onayladım ve sonra odama çıktım.
Havalar soğumuştu, bej rengi kendinden desenli v yaka kazağımı ve açık kahverengi dar pantolonumu gardrobumdan alarak üzerime geçirdim, en kolay kış kombini buydu bence. Saçlarımı salarak taradım ve sonra bol bir şekilde yan tarafımdan ördüm.
Makyaj yapmaya üşenmiştim, bu sebeple sadece parfüm sıkarak odamdan çıktım.
Merdivenlere yönelirken abimin odasının kapısı açıldı ve abim de bana benzer renklerde giyinmiş olarak odadan çıktı.
"Çıkıyor muyuz?"
Başımla onay verdim.
"Gidelim abi, daha da beklersek geç olur."
Merdivenlerin sonuna geldiğimizde abim vestiyere doğru ilerlerken ben de mutfağa doğru ilerledim ve dolaptaki pastayı alıp abimin yanına gittim.
Montunu üzerine geçirdiğinde pastayı ona uzattım ve pastayı almasıyla birlikte ben de bal rengi trençkotumu giydim.
"Telefonunu unutmuşsun, kızım."
Annemin elinden telefonumu alarak pantolonumun arka cebine koydum.
"Sağol anne, gidiyoruz biz."
Abimden pastayı almadan önce kapıyı açtım ve spor ayakkabılarımı giydim. Bahçeden çıkmadan önce abimden pastayı aldım ve beraber Mert'lerin evine doğru ilerledik.
Zile basacağımız sırada kapı açıldı ve görüş açıma Zerrin Teyze'yle Bahadır amca girdi.
"Aa çocuklar, hoşgeldiniz."
Gülümsedim.
"Hoşbulduk Zerrin Teyze."
"Ellerine sağlık Elifçiğim, çok güzel gözüküyor."
Başımla onayladım.
"Sağol Zerrin Teyze, size de yaptım."
Omzumu okşadı.
"Hadi geçin içeriye, hava soğuk."
Zerrin Teyze ve Bahadır amca evden çıkarken biz de eve girdik.
Abim salona geçerken bende mutfağa geçip pastayı tezgahın üzerine bıraktım.
Güzel kokular geliyordu, çalışan fırına baktığımda kuş şeklinde beyaz kurabiyeler olduğunu gördüm.
Bu şekli biliyordum ama daha önce hiç denememiştim, normal un kurabiyesi gibi oluyordu ama görüntüsü farklıydı.
Mutfaktan çıkıp salona geçtiğimde herkesin gelmiş olduğunu gördüm, biz biraz geç bile kalmıştık yani?
"Hoşgeldin!"
Gülümsedim.
"Hoşbulduk!"
Mert'in yanındaki boş yere oturdum.
"Hoşgeldin, Canım." Dedi, bir kolunu omzuma atarken.
Abime baktım, Irmak'la konuşuyordu.
Göz devirdim, sevgilisini görünce kardeşini kıskanmayı bile unutmuştu resmen.
"Hoşbulduk, Hayatım." Dedim, bilerek hafifçe yüksek sesli bir biçimde.
Mert sessizce gülerken, abim yan yan baktı. Dil çıkartma isteğimi bastırarak oturduğum yerde geriye doğru yaslandım.
"Sevgilinle sohbetini bölüyorum ama, çay demlenmiştir diyorum Irmak."
Yaren'in söylediği şeye hafifçe kıkırdamıştım ve sonrasında da Yaren'le birlikte ben de kalkarak mutfağa gitmiştim.
Irmak'ta peşimizden gelmişti tabiikide!
"Pasta çok güzel gözüküyor, oha!"
Omuz silktim.
"Kolay pasta işte, oha falan değil yani."
Göz devirdi.
"İçeriye götüreyim de görüntüsünü görsünler, çok hoş duruyor."
Bir şey dememe kalmadan pastayı alıp salona görürdü ve ben de peşinden gittim.
"Elif yapmış, şimdi bunu afiyetle yiyeceğiz."
Güldüm.
"Yapar benim kardeşim!"
Mert'e baktım, çapkınca sırıtıyordu.
"Ben isterim de yapmaz mı, Sevgilim?"
Güldüm.
Abim ters ters bakmıştı Mert'e.
Beni kıskanmaları hoşuma gidiyordu, ciddi olmadıklarını bildiğim için ses çıkartmıyordum.
"Hadi Irmak, bırak şunları." Dedim, elinden pastayı alıp mutfağa giderken.
Yaren'in hazırladığı tabaklara kestiğim pasta dilimlerini koyarken Irmak'ta kurabiyeleri koyuyordu.
"Ne tatlı, sen mi yaptın?"
"Evet, çok zor oldu ama."
Omuz silktim.
"Zor olmuş ama güzel olmuş."
Yaren de çayları koyduğunda hep beraber salona geçtik.
Hepsi adeta bir Kaplan hızında yemişlerdi tabaklarındakileri ve biz daha kurabiyelerin bir tanesini bile yiyememiştik sohbet etmekten!
"Bir dilim pasta daha istiyorum, muazzam olmuş."
Mert'in uzattığı tabağı alıp salondan çıktım ve mutfakta kalan son üç dilim pastadan birini koydum.
"Kurabiye de koy, acayip hafif olmuş." Diye seslendiğinde zaten kurabiye koyuyordum.
"Irmak, senin nişanlık işi ne oldu?" Diye sordum, odaya girerken.
Tabağı Mert'e verip, yanına oturdum.
"Tamamen bitti, hazır yani."
Tek kaşım kalktı.
"Nişan günü ayarlamadınız ama? Bildiğim kadarıyla her şeyiniz tamam?"
Başıyla onayladı.
"Öyle de, baksana sorunlar falan var ve sen iyi değilsin. Bu sebeple biz de Barlas'la biraz erteleme kararı aldık."
Kaşlarımı çattım bu kez de.
"Saçmalamayın lütfen, ben iyi değilim de ne demek? Ben çok iyiyim, ayrıca daha da iyi olmamı istiyorsanız o nişan yapılacak. Abi, seninle ne konuştuk biz? Söyledim sana iyi olduğumu, daha iyi olmamı istiyorsanız o nişanı uzatmayacaksınız."
Mert oturduğu yerde doğrularak dikleşti.
"Elif haklı, Irmak. Benim açımdan bakarsanız benim hayatım böyle, görevler bitmez. Bu da benim için bir görev, Elif'in arkadaşı olması bir şeyi değiştirmez."
"Olmaz olsun öyle arkadaş." Dedim, sert bir ses tonuyla.
Abimle birbirlerine baktılar.
"O zaman nişanımız yapıyoruz?"
Gülümsemeye çalıştım.
"Normalde gün için ne zamanı konuşmuştuk?"
"Beş Aralık."
Gülümsedim.
"Tamam, beş aralıkta nişanımız var o zaman."
Şaşırdı.
"Saçmalama, bir hafta var?"
"Bana ne kızım? Her şeyimiz hazır demedin mi? Biz de bir haftada bir elbise alırız canım, onda ne var? Değil mi Yaren?"
Yaren'e baktığımda Ekin'le bakıştıklarını gördüm ve dizine dokundum.
"Hı? Dalmışım."
"Dalga denizde olur, kardeşim."
Mert'in söylediği şey komik değildi ama gülmüştüm, çünkü o da farkındaydı bence artık Ekin'le birbirlerini sevdiklerinin.
"Abi!"
Araya girdim.
"Neyse ne, haftaya yapıyor muyuz nişanı?"
Irmak ve abim birbirlerine baktılar, gülümsediler ve bize döndüler.
"Yapıyoruz."
***
Üzerimdeki fuşya rengi, simli elbisenin üzerimdeki duruşuna karşımdaki aynadan bakarken odamın kapısı açıldı ve Mert içeriye girdi.
Arkamı dönmedim, aynadan onu izliyordum.
Hayran bakışları üzerimde geziniyordu ve bu durum benim heyecanlanmama engel oluyordu. Büyük ama yavaş adımlarla yanıma geldiğinde tam arkamda durdu, aynadan gözlerimiz birleştiğinde gülümsedim. Bir eli cebine gitti, cebinden taşsız ince halka gibi zarif bir kolye çıkarttığında şaşkınlığımı gizleyemedim.
Kolyenin o soğuk hissi boynumda gezinirken ürpermemek elimde değildi.
Kolyeyi büyük bir ustalıkla taktı ve dudaklarını boynuma, şah damarımın üstüne değdirdi ve uzun ama masum bir öpücük bıraktı.
"İşte şimdi tamamlandın."
Ona doğru döndüm ve dudağına kuş kadar hafif bir öpücük bırakıp sarıldım.
Kollarını belime sarıp, beni kendisine çektiğinde sanki onunla bir bütün olayım ister gibiydi.
Kendimi kollarından ayırdıktan sonra tekrar aynaya döndüm ve üzerimi düzelttim.
Mert'in aynadaki yansımasına baktığımda yüzümde hafif bir tebessüm oluştu.
"Elbisemin simleri takım elbisene bulaşmış, biraz."
Üzerine baktı.
"Çok belli değil, belli olsa da önemli değil."
Gülümsedim.
"Hadi gidelim artık."
Aynada kendimi son kez kontrol ederken, sahte beyaz kürkümü üzerime geçirdim. Hava çok soğuktu!
"Keşke saçlarını salsaydın ya da dağınık olsaydı."
Kaşlarım çatıldı hafiften.
"Kötü mü olmuş?"
Başını iki yana salladı.
"Çok daha güzel olmuş, ama benim tercihim saçlarını özgür bırakman."
Gülümsedim.
"Değişiklik olsun istedim."
Beni kendisine çekti.
"İyi yapmışsın." Dedi ve odamdan dışarıya yönlendirdi.
Bizimkiler kuaförden salona geçeceklerdi ama ben bunu istememiştim. Kuaför çok kalabalık olunca orada fazla durmak istemediğim için saçımı yaptırıp giyinmek için eve gelmiştim.
Muhtemelen bizimkiler şu an salondalardı ve biz de zaten salona gidiyorduk.
Mert ayakkabılarını giyerken dışarının kuaförden eve gelirkenki soğukluğundan daha soğuk olduğunu fark ettim.
Ya da benim üzerimdeki elbiseden kaynaklıydı, bilmiyordum.
Bahçeden çıktığımızda Mert arabasının ön koltuğunun kapısını açtığında kocaman gülümseyerek karşılık verdim ve açtığı kapıdan girip oturdum.
Mert arabayı çalıştırırken ben de radyoyu çalıştırdım.
Kulaklarıma gelen şarkının tanıdık müziğini duyduğumda sanki bir tanıdığımı görmüş gibi sevindim.
"Bu şarkıyı çok beğeniyorum."
Dudak büktü.
"Hiç dinlemedim daha önce."
Ona doğru döndüm.
"Gerçekten mi?"
Başıyla onayladı, sonra sırıtarak yüzüme baktı.
"Ama sen söylersen sevebilirim?"
Kıkırdadım.
"Sesim bir şarkıcı kadar iyi değil."
Göz devirdi.
"Ben senin sesine ayrı kendine ayrı aşığım ama, o ne olacak?"
Gözlerim ışıldadı sanki, bana böyle şeyler söylemesi beni hem mutlu ediyordu hem kendine daha çok aşık ediyordu sanki ve beklemediğim anlarda gelince daha çok mutlu oluyordum.
"Seni seviyorum."
Elimi alıp dudaklarına götürdü ve koklayarak öptü, bu haraketine gözlerim kapalı gülümsedim.
"Ben artık seninle evlenmek istiyorum."
Gözlerimi hafifçe büyülterek gözlerine baktım.
"Hazırlık senesi bitsin, öyle evleneceğiz diye konuştuk ya canım."
Omuz silkti.
"Ne yapsak yıldırım nikahıyla mı evlensek?"
"Deli!"
Mert'in arabayı durdurmasıyla beraber arabadan indim, Mert Vale'ye arabanın anahtarını verdikten sonra yanıma geldi ve ellerimizi birbirine kenetledi.
Salon henüz kalabalık değildi, masalar büyük olduğundan bizimkiler hep beraber aynı masada oturuyorlardı.
"Önce bizimkilerin yanına gidelim, sonra gelin odasına gidelim."
Başıyla onayladı.
Annem lacivert elbisesiyle ve kıvırtılmış saçlarıyla çok hoş ve tatlı gözüküyordu, Zerrin Teyze'nin giydiği fuşya elbiseyi görünce gülümsedim. Resmen gelin kaynana aynı renk giyinmiştik.
Melek Teyze koyu mor tonunda bir elbise tercih etmiş ve Sevgi Teyze'yse gri tonunda bir elbise tercih etmişti.
Hepsi çok hoş gözüküyordu.
"Güzellik yarışmasından mı çıktınız hanımlar, bu ne güzellik?" Dediğimde hepsi birbirlerine bakarak sırıttı.
"Hep anneler zaten!"
Kıkırdadım.
"Aşkolsun baba, sizler de çok şıksınız." Dedim ve babamın yanına giderek yanağını öptüm.
"Sen de çok şık olmuşsun, Elifçiğim."
Gülümsedim.
Teşekkür edeceğim sırada Sevgi Teyze'nin sesini duyunca sustum.
"Zerrin, gelin kaynana aynı renk olmuşsunuz bakıyorum."
Bakışlarımı Mert'e çevirdim, alttan alttan gülüyordu.
"Sevgi, utandırma Elif'i lütfen." Yalandan kızsa da hoşuna gittiğini biliyordum.
"Biz abimlerin yanına gidelim." Dedim, Mert'in yanına giderken.
Sonra gelin odasına girdik.
Irmak şahane gözüküyordu!
Elbisesi için provaya gittiğimizde de giyiyordu ama, bu kez saçı ve makyajıyla daha bir güzel gözükmüştü gözüme.
"Irmak, harika gözüküyorsun."
Ayağa kalktığında ellerini tuttum ve tekrar baştan aşağı süzüp sarıldım.
"Sen de çok güzelsin, canım."
Yaren kendisi gibi minnoş, tatlı bir elbise giymişti, koyu maviydi elbisesi.
"Yaren çok minnoşsun!"
Üzerimi gösterdi.
"Sen fazla göz alıcısın? Bu haksızlık ama, ışığımız sönüyor."
Güldüm.
"Ah canım, senin ışığın sana yeter."
Gözlerimiz Ekin'le buluştuğunda göz kırptım.
"Ekin, çok şıksın. Çok özendin sanırım?"
Ciddileşti.
"Biri arkadaşım bir öz abim gibi, özeneceğim elbette."
Tebessüm ettim ve sonra abimin yanına gittim, sıkı sıkı sarıldım.
"Artık evlen de sıra bize gelsin, abiciğim."
Kaşlarını çattı.
"Ben seni öyle hemen vermem, hiç kusura bakma Mert ama kardeşimi hemen verici değilim."
Kıskanıyordu.
"Sen bir evlen de, bakarız."
Güldüm.
"Çıkış müziğiniz ne?" Dedim, konuyu değiştirerek.
"Göksel'in Senden Başka şarkısı, hem çıkacağız hem dans edeceğiz."
Çok güzel bir şarkıydı.
"Ne zaman çıkacaksınız?"
O sırada kapı çaldı ve içeriye genç bir kız girdi.
"Hazırlıklarınızı yapın, bir iki dakikaya çıkmanız gerekiyor."
"Tamam."
Irmak ayağa kalktığında yaklaştım ve üzerini düzelttim.
"Saçım makyajım nasıl bozulmamış dimi?"
"Bozulmamış, telaş yapma."
Mert kolunu belime sardığında ona iyice yaklaştım.
"Hadi biz çıkalım."
Biz çıkarken arkamızda abim ve Irmak'ı tek başına bırakmıştık.
Düğün değildi ama düğün gibi bir nişandı, çok güzeldi.
Salonu bayağı bir dolmuş gördüğümde gözlerim irileşti, çok kalabalıktı.
Bizimkilerin yanına gitmiştik ama masaya oturmamıştım.
Abimleri çıkarken ve dans ederken video çekecektim.
"Yaren?"
Mert'in sesini duyduğumda ona baktım, arkası dönüktü Yaren'e sesleniyordu.
"Efendim abi?"
Telefonunu uzattı.
"Elif'le bizi fotoğraf çeksene."
Mert beni elimden tutup organizasyon şirketinin hazırladığı yere götürdü.
Bir kolunu belime koyup beni kendisine çekerken elim benden bağımsız bir şekilde göğsüne gitmişti.
Verebileceğim en güzel gülümsemeyi vermiştim.
Sonra elimi göğsünden çekip serbest bırakmıştım, bir tane de öyle çekmişti.
Tam o sırada ışıklar kapanmıştı ve biz de az önceki yerimize geçmiştik.
"Fotoğraf çekilirken herkesin gözü üzerimizdeydi." Dedim, utandığımı belli ederek.
Güldü.
"Ne güzel işte, birbirimize ait olduğumuzu bilsinler ve yan gözle bakmasınlar."
Göz devirdim.
"Babamlar da bakıyordu ama!"
Omuz silkti.
"Bana ne? Evleneceğiz biz!"
Uzatmadım.
Müzik sesi salonu doldururken abim ve Irmak girdi görüş açıma. Telefonumdan videoyu ayarlayıp video çekmeye başladım.
Arada fotoğrafta çekiyordum elbette!
***
"Oturmaya mı geldik, hadi Elif!"
Yaren'in kol çekiştirmelerine karşı koyamamıştım ve salonun tam ortasında erik dalı oynuyordum.
Beni izleyen Mert'e kaşlarımı çattım ve yanına giderek aynı Yaren'in beni kolumdan çekiştirdiği gibi kolundan çekiştirerek oynayanların yanına aldım ve daha sonra da annemlerin yanına giderek bir bir herkesi kaldırdım.
Yaklaşık yarım saatin sonunda yorulduğumu fark ettiğimde ise biraz dinlenmek için masaya geçeceğim sırada giriş kapısında birini görmüştüm ama hemen gittiği için kim olduğunu fark edememiştim.
Bizimkilere baktım, hâlâ oynuyorlardı. Yavaş adımlarla salonun çıkış kapısına gittiğimde etrafa bakınırken bir elin ağzımı kapatmasıyla olduğum yerde çivilenmiş gibi kaldım.
"Ben geldim, Elif."
Mehmet'ti bu!
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Ben geldim!
Bölümü bitirdiğim tarih beş Aralık Cumartesi ikibin yirmi ve saat öğlen oniki buçuk.
Bölüm hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Yorumlarda buluşalım.❤️

BAŞKA BİR AŞKTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang